Yüz Yılda Yüz Gelişme-15
Bu bölümde Hicri Şemsi son yüzyılda sanatın yaşadığı dönüm noktalarını ele alacağız.
Bilim ve teknolojinin Batı Avrupa ve Amerika'da günden güne gelişmesi ve Batılı devletlerin siyasi, ekonomik ve kültürel sultasının dünyada artması, tüm dünyanın kültürel, sosyal ve ekonomik yüzünü değiştirdi. Bu değişiklikler yirminci yüzyılın adının modern ve yeni dünya olarak adlandırılmasına yol açtı
Televizyonun buluşu birçok başka buluştan farklı olarak birden bire gerçekleşmedi. Aslında bu buluş özel bir mucidin dehası sonucu yapılmadı. Uzun yıllar onlarca mucit ve bilim insani dünyanın farklı köşelerinde araştırmada ve deneylerde bulunup farklı teknikler ve yöntemlere baş vurarak sonunda sihirli kutuyu fikir ve teori aşamasından pratiğe döktüler. Ancak ilk kez bu sihirli kutu 17 Nisan 1926 yılında çalışmaya başladı. Yayımlanan ilk görüntüler ise İngiltere Kraliyet Derneği ile ilgili olmuştu.
Televizyonun ana tekniği, istenilen sahneleri yakalayıp bu görüntüleri nokta ve çizgilere ayrıştırmak ve daha sonra elektromanyetik dalgalara dönüştürdükten sonra vericiden yayınlamaktır. Bu cihazın tamamlanmasının ardından nihayet 1936 yılında ilk televizyon programları hazırlanmış ve televizyon verici istasyonlarına gönderilmiştir. 1936 ve 1937'de, İkinci Dünya Savaşı'ndan kısa bir süre önce, ilk televizyon verici istasyonları faaliyete geçirilmiş ve kamu televizyonunda yayın yapmaya başlamıştır. Ancak uzun bir süre bu yeni olgunun kapsamı çok sınırlı kalmıştır. 1936'da Amerika'nın ilk ticari televizyon kanalı açılmıştır. O sırada Amerika Birleşik Devletleri'nde sadece 5 bin televizyon alıcısı bulunmuştur.
İlerleyen yıllarda renkli televizyon tekniklerinin edinilmesi, uyduların küresel yayın için kullanılması, bilimsel ve eğitimsel uygulamalar dahil olmak üzere gelişmeler ortaya çıkmıştır. Şimdi bile televizyonlar hala ilerleme yolunda ve bu alanda yeni bir fenomen olmaya devam ediyor.
Geçen yüzyıldaki sanat dünyası, önceki yüzyıllara kıyasla modernite ve yenilikle daha fazla ilişkilendirildi. Bu çalkantılı yüzyılın özelliklerinden biri, yaratıcılık ve yenilik arzusu ve isteğinin kabarması ve bu tutkunun çeşitli hareketlerin ve sanatsal ifade biçimlerinin şaşırtıcı oluşumuna yol açması idi. Bu sırada sanatın konusu hep yaratıcılık ve yenilik oldu.
Dışavurumculuk veya Ekspresyonizm, geçen yüzyılın sanat ekollerinden biridir. Dışavurumculuk, edebiyatta ilk kez Almanya'da gelişen bir hareketti. Bu ekolün temel amacı, sanatçının insanların yoğun korku, nefret, sevgi ve endişe duygularını uyandırmak için keskin renkler, çarpık ve yamuk şekiller ve kaba çizgiler kullanması ve iç duyguları dışa vurması idi.
Dışavurumculuk, duygu durumlarını olabildiğince açık ve net bir şekilde ifade etmek isteyen natüralizmden kurtulmanın bir yolu, renklerde ve şekillerde bir tür abartmadır. Bu ekolün kuruluş dönemi 1910-1935 yılları arası olmuştur. Dışa vurumcu sanatçılar, hedeflerine ulaşmak için keskin ve heyecan verici renkler, tekrarlanan ve heyecan verici fırça darbeleri, çarpık ve çerçevesiz şekiller yarattılar ve herhangi bir düzen olmadan huzur verici ve göz alıcı her türlü unsuru devre dışı bıraktılar.
