Ekim 18, 2021 14:08 Europe/Istanbul

Şura suresinin 36 ila 39. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.

Şura suresinin 36. ayeti:

 

 

فَمَا أُوتِیتُمْ مِنْ شَیْءٍ فَمَتَاعُ الْحَیَاةِ الدُّنْیَا وَمَا عِنْدَ اللَّهِ خَیْرٌ وَأَبْقَى لِلَّذِینَ آَمَنُوا وَعَلَى رَبِّهِمْ یَتَوَکَّلُونَ (42:36)

 

Yani:

Size verilen şey, yalnızca dünya hayatının geçimliğidir. Allah'ın yanında bulunanlar ise daha iyi ve daha süreklidir. Bu mükâfat iman edenler ve Rablerine dayanıp güvenenler içindir.

 

Geçen bölümde karada ve denizde ilahi nimetlerden söz etmiştik. Bu ayet ise şöyle buyurmakta:

Allah teala bu dünyada kullarına verdiği her şey, geçici ve fani nimetlerdir ve ebediyen sizin hizmetinizde olacağı anlamına gelmez. Ancak öbür alemin sermayeleri ve nimetleri ebedidir ve ancak iman edenler hayır amellerde bulunarak bu nimetlere kavuşabilir. Buna göre, eğer insan fani dünyanın geçici nimetlerini ebedi alemin nimetleri ve sermayeleri ile değişirse, hiç kuşkusuz çok kârlı bir ticaret yapmış olur. Dünyevi nimetler tüm insanlara verilmiştir ve Allah teala bu konuda müminle kafir arasında ayrım yapmaz. Ancak uhrevi nimetler sadece mümin ve pak kullara ve dünyevi nimetleri doğru değerlendirerek ahiretlerine bir şeyler biriktirenlere aittir. Kuşkusuz mümin insan dini ilkelere bağlı olduğu için yanlış amellere yanaşmaz ve gerektiğinde bazı kısıtlamalara ve mahrumiyetlere de katlanır, zira Allah tealanın ahirette bunları telafi edeceğini ve ebedi mükafatlarla mükafatlandıracağını bilir.

Fani dünyaya gönül bağlayan ve dünya malını biriktirme hırsı yaşayan insanların aksine mümin ve Allah’a inanan insan geleceği için servet biriktirmek yerine yoksullara ve muhtaç insanlara infak ve ihsanda bulunma peşindedir. Bu insanlar geçici ve fani olan mal, servet ve güç yerine ilahi güce ve rahmete güvenir ve bu gücün ebedi ve baki olduğunu bilir.

Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Mümin insan bu dünyadan yararlanır, ancak esas hedefi ahirettir ve bu hedeften hareketle fani dünyada fani işleri baki hale getirir.

2 – Mümin insanın bu dünyada kaybettiklerini Allah teala ahiret aleminde en iyi şekilde verir. Kıyamet günü tevekkül eden müminlerin günüdür.

3 – Dünyevi mal ve servet yerine Allah’a tevekkül etmek, iman ehlinin işaretidir. Tevekkül, müminlerin daimi alışkanlığıdır.

 

Şura suresinin 37. ayeti:

 

وَالَّذِینَ یَجْتَنِبُونَ کَبَائِرَ الْإِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَإِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ یَغْفِرُونَ (42:37)

 

Yani:

Onlar, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.

 

İman ehli olanların özelliğinden söz eden önceki ayetin devamında bu ayet yine bu kesimin ahlak ve davranış bağlamında iki önemli özelliğine işaret ederek şöyle buyurmakta:

Ahiret aleminde ancak çirkin ve kötü amellerden sakınan ve ruhunu kötülüklerden arındıran kullar yararlanır; zira imanın gereği pak olmaktır. Mümin insanlar nefsine hakimdir. Müminler insanların en kritik hal durumları olan öfke zamanında elini dilini kontrol eder, çirkin söz etmez. Öfke insanın içinde alevlenen yakıcı bir ateş gibidir. Birçok insan öfke sırasında nefsine hakim olamaz. Doğal olarak her insan hayatında bu tür durumlarla karşılaşabilir; ancak önemli olan, öfke ve gazap sırasında nefsine hakim olmaktır.

