Nur’a giden yol
Şura suresinin 24 ila 28. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.
Şura suresinin 24. ayeti:
أَمْ یَقُولُونَ افْتَرَى عَلَى اللَّهِ کَذِبًا فَإِنْ یَشَأِ اللَّهُ یَخْتِمْ عَلَى قَلْبِکَ وَیَمْحُ اللَّهُ الْبَاطِلَ وَیُحِقُّ الْحَقَّ بِکَلِمَاتِهِ إِنَّهُ عَلِیمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ (42:24)
Yani:
Yoksa onlar, (senin için) Allah'a karşı yalan uydurdu mu derler? Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Ve Allah bâtılı yok eder; sözleriyle hakkı ortaya koyar. Şüphesiz O, kalplerde olanları bilendir.
Geçen bölümde Ehl-i Beyt -s- fertlerini sevmek ve saymak, Allah Resulü’nün -s- manevi mükafatı olduğunu anlattık. Bu ayet ise şöyle buyurmakta:
Gerçi bazı münafıklar peygambere iftira atar ve isteğin Allah tealanın değil de peygamberin kendi isteği olduğunu ve Kur'an'ı Kerim, vahiy veya ehli beytine yönelik sevgi ve saygı, Allah tarafından nazi olan sözler olmadığını iddia eder.
Yüce Allah münafıklara şöyle cevap verir:
Eğer peygamber böyle yapsaydı, Allah onun da kalbini mühürler ve kendisi tarafından nazil olan bir sözün O’nun adına mal edilmesine asla müsaade etmezdi. Zira eğer Allah bu duruma mani olmazsa, insanların sapmasına zemin hazırlanmış olurdu, oysa bu iş, insanları hidayete erdirmeyi amaçlayan ilahi hikmetle bağdaşmazdı. Nitekim Kur'an'ı Kerim’in Hakka suresinin 44 ila 46. ayetlerinde şöyle buyurmakta:
Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, Elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık (onu yaşatmazdık).
Ayet daha sonra da Allah batılı yok ederek rezil ettiğini ve vahiy kelamına batılın girmesine müsaade etmediğini ve vahiy kelamını hakkın sağlam yerinde duracağı şekilde bazı kelimelerle nazil ettiğini buyuruyor.
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Mümin insan sadece istediği sevdiği şeyleri değil, İslam Peygamberi’nin -s- yüce Allah tarafından getirdiği her şeyi kabul eder ve inanır ve sevmediği her şeyi inkar etmez veya duyarsız davranmaz.
2 – Yüce Allah hiç kimseyi ayırt etmez ve hatta peygamberi yanlış bir şeyi O’nun adına mal edecek olursa onu rezil rüsva eder ve yalan sözlerini ifşa ederek vahiyden mahrum bırakır.
3 – Batılı yok etmek ve hakkı galip yapmak, Allah tealanın müminlere kesin vaatlerindendir.
Şura suresinin 25 ve 26. ayetleri:
وَهُوَ الَّذِی یَقْبَلُ التَّوْبَةَ عَنْ عِبَادِهِ وَیَعْفُو عَنِ السَّیِّئَاتِ وَیَعْلَمُ مَا تَفْعَلُونَ (42:25)
وَیَسْتَجِیبُ الَّذِینَ آَمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَیَزِیدُهُمْ مِنْ فَضْلِهِ وَالْکَافِرُونَ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِیدٌ (42:26)
Yani:
O, kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir.
Allah, iman edip iyi işler yapanların tevbesini kabul eder, lütfundan onlara, fazlasını verir. Kâfirlere gelince, onlara da çetin bir azap vardır.
Yüce Allah’ın kullarına yönelik en önemli lütuflarından biri, hatakar kullarına tevbe kapısını açık bırakması ve tevbe konusuna hiç bir kısıtlama getirmemesidir. Biz insanlar genellikle hakkımıza zulmeden ve ardından özür dileyen, fakat aynı hatayı bir kaç kez işleyenlerin özrünü kabul etmeyiz ve hatta özür dilemesine izin vermeyiz. Ancak Allah teala ne zaman kulları yaptıkları amelden pişman olur ve O’na geri dönecek olursa tevbe kapılarını açık bırakır ve hatalarını bağışlar. Oysa yüce Allah tüm amellerimizin içini dışını bilendir ve hiç bir şey O’nun keskin bakışlarından saklı kalamaz.
Allah tealanın kullarına yönelik lütuf ve merhametlerinden biri, günahlarını bağışlamaktan başka hacetlerini icabet etmektir. Şöyle ki, yüce Allah iman eden ve dürüst davranan kullarının hacetlerini kabul eder ve hatta onların aklına bile gelmeyen veya isteklerinin ötesinde olan şeyleri onlara bağışlar ve bu da O’nun lütuf ve merhametinin ne denli yüce olduğunun işaretdir.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – İslam dininde çıkmaz yoktur. Tevbe kapıları her daim açıktır ve insan hangi şartlarda olursa olsun, yanlış yoldan dönebilir.
