Yüz Yılda Yüz Gelişme-14
Bu bölümde Hicri Şemsi son yüzyılda sanatın yaşadığı dönüm noktalarını ele alacağız.
Birinci Dünya Savaşının ardından, siyasi ve sosyal karışıklık zirveye ulaşmıştı. Savaş kuşağı, tam bir titizlikle sosyal çaresizlik ve ahlaki çöküşü ele almaya çalıştı. Bu tür bir yaklaşım ise sadece sert bir gerçekçilik ile ele alınabilirdi. Bu yüzden sanat, saldırmak ve savunma ayrıca eleştiri ve propaganda aracına dönüştü. Sohbetimizin devamında 1921 ila 1941 yılları arasındaki kimi önemli kültürel ve sanatsal gelişmeleri ele alacağız.
Sesli film, seslerin senkronize edildiği veya ses ve görüntü tekniklerinin bir arada kullanıldığı filmlerdir. Aslında sesli film sessiz filmlerin zıt noktası sayılır. İlk sesli film, 1900 yılında Paris'te kamuoyu için sergilenmişti. Ancak sesli filmlerin ticarileştirilmesi uzun yıllar sürdü. Filmlerin sesli hale getirilmesindeki yenilikler, 1923 yılında filmlerin ticarileştirilmiş olarak sergilenmesine zemin hazırladı. Ardından da 1920'lerin ortalarında daha da gelişti.
Sesli film, senkronize diyaloglardan oluşan filmler için kullanılır. Ancak ilk uzun metrajlı sesli filmin yapımı için uzun bir zamanın harcandığını bilmek lazım. Ekim 1927'de " Jazz Şarkıcısı" filmi, ilk uzun metrajlı sesli film olarak sergilendi. Daha sonra 1920'lerden itibaren sesli filmler küresel bir olgu olarak kabul edildi.
Bu filmde sadece 281 kelime kullanılmasına rağmen bu film, sinema tarihinde ile sesli film olarak kayıtlara geçti. Filmin sesi, vitafon sistemi aracılığı ile bir plak üzerine kaydedildi ve görüntüler ile senkronize bir şekilde yayımlandı. Bu film o kadar ilgi gördü ki Warner Şirketi filmin yapımcı şirketi olarak iflastan bile kurtuldu. Sesli sinemanın bulunması ile o dönem sessiz sinemanın birçok yıldızı örneğin Buster Keaton bu sürece ayak uyduramadı ve unutulan yıldızlar arasına girdi. Amerika'da sesli filmler, Hollywood'u en büyük sinema sistemleri ve propagandif yapı haline getirdi.
1920'lerin sonunda, sesin de 21'inci yüzyıla kadar sinemalara eklenmesi ve bilgisayar yardımı ile ortaya konulan görüntüler yardımı ile, uzun onyıllar sinema, farklı tarzların ortaya çıkış ve yok oluşuna tanıklık etti ve binlerce film üretildi. Ancak aynı süre içerisinde, Hollywood dünya sinemasının büyük bölümü üzerindeki sultasını sürekli korudu ve birçok ülke, dünyada kendine özgü sinemaya sahip Hint sinemasına bile etki yaptı.
Bu etki bırakmanın araçlarından biri de, şatafatlı törenlerin düzenlenmesi ve sinema eserlerinin tanıtılması için medyatik reklam çalışmalarıdır. Bu sürece Hollywood film üretiminde rastlamak mümkün. Sesin sinemalara giriş yapması ile aynı zamanda başlayan Oscar yıllık töreni Hollywood'un son yüz yıl içerisindeki en önemli propagandif aracıdır.
Oscar'ın ilk dönem ödülleri, 16 Mayıs 1929'da özel bir ziyafet sırasında Amerika bilim ve sinema sanatları akademisi tarafından Los Angeles'te düzenlendi. Bu törende 1927-1928 yılları arasındaki filmler ele alındı ve takdir edildi. Bu törenin biletinin parası 5 Dolar kadardı. 270 kişi bu törene katılmış ve tören de toplam 15 dakika kadar sürmüştü. Son 90 yıl içerisinde film endüstrisinde yaşanan değişikliklere rağmen Oscar sinemada iz bırakmaya devam etti.
Aslında Oscar sesin sinemaya ayak basması ile aynı zamana denk gelen bir dönemde ortaya çıktı. Tabii ki bu ödül 1939 yılına kadar resmi olarak Oscar adı ile tanınmıyordu. Sesin filmlere eklenme sürecinin başlaması ile, Amerika film yapımcı şirketleri ve stüdyoları, film endüstrisini tam bir şekilde ele geçirdi ve Hollywood'un altın çağına imza attı. Technicolor teknolojisinin de bulunması ile, çoğu filmler renklendirilmiş bir şekilde sergilendi.
Sinema iki dünya savaşı arasında en önde gelen sanat dalı idi. Hollywood'un kahraman yaratma sistemi var gücü ile ileriye gidiyordu ve aynı zamanda dünyanın siyasi durumunu sert ve iğneleyici bir dille hedef alıyordu. Charlie Chaplin'in oyunculuğu , yazarlığı, yapımcılığı ve yönetmenliği ile çekilen Büyük Diktatör 1940'da çekilen bu eleştiri tarzı filmlerinin en büyüğü idi. Büyük Diktatör, Charlie Chaplin'in ilk sesli ve tamamen seslendirilmiş eseri idi.
