Nur’a giden yol ( 900 )
Zuhruf suresinin 29 ila 35. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.
Zuhruf suresinin 29 ve 30. ayetleri:
بَلْ مَتَّعْتُ هَؤُلَاءِ وَآَبَاءَهُمْ حَتَّى جَاءَهُمُ الْحَقُّ وَرَسُولٌ مُبِینٌ (43:29)
وَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ وَإِنَّا بِهِ کَافِرُونَ (43:30)
Yani:
Doğrusu bunları da atalarını da kendilerine hak ve onu açıklayan bir peygamber gelinceye kadar geçindirdim.
Fakat kendilerine hak gelince: Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz, dediler.
Yüce Allah’ın kullarına karşı sünneti, hücceti tamamlamaktır; yani hak söz insanların kulağına ulaşmadığı müddetçe Allah teala kimseden hesap sormaz. Mekkeli müşrikler de bu kaideden müstesna değildi. Allah teala, Araplar sözünü açıkça anlamaları ve hakkı idrak edebilmeleri için Arap ümmeti arasından bir peygamber seçti, ancak birçok ümmet gibi ne zaman haktan söz edildiyse, bunlardan büyük bir bölümü muhalefet etmeye başladı ve hak sözü benimsemek yerine hak sözü dile getireni büyücü olmakla suçlayarak iman etmek istemedi. Buna karşın Allah teala onlardan maddi nimetlerini esirgemedi ve yanlış yoldan dönmeleri için onlara mühlet verdi.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Allah tarafından nazil olan her şey haktır ve eğer insanlar ilahi emirlere aykırı bir yasa çıkarırsa, o yasa, velev ki büyük bir kitle tarafından kabul edilsin, batıldır.
2 – İnsanların refah ve servetten yararlanıyor olması haklı olduklarını ispat etmez, nitekim onları sınamak için ilahi mühlet olabilir.
3 – İnsan hakkı anladığı zaman hüccet tamamlanmış olur ve haktan kaçmak için her türlü bahane, küfür ve hak karşıtlığı işaretidir.
Zuhruf suresinin 31 ve 32. ayetleri:
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ هَذَا الْقُرْءانُ عَلَى رَجُلٍ مِنَ الْقَرْیَتَیْنِ عَظِیمٍ (43:31)
أَهُمْ یَقْسِمُونَ رَحْمَةَ رَبِّکَ نَحْنُ قَسَمْنَا بَیْنَهُمْ مَعِیشَتَهُمْ فِی الْحَیَاةِ الدُّنْیَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِیَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا سُخْرِیًّا وَرَحْمَةُ رَبِّکَ خَیْرٌ مِمَّا یَجْمَعُونَ (43:32)
Yani:
Ve dediler ki: Bu Kur'an iki şehirden bir büyük adama indirilse olmaz mıydı?
Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.
Bu ayetler Mekkeli müşriklerin ileri sürdükleri bahanelerden birine işaretle şöyle buyurmakta: Madem aramızdan bir peygamber seçilmeliydi, bu, çocukken yetim kalmış ve ona dedesi bakmış ve dünya malı ve servetinden hiç nasibi olmamış biri değil de, Mekke veya Taif kentlerinden birinin büyüklerinden biri olmalıydı.
Mekkeli müşrikler peygamberlik de aşiret liderliği gibi bir şey olduğunu ve güç, servet ve sosyal yüksek mevki sahibi olan ve tüm aşiret ona itaat eden biri olması gerektiğini düşünüyordu. Oysa nübüvvet makamına ancak insani erdem sahibi pak nefisli ve doğru söz ve amelleri olan biri nail olabilir. Peygamber bilgili, kerametli ve cesur insan olmalı ve mahrumların ve mazlumların acılarını bilmelidir. Tarih boyunca tüm ilahi peygamberler bu özelliklere sahip olmuştur.
Ayetler şöyle devam etmekte:
Nübüvvet yetkisi insanların elinde değil ki Allah onların istediği birine bu mevkiyi ve yetkiyi versin ve onların istemediğine vermesin. Allah kullarının içini dışını en iyi bilendir ve kimin bu sorumluluğa ve bu makama daha layık olduğuna da ancak Allah karar verir. Dünyevi işlerde de insanların arasında göze çarpan farklılıklar hikmet gereğidir. Gerçekte eğer tüm insanlar zeka, yetenek, cismi ve ruhi güç bakımından aynı seviyede olsaydı, toplumun düzeni dağılırdı. Yüce Allah insanları cismi ve fikri açıdan farklı yaratmış ve herkese belli bir işi yapma şevki ve gücü vermiştir. Böylece her insan bir alanda topluma hizmet sunar ve başkaları da onun ihtiyacı olan hizmetleri sunar. Zira sosyal yaşam ancak yardımlaşma ve karşılıklı hizmet sunma ile yürütülebilir.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Birçok insan büyüklüğü mal, servet ve şöhrette bulur, oysa bunların hiç biri Allah teala katında değeri yoktur.
