Nur’a giden yol ( 908 )
Zuhruf suresinin 85 ila 89. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.
Zuhruf suresinin 85. ayeti:
وَتَبَارَکَ الَّذِی لَهُ مُلْکُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَیْنَهُمَا وَعِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَإِلَیْهِ تُرْجَعُونَ (43:85)
Yani:
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü kendisine ait olan Allah ne yücedir! Kıyamet saatini bilmek de O'na mahsustur. Siz O'na döndürüleceksiniz.
Geçen bölümde yüce Allah’ın ilah olmasından ve varlık aleminde O’ndan başka hiç kimse tapılmayı haketmediğinden söz ettik. Göklerde melekleri ve yerde insanları yaratan yegane ve gerçek mabut O’dur. Bu ayet ise şöyle buyurmakta:
Allah’a tapmanın sebebi, varlık aleminde her şey onun iradesi ve yetkisi altında olmasıdır. Allah göklere, yere ve aralarında ne varsa hükmeder ve O’ndan başka hiç kimse bu alemde hüküm süremez. Allah tüm eşyaların ve mahlukların ve onlara hakim olan yasaların yaratıcısıdır. Sadece bu alem değil, kıyamet günü ve ahiret de Allah’ın elinde ve O’nun buyruğu altındadır. Kıyamet günü ne zaman olduğunu da ancak Allah bilir. Ölümden sonra herkes O’na döner ve ancak O’na hesap vermek zorundadır. O zaman kim dünya ahiret saadet istiyorsa, O’nun belirlediği yolu izlemesi, O’nun rızasını kazanacak amelleri yerine getirmesi ve O’nun öfke ve gazabına yol açacak amellerden uzak durması gerekir.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Mebde, Maad, dünya, ahiret ve biz insanlar, hepimiz Allah tealanın iradesi ve buyruğu altındayız.
2 – Allah’tan başka hiç kimse bu dünyanın sonunu ve kıyamet gününün zamanını bilemez.
Zuhruf suresinin 86. ayeti:
وَلَا یَمْلِکُ الَّذِینَ یَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ إِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ یَعْلَمُونَ (43:86)
Yani:
Allah'ı bırakıp da taptıkları putlar, şefâat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun dışındadır.
Şirkin sebeplerinden biri, bazıları eşyalar veya bazı insanlar dünyada veya ahirette Allah katında onlara şefaatte bulunabileceğini ve ilahi rahmeti kazanabileceğini zannetmeleridir ve bu yüzden put adını verdiğimiz eşyalardan veya bazı insanlardan yardım talebinde bulunurlar. Bu ayet ise şöyle buyurmakta:
İlahi mahkemede şefaat vardır, fakat sizin zannettiğiniz eşyalar veya kişiler şefaatte bulunamaz. Allah katında şefaatte bulunmak ancak O’nun iznine bağlıdır. Gerçekte şefaatte bulunma hakkı ancak söz ve amelleri hak olan ve hak yolunu izlemekte emsal teşkil edenlere özeldir. Allah tealanın yegane oluşunu ve tevhit ilkesini kabul edenler hak karşısında mutlak surette teslim olur ve ancak Allah tealanın insanların saadeti için belirlediği yolu izler. Bu tür insanlar şefaatte bulunabilecek insanların şartlarını ve kimler için şefaatte bulunabileceklerini bilir. Bu insanlar Allah’ın izniyle şefaati hakeden insanlar için şefaatte bulunur ve ilahi rahmet talep eder.
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Tevbe Allah tealaya geri dönüş için bir yol olduğu gibi, şefaatte evliyaların ilahi izinle insanların Allah’a geri dönüşleri için bir yoldur.
2 – Hak yolunda olan insanlar başkalarının de elini tutmaları ve bu yola getirmeleri gerekir. Gerçek şefaat budur.
Zuhruf suresinin 87. ayeti:
وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَهُمْ لَیَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى یُؤْفَکُونَ (43:87)
Yani:
Andolsun onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette "Allah" derler. O halde nasıl (Allah'a kulluktan) çeviriliyorlar?
Müşriklerin Allah’tan başkasından şefaat talebinde bulunduklarını beyan eden önceki ayetin devamında bu ayet bir soruyu gündeme getirerek onları sorguluyor. Ayet şöyle buyurmakta:
Madem siz Allah’ı sizi yaratan ilah olarak biliyorsunuz, neden Allah’tan başkasından medet umuyor ve onlara bir nevi tapıyorsunuz? Oysa tapılmak ancak bu alemi yaratan ve tedbir eden Allah’a mahsustur. Bu ne biçim sapkınlıktır? Sizler hiç bir gücü ve konumu olmayan putların ve insanların önünde eğiliyor ve Allah’a tapmak yerine onlara tapıyor, üstelik onlardan ilahi katta sefaat etmelerini bekliyorsunuz?
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Hatta müşrikler bile Allah tealanın onları yaratan olduğunu kabul ediyor. Burada esas sorun, insanların işlerini ve alemi kimin tedbir ettiği meselesidir. Müşrikler putları veya bazı insanları alemi tedbir eden tanrılar olarak görüyor.
2 – Tevhitten veya Allah tealanın yegane ilah olduğundan her türlü sapma, insani fıtrattan sapmadır.
Zuhruf suresinin 88 ve 89. ayetleri:
وَقِیلِهِ یَا رَبِّ إِنَّ هَؤُلَاءِ قَوْمٌ لَا یُؤْمِنُونَ (43:88)
فَاصْفَحْ عَنْهُمْ وَقُلْ سَلَامٌ فَسَوْفَ یَعْلَمُونَ (43:89)
Yani:
(Resûlullah'ın:) "Yâ Rabbi! Bunlar, iman etmeyen bir kavimdir" demesini de( Allah biliyor)
Şimdilik sen onlardan yüz çevir ve size selam olsun de. Yakında bilecekler! buyurdu.
Zuhruf suresinin son ayetleri olan bu ayetler tevhit ve şirk konusunun sonunu şöyle bağlıyor:
Allah Resulü’nün gece gündüz çabaları ve müşrikleri hidayete erdirmek üzere onlarla konuşmasına karşın bazıları iman etmez ve bazıları da iman etmek istemez. Gerçi bunlar hakkı anlamıştır, ancak İslam Peygamberi’nin hak ve aydın sözü soğuk kalplerini etkilemez ve hakkı kabul etmek istemezler; zira bu durum onların dünyevi menfaatleri ve geçici lezzetleri ile bağdaşmaz. Dolayısıyla yüce Allah peygamberine şöyle buyurmakta:
Onlara hücceti tamamlayarak hak sözü duyurduktan sonra hepsine yüz çevir; onları kendi haline bırak ki onların iman etmesine muhtaç olduğunu veya onları iman etmeye zorlamak istediğini zannetmesinler. Onlarla vedalaş ve istedikleri yola gitmelerine müsaade et.
Buna karşın ayetler anlamlı bir tehditle müşriklerin Allah teala onları kendi haline bırakacağını zannetmemeleri gerektiğini belirterek şöyle buyurmakta:
Onlar yakında bu amellerinin akıbetini görecektir elbet.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Dini liderler ve alimler insanların hepsi iman etmelerini ve hakkı kabul etmelerini beklememelidir.
2 – Muhaliflere hücceti tamamladıktan sonra onlara ne yalvarır, ne de onları zorlarız. Bundan sonra onları kendi haline bırakır ve kendi iradeleri ile yollarını seçmelerine müsaade ederiz.