İlk kez Charlie Chaplin'in arkadaşlarından biri onun Hitler'e benzediğini söyleyince Chaplin, doğum haftasının da Hitler ile aynı olduğunu anladı. Bu benzerlikler onu film yapmaya yöneltti. Bu filmin üretimi 1937 yılında birçok insanın Nazistleri bir tehdit olarak görmediği sırada başladı. Diktatörün filmde Almanca olarak yaptığı nutukların bir anlamı yok ve hepsi reklam panoları ve posterlerden alıntı ifadelerdir. Filmin yapımına başlanmasının ardından Chaplin her gün Hitler'in daha acı verici girişimlerinden haberler duyuyordu. Böylece Hitler sonunda Fransa'ya saldırdığında Chaplin de filmin sonunu değiştirdi ve ünlü konuşmasını yaptı. Chaplin filmin sonundaki 5 dakikalık nutkunda 10'un altında gözlerini kırpmaktadır.
Film yayımlandığında, Hitler, bu filmin Almanya ve tüm işgal altındaki bölgelerde izlenmesini yasakladı. Sonunda merak edilince Hitler filmin bir kopyasını Portekiz üzerinden elde edip bu filmi bir değil iki kez izledi. Yakınlarının söylediğine göre Hitler bile bu filmi komik ve çekici bulmuştur.
Büyük Diktatör filminin Almanya ve Nazi işgali altında bulunan ülkelerde sergilenmesinin yasak olmasına rağmen bu film bir kez de olsa Almanlar için sergilendi. Direniş grupları üyeleri Yunanistan'dan elde ettiği filmin bir versiyonunu, ordu sinemasındaki komedi opera kopyası ile değiştirdiğinde askerler de ister istemez filmi izlemiş oldular. Filmin ne olduğunun farkına varmadıkları müddetçe bu filmi izlediler. Ancak durumun ne olduğunu fark edince kimileri salonu terk etti ve bazıları da sinema perdesine ateş açtı. İtalya'da da Benito Mussolini'yi temsil eden Napolyoni bölümleri, silindi ve filmin tamamı 2002 yılına kadar bu ülkede gösterilmedi.
"Kavgam" kitabı Adolf Hitler tarafından yazılan bir kitap olarak onun siyasi düşüncelerini yansıtmaktadır. Hitler 1924 yılında Lenderberg kalesinde tutuklu olduğu sırada bu kitabın ilk bölümünü sekreteri Rudolf Hess'e yazdırmıştır. İkinci bölümü ise aynı yılın sonunda, hapisten serbest bırakılmasından sonra yazılmıştır. Almanya'da milliyetçi sosyalizmin güç kazanması ve üçüncü Reich'ın kurulması ile, bu eser Nazi Almanya'nın kutsal kitabına dönüştü. Parti her fırsata, düğün merasimlerinde ve mezuniyet törenlerinde bile bu eserden bazı parçaları yayımlıyor ve herkese hitaben bu yayınları yapıyordu. 1943 yılında Almanya genelinde 10 milyon kadar Kavgam kitabı dağıtılmıştı.
Almanya'da Nazilerin iktidara gelmesi ile Kavgam kitabının yayımlanması ve satışı da büyüdü. Kitabın ikinci el kitaplarının satışı yasaktı. Okullarda ise Nazi Partisinin propagandif çalışmalarının bir parçası olarak okutuluyordu. Kavgam kitabı İkinci Dünya Savaşının ardından Almanya'da hiçbir zaman yayımlanmadı. Adli makamlara göre, " Almanya'nın tarihi sorumluluğuna" göre bu kitap insanlığa karşı bir eserdi ve bu yüzden de eksik bir şekilde bile yayımlanmaması gerekiyordu. 1945 yılı öncesine ait versiyonlarını alıp satmak ise kışkırtma ve ırkçılık yapmamak kaydıyla serbestti. Bu yasak Ocak 2016 yılına kadar devam etti.
Kavgam isimli Hitler'in kitabı tamamen ateşleyici bir dille yazılmıştır. Kitabın tamamı, sıradan insanları ve toplumu muhatap almıştır. Hitler, bu kitabında her daim kendisini bir kurtarıcı olarak göstermeye çalışmıştır. Hitler bu kitapta tiyatro, eğitim, ektin propaganda çalışmaları, ekonomi, ticari birlikler, edebiyat, evlenme ve Marksizm gibi çeşitli konulardan bahsetmektedir.
Bu kitabın temel öğelerinden biri de ırkçı yaklaşımıdır. Hitler ise bu ırkçı yaklaşımı, Doğanın Demir Mantığı olarak adlandırıyor. Hitler Aryan ırkını üstün bir ırk sanıp Almanların üstü ırkı ile ilgili görüşlerini, bu ırkın temiz tutulması gereği, temiz olmayan dış unsurların bu ırka nüfuzunun engellenmesi gibi konulardan bahsediyor. Aslında böyle bir düşünce 20'inci yüzyılda insanlığın en şiddetli savaşına yol açtı.