Nur’a giden yol ( 902 )
Zuhruf suresinin 43 ila 48. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.
Zuhruf suresinin 43 ve 44. ayetleri:
فَاسْتَمْسِکْ بِالَّذِی أُوحِیَ إِلَیْکَ إِنَّکَ عَلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِیمٍ (43:43)
وَإِنَّهُ لَذِکْرٌ لَکَ وَلِقَوْمِکَ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ (43:44)
Yani:
Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru yoldasın.
Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.
Hatırlanacağı üzere geçen bölümde muhaliflerin inadından ve İslam Peygamberi’nin -s- sözlerini kabul etmemelerinden söz etmiştik. Bu ayetler ise şöyle buyurmakta:
Senin izlediğin yol ve program en doğru olanıdır ve içinde en ufak sapma yoktur, nitekim muhaliflerin benimsememeleri senin hakkaniyetinin reddedilmesine gerekçe oluşturamaz. Sen ilahi emirler ve sana vahiy edilenlere göre yolunu tüm ciddiyetinle devam et ve bu yola sımsıkı sarıl. Şunu da bil ki sen dosdoğru yoldasın ve Hak yolu da budur. Gerçekte Kur'an'ı Kerim’in ilk amacı insanları uyandırmak ve görevleri ile tanıştırmaktır. Dolayısıyla senin ümmetin Kur'an'ı Kerim’e sarılmalı ve her daim tealimini akıllarında tutarak onlara uymalıdır. Zira Kur'an'ı Kerim insani akıl ve fıtrata uygundur ve söyledikleri insanları gaflete kapılmaktan kurtarır. İnsanların genellikle gafil oldukları konulardan biri, kıyamet mahkemesidir. Bu mahkemede herkes fani dünyada amelleri yüzünden sorgulanır ve bu konuda ve Kur'an'ı Kerim’in tealimine uyup uymadığı hakkında hesap vermelidir.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – En doğru ve en güvenilir yol, Kur'an'ı Kerim’e ve Allah tealanın doğruluğunu güvence altına aldığı ilahi yüce tealime uymaktır.
2 – Kur'an'ı Kerim’in yanında İslam Peygamberi’nin -s- sünnet ve siyeri de hüccettir ve yüce Allah peygamberinin yolunun hak olduğunu vurgulamıştır.
3 – Müslümanlar kıyamet gününde ne kadar Kur'an'ı Kerim’e ve tealimine uydukları konusunda sorgulanır.
Zuhruf suresinin 45. ayeti:
وَاسْأَلْ مَنْ أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِکَ مِنْ رُسُلِنَا أَجَعَلْنَا مِنْ دُونِ الرَّحْمَنِ آَلِهَةً یُعْبَدُونَ (43:45)
Yani:
Senden önce gönderdiğimiz elçilerimize (ümmetlerine) sor! Rahmân'dan başka tapılacak tanrılar (edinin diye) emretmiş miyiz?
Mekke müşrikleri kendilerini Hz. İbrahim -s- ve Hz. İsmail -s- soyundan bilirdi. Mekkeli müşrikler her yıl Hac ibadeti gibi bazı merasimleri yerine getirir, Kâbe’ye saygı gösterir ve aynı zamanda putlara tapardı. Bu yüzden bu ayet putperestliği ve müşriklerin batıl inançlarını reddetmek üzere Allah Resulü’ne -s- şöyle buyurur:
Önceki peygamberlerin ümmetlerinden acaba bu peygamberler Rahman Allah’tan başka şeylere tapmayı söylemiş midir?
Gerçekte bu ayet Müslümanlara önceki peygamberlerin izleyenlerine bu soruyu sormalarını emrediyor. Eğer Allah böyle bir emir vermişse, bizim muhalefet etmemiz söz konusu olamaz, zira biz Allah’ın emrine uyar ve O ne söylerse, kayıtsız şartsız uygularız.
Aslında bu ayet bu soruyu gündeme getirerek tüm ilahi peygamberlerin insanları tevhide davet ettiklerini ve hepsi kesin olarak şirk ve putperestliği reddederek kınadığını vurguluyor. Üstelik İslam Peygamberi -s- putperestliğe karşı çıkmak ve insanları tevhide davet etmekle bundan önce yapılmayan bir işi yapmamış ve sadece geçmiş ilahi peygamberlerin daimi sünnetini ihya etmiştir.
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Tüm ilahi dinlerin ortak ekseni ve ilkesi, tevhide davettir ve Kur'an'ı Kerim ve İslam Peygamberi -s- de bu konuya vurgu yapmıştır.
2 – Allah’tan başka herhangi bir şeye tapmak asla caiz değildir. Tapma fiili ancak yüce Allah’a mahsustur.