İman gücü insanda rahmet ve mağfiret ruhunu takviye ederek ona başkaları ile yüzleşmelerde hoşgörülü ve affedici bir şekilde davranmasına yardımcı olur. Dolayısıyla mümin insanlar öfke sırasında kendini kaybetmez, çirkin hareketlerde bulunmaz. Bu insanlar öfkesini yutar ve karşı tarafı affederek gönlünü her türlü kinden arındırır ve hata işleyen insanı bağışlar. Rivayetlerde de dostunuzu öfke sırasında ve kendisine hakim olup olmadığına bakarak tanıyabileceğiniz belirtilmiştir.

Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – İman sadece kalbi bir durum değil, aynı zamanda insanın söz ve ameline de yansıması gerekir. Günahtan uzak durmak, şehvet ve öfkeyi kontrol etmek, hakiki imanın işaretlerindendir.

2 – Mümin insan nefsine ve içgüdülerine hakimdir.

3 – Affetmek ve hoşgörülü olmak iman şartlarından biridir. Başkalarını bağışlamayan insan gerçek mümin olamaz.

 

Şura suresinin 38 ve 39. ayetleri:

وَالَّذِینَ اسْتَجَابُوا لِرَبِّهِمْ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَمْرُهُمْ شُورَى بَیْنَهُمْ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ یُنْفِقُونَ (42:38)

وَالَّذِینَ إِذَا أَصَابَهُمُ الْبَغْیُ هُمْ یَنْتَصِرُونَ (42:39)

 

Yani:

Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.

 

Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.

 

Önceki ayetlerin devamında bu ayetler yine müminlerin başka özelliklerine işaret ederek şöyle buyurmakta:

Onlar Allah tealanın doğru yola hidayete erme davetini icabet eden ve tüm benlikleri ile emirlerine karşı teslim olan ve ancak O’na ibadet eden ve namaz kılanlardır. Bundan başka onlar başkalarına yardım eder ve mallarının bir bölümünü muhtaç insanlara bağışlar; ailevi ve sosyal işlerde de başkalarının görüşüne saygı duyar ve işlerde başkaları ise istişarede bulunur.

Asr-ı saadet tarihine bakıldığında, Allah Resulü -s- ve sahabesi bu özellikleri taşıdıkları anlaşılır. Hatta ilahi vahye bağlı olan İslam Peygamberi -s- sosyal işlerde insanlarla danışır ve çoğunluk bir karar alırsa o karara kendi kararına aykırı olsa bile, saygı duyardı. Bunun en somut örneği Uhud savaşıydı Allah Resulü -s- müşriklerle savaş taktiğini çoğunluğun kararına göre uyguladı. Gerçi bu savaşta Müslümanlar yenik düştü ve Allah Resulü’nün -s- 70 kadar arkadaşı şehit oldu. Kuşkusuz istişareden maksat ailevi, sosyal, iktisadi, toplumu yönetmek ve benzeri durumlarla ilgilidir ve ilahi ahkamı kapsamaz. Nitekim ayetler de şöyle buyurmakta: Onların işleri, aralarında danışma iledir. Yani bu istişare Allah tealanın önceden hükmettiği konuları kapsamaz.

İlginçtir ki iman ehli olanların onca özellikleri arasında istişare işi, sureye Şura adı verilecek kadar önemli sayılır.

Bu ayetlerde iman ehli olanların son özelliği zulüm ve zalime karşı direniştir. Mümin insan zulme boyun eğmez ve zalimle mücadele için başkalarından yardım ister ve böylece zalimin şerrini bertaraf eder. Nitekim Kur'an'ı Kerim’in başka ayetlerinde de iman ehli olanların ne zulmettikleri ne de zulme boyun eğdiklerini buyrulmuştur.

Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – İslami dini mükemmel ve geniş kapsamlı bir dindir ve insanların yaşamında iktisadi, sosyal, siyasi ve kültürel boyutları da gözetlemiştir. Bu durumların örnekleri bu ayette verilmiştir.

2 – İman iddiası pratikte ispat edilmelidir. Mümin insan her açıdan ister bireysel ister sosyal, Allah tealayı hoşnut edecek davranışları olmalıdır; yani sırf namaz ve ibadet edip sosyal işlerden gafil olmakla mümin olunmaz.

3 – Otoriter olmak imanla bağdaşmaz. Dolasıyla mümin insan başkalarının görüşüne saygı duyar.

4 – Zulme boyun eğmek ve zalimin karşısında susmak Allah’a iman etmekle çelişir. Bu yüzden mümin zalime karşı durur ve hakkını savunur.