2 – Allah teala günahkar kullarına tevbe ettikleri takdirde onları affedeceğini vaat etmiştir. Gerçekte bu vaat, hatakar kulların yanlış yoldan geri dönmeleri teşvik etmek içindir.
3 – Duaların icabet görme şarta, Allah’a iman etmek ve salih amellerde bulunmaktır.
Şura suresinin 27 ve 28. ayetleri:
وَلَوْ بَسَطَ اللَّهُ الرِّزْقَ لِعِبَادِهِ لَبَغَوْا فِی الْأَرْضِ وَلَکِنْ یُنَزِّلُ بِقَدَرٍ مَا یَشَاءُ إِنَّهُ بِعِبَادِهِ خَبِیرٌ بَصِیرٌ (42:27)
وَهُوَ الَّذِی یُنَزِّلُ الْغَیْثَ مِنْ بَعْدِ مَا قَنَطُوا وَیَنْشُرُ رَحْمَتَهُ وَهُوَ الْوَلِیُّ الْحَمِیدُ (42:28)
Yani:
Allah kullarına rızkı bol bol verseydi, yeryüzünde azarlardı. Fakat O, (rızkı) dilediği ölçüde indirir. Çünkü O, kullarının haberini alandır, onları görendir.
O, (insanlar) umutlarını kestikten sonra, yağmuru indiren, rahmetini her tarafa yayandır. O, hakiki dosttur, övülmeye lâyık olandır.
Bu ayetler alemlerin tüm işlerini tedbir eden ilahi hikmet ilkesine işaretle şöyle buyurmakta:
Yaratılışın düzeni eşyaların ve insanların kapasitesi ölçülerek kurulmuştur. Allah teala her şeye ve herkesi gücü ve yeteneklerinden fazlasını verebilir. Ancak bu iş O’nun hikmeti ile bağdaşmaz, zira insanların isyanına ve sosyal düzenin bozulmasına yol açar.
Tüm insanlar yüce Allah’tan rızkını talep eder ve bu taleplerin tümünü karşılama Allah tarafından mümkündür;ancak ilahi hikmet buna müsaade etmez.
Rızkın paylaşımı Allah tealanın kulları hakkında yaptığı titiz hesaplara göredir; zira Allah kullarının durumunu bilendir. Allah herkesin ölçüsünü bilir ve ona göre rızkını kullarının maslahatına göre verir.
Deneyimler, büyük refah ve rızka kavuşan insanların genellikle Allah tealadan gaflet ettiklerini ve isyankar olduklarını gösterir. Zira insanın hırsı duymak bilmeyen bir histir ve belli bir güç ve servetle yetinmez. İnsan başkalarının sahip olduğu her şeye, velev ki zulmetme pahasına olsun, sahip olmak ister; bu yüzden yüce Allah rızkı maslahatına göre nazil eder. Bizim insan olarak görevimiz doğal düzeyde refaha kavuşmak ve geçinmek için çaba harcamaktır. Bu arada ilahi yaratılış ve hikmet düzeni bizim isteklerimize tabi değildir ve rızkımız ancak bu düzen bozulmayacak şekilde bize verilir.
Bazen rızkın yetersizliği biz insanların kendi gevşekliğimiz ve tembelliğimiz yüzündendir. Bu eksiklik ve mahrumiyeti Allah tealanın kesin isteği değildir ve sadece insanın kendi amellerinin sonucudur. O zaman eğer hiç bir çaba harcamadan Allah’tan rızkımızı bekleyecek olursak, elimize hiç bir şey geçmeyeceği kesindir; zira Allah tembel ve çalışmayan insanların rızkını vereceği vaadinde bulunmamıştır.
İnsanları rızka Allah tealanın elinde olduğunu gösteren en somut delillerinden biri yağmur meselesidir. İnsan yağmurun yağmasında hiç bir rolü ve etkisi yoktur. Yağmur yüce Allah’ın ilim ve gücünün işaretidir. Yağmur yağmazsa, kıtlık ve kuraklık olur ve yağdığı takdirde de nimetlerin bollaşmasına vesile olur. Yüce Allah yağmur yağdırarak rahmetini genişletir. Yağmur ölü toprakları yeniden diriltir; bitkileri yeşertir; insanların ve diğer canlı türlerinin içme suyu ihtiyacını karşılar. Tüm bunlar Allah tealanın kullarını büyük bir ailenin fertleri gibi özenle baktığını gösterir ve bu yüzden tesbih ve hamd edilmeyi hakeder.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Kulların hacetlerini icabet etmek, ilahi hikmet çerçevesindedir. Zira bazen insanların bazı hacetlerinin kabul edilmesi isyan etmelerine yol açar.
2 – Yaratılış düzeni hesap ve kitap ve mizan üzerinedir ve her şey yerli yerinde hesaplanmıştır.
3 – Yağmur, ilahi rahmetin simgelerinden biridir.
4 – İnsanların sorunlarda ve sıkıntılarda tek sığınağa yüce Allah’tır.