Zuhruf suresinin 46 ve 47. ayetleri:
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا مُوسَى بِآَیَاتِنَا إِلَى فِرْعَوْنَ وَمَلَئِهِ فَقَالَ إِنِّی رَسُولُ رَبِّ الْعَالَمِینَ (43:46)
فَلَمَّا جَاءَهُمْ بِآَیَاتِنَا إِذَا هُمْ مِنْهَا یَضْحَکُونَ (43:47)
Yani:
Andolsun biz Musa'yı âyetlerimizle Firavun'a ve onun ileri gelen adamlarına göndermiştik de Musa: Ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim, demişti.
Onlara âyetlerimizi getirince, bunlara gülüvermişlerdi.
Bu ayetler Hz. Musa -s- öyküsünün bir köşesine işaretle şöyle buyurmakta:
Musa’nın görevlerinden biri, İsrailoğullarının yanı sıra Firavun’a gitmek ve onu yegane Allah’a davet etmektir. Musa bu doğrultuda yüce Allah’ın ona verdiği bazı mucizeleri Firavun ve sarayının önde gelen büyükleri önünde gösterdi ve böylece hakkaniyetini ispat etmek istedi. Musa’nın risaleti kendisini tanrı ilan eden ve tüm insanların ona ve emirlerine uymaları gerektiğini söyleyen Firavun’un iddiasından farklı olarak yüce Allah tarafından kendisine verilen bir risaletti.
Hz. Musa Firavun sarayına giderek onu doğru yola hidayete erdirmek istediğinde giydiği elbise gayet basit ve yünden bir elbiseydi. Hz. Musa Firavun ve sarayının önde gelen büyüklerine hitaben şöyle dedi: Ben sizi doğru yola hidayete erdirmek üzere Allah tarafından görevlendirildim. Ancak onlar Hz. Musa’nın sözlerine gülerek alay ettiler; zira onlar da Mekkeli müşrikler gibi eğer Allah birini elçi olarak seçecek olursa, zenginlerin arasından ve eşraf kesiminden birini seçeceğine ve hiç bir adı ünü olmayan ve bir zamanlar Firavun’un üvey evladı olan birini seçmeyeceğine inanıyordu. Bu zümre Hz. Musa’nın davetini bir iddia olarak algılıyordu. Her halükarda bu tepki tüm zorbaların ilahi gerçek önderlere karşı sergiledikleri ve çağrıları ile alay ettikleri bir tepkiydi.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – İlahi peygamberler halkın yanı sıra hükümdarları da tevhide davet ediyordu; zira toplumu ıslah etmek, yöneticilerini ıslah etmeden mümkün olmuyordu.
2 – Peygamberler hem kişisel olarak seçkin ahlaki sıfatları ve erdemleri taşıyan hem de iddialarını ispat etmek üzere mucizeler getiren ve böylece her türlü kuşkuya mahal bırakmayan insanlardı.
3 – Alay etmek ve aşağılamak, muhaliflerin yöntemidir. Bu zümre mantık ve istidlalden anlamayan zümredir.
Zuhruf suresinin 48. ayeti:
وَمَا نُرِیهِمْ مِنْ آَیَةٍ إِلَّا هِیَ أَکْبَرُ مِنْ أُخْتِهَا وَأَخَذْنَاهُمْ بِالْعَذَابِ لَعَلَّهُمْ یَرْجِعُونَ (43:48)
Yani:
Onlara gösterdiğimiz her bir âyet (mucize) diğerinden daha büyüktü. Doğru yola dönsünler diye onları azaba uğrattık.
Bu ayet önceki ayetlerin devamında şöyle buyurmakta:
Firavun ve adamlarının herhangi bir bahaneyi ileri sürmelerini engellemek için önceki mucizelerden daha güçlü ve daha önemli mucizeleri gösterdik ve böylece kibir ve bencillikten el çekmelerini ve hakikati idrak etmelerini sağlamak istedik. Ancak her ne kadar mucizeler büyük olduysa onların inadı da bir o kadar büyüdü. Bu yüzden mucizelerin yanı sıra onların başına kıtlık, kuraklık ve diğer birçok afeti nazil ederek onları uyandırmak ve hak yoluna geri getirmek istedik.
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Allah teala insanlara hücceti tamamlamak için tek bir delille yetinmez ve insanlar ikna oluncaya dek mucize ve ayet gönderir. Bu ise, yüce Allah’ın kullarına inayetinin bir işaretidir.
2 – Hüccet tamamlandıktan sonra sıra dünyevi cezaya gelir ve böylece insanların ikaz ve uyarı ile doğru yola dönmeleri sağlanmaya çalışılır.