2 – Maddi ve manevi nimetler yüce Allah’ın kullarına ilahi rahmeti ve muhibetidir. Madem insanların geçimi Allah tarafından belirlenir, manevi bir durum olan nübüvvetin yetkisinin onların elinde olmasını beklemek abes bir iştir.
3 – Toplumun bekası ve selameti bireylerin karşılıklı iş birliği yapmaları ve birbirinin fikri ve cismi yeteneklerinden yararlanmalarına bağlıdır. Böylece toplum bireylerinin cismi ve fikri farklılıkları birbirini tamamlamış olur.
Zuhruf suresinin 33 ila 35. ayetleri:
وَلَوْلَا أَنْ یَکُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَنْ یَکْفُرُ بِالرَّحْمَنِ لِبُیُوتِهِمْ سُقُفًا مِنْ فَضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَیْهَا یَظْهَرُونَ (43:33)
وَلِبُیُوتِهِمْ أَبْوَابًا وَسُرُرًا عَلَیْهَا یَتَّکِئُونَ (43:34)
وَزُخْرُفًا وَإِنْ کُلُّ ذَلِکَ لَمَّا مَتَاعُ الْحَیَاةِ الدُّنْیَا وَالْآَخِرَةُ عِنْدَ رَبِّکَ لِلْمُتَّقِینَ (43:35)
Yani:
Şayet insanların küfürde birleşmiş bir tek ümmet olması (tehlikesi) bulunmasaydı, Rahmân'ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık.
Evlerinin kapılarını ve üzerine yaslanacakları koltukları da (hep gümüşten yapardık).
Ve onları zinetlere boğardık. Bütün bunlar sadece dünya hayatının geçimliğidir. Ahiret ise, Rabbinin katında, Allah'ın azabından sakınıp rahmetine sığınanlara mahsustur.
Önceki ayetlerde neden Kur'an'ı Kerim güç ve servet sahibi olan birine nazil olmadığından söz edildi. Bu ayetler ise şöyle buyurmakta: Allah katında bu tür şeylerin hiç bir değeri yoktur. Yüce Allah katında esas kriter takvadır ve Allah kullarını bu kritere göre değerlendirir. İnsanların peşinde olduğu altın, gümüş, süs ve zinet eşyaları yüce Allah katında değersizdir. Eğer kafirlerin maddi nimetlerden bolca yararlanmaları kapasitesiz ve dünyada gözü olan insanları imansızlık ve küfre saptırmasaydı Allah teala kafirlerin evlerini altın ve gümüşle kaplardı ve onlara tavanı ve merdivenleri ve basamakları gümüşten ve içinde yaslanacakları tahtlarla dolu muhteşem köşkler verirdi. Allah teala ayrıca onlara her türlü süs ve zinet eşyası da vererek maddi yaşamlarını şatafatlı yapardı. Eğer Allah teala böyle yapsaydı, onları maddi yaşamın alçak işleri ile eğlendirmek ve fani yaşamlarını bu şekilde bitirmeleri için olurdu, zira zinet eşyaları gibi şeyler insanların kişiliğinde esas kriter değildir.
Ayetlerin sonunda da tüm bunlar maddi yaşamın araç gereçleri olduğu ve ahiret aleminde gerçek yaşam muttaki kullar için tedarik görüldüğü belirtilmiştir.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – İnsanların aklı gözündedir; eğer kafirler refah içinde yaşarsa, onların yolu doğru olduğunu zannederek peşinden giderler.
2 – İnsanın değeri evi, arabası, malı mülkünde değil, kendisindedir. Bir başka ifade ile her insanın değeri ahlaki ve insani erdemleri ile ölçülür.
3 – Eğer bu dünyada muttaki ve dürüst olursak Allah teala ahirette bunu telafi eder ve bu dünya zenginlere verdikleri ile asla mukayese edilemeyecek şeylerle mükafatlandırır.