Sonuçta Almanya'da dışavurumcu sinema şekillenerek zirveye ulaştı ve bir süre sonra halkın çoğunluğunun gözdesi olan korku sineması bu akımdan hareketle oluştu. 1919'dan 1924'e kadar Almanya'nin Birinci dünya savaşında altığı yenilginin ardından, isyan ve darbe, devalüasyon ve açlık, dehşet verici ekonomik koşullar altında dışavurumcu sinema gelişti ve çok parlak örnekleri dünyaya sundu.
Sürrealizm veya gerçeküstücülük, geçen yüzyılın bir başka sanatsal hareketidir. Sürrealizm, gerçekliğin ötesinde bir eğilim veya daha yüksek bir gerçeklik anlamına gelir. Bu ekol 1922'de Fransa'da resmen ortaya çıkmış ve yirminci yüzyılın kargaşasının bir yansıması olmuştur. Sürrealizm, radkializme karşı bir sosyo-sanatsal hareket olarak kabul edilebilir. Gündelik hayatta fark yaratma, hayali ve mantıksız sahneleri doğru bir şekilde haritalama ve gündelik nesneleri hayalde canlandırıp garip yaratıklara dönüştürme arzusu bu ekolün sanatçılarının eserlerinin özellikleridir.
Sürrealizm aslında Birinci Dünya Savaşı sonrası değişiminin ürünüydü. Sürrealizmin ortaya çıkışı, Avusturyalı psikanalist Sigmund Freud'un bilinçaltı, hayaller ve bu hayallerin bastırılması ile ilgili teorilerinin Avrupalı entelektüelleri meşgul ettiği sırada başladı. André Breton tarafından yazılan bu ekolün kuruluş bildirisinde yer alan ifadelerine göre, bu ekolün amaçlarından biri gerçek ile hayali bağdaştırmak, mutlak ya da gerçeküstü bir gerçekliğe ulaşmaktı. Breton, Birinci Dünya Savaşı sırasında bir savaş hastanesinde psikolog olarak görev yapan ve Freud'un rüya analizi ve bilinçaltının gizli katmanları hakkındaki psikanalitik görüşlerine aşina olan bir Fransız şair ve teorisyendi.
Sürrealizmde şiirin özel bir yeri vardır ve bu ekolün takipçileri dünya görüşlerini şiir yoluyla aktarmaya çalışmışlardır. Aslında bu ekolde şiir hayatın olmazsa olmazı olarak kabul edilir çünkü şiirin hayatın problemini çözmesi gerektiğine ve çözebileceğine inanılır. Bu ekolün kurucuları kendilerini her türlü esaretten kurtarmayı amaçlamışlar ve ilk amaçları savaş ateşinin üzerine su serpmek olmuştur.
Yıllar boyunca sürrealizm; mitolojik manzaralardan ve tuhaf düzenlemeler sanatından insan ve hayvanların gizemli tanımlarına kadar şaşırtıcı bir sanat eseri koleksiyonunun yaratılmasına yol açmıştır. Gerçeküstücülüğün ilk sergisi "Sürrealist Resim" başlığı altında 1925 yılında Paris'teki Pierre Gallery'de düzenlenmiş ve hareketin görsel yönünün şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Dünya Savaşı'nın patlak vermesi ve bir grup sürrealistin "Komünist Parti"ye katılmasıyla bu ekolün üyeleri arasında yavaş yavaş farklılıklar ortaya çıkmıştır. Breton ve bir grup arkadaşı Amerika Birleşik Devletleri'ne göç etmiş ve savaşa katılmadıkları için dışlanmıştır. Savaş, sürrealistlere, yöntemlerinin sanat dünyasında etkili olabilse de gerçek hayatta işe yaramayacağını anlamalarını sağladı. Öte yandan heykeltıraşlıkta pornografi, müstehcen ve ahlaka aykırı konularla uğraşmak ve bu tür şiirler yazmak insanları onlardan uzaklaştırdı. Sonunda yeni kapasiteler yaratarak edebiyatta ve sanatta birçok değişimi beraberinde getirmeyi başaran bu sanat ekolü, 1947 yılında tecrit edilmiş ve giderek ortadan kalkmıştır.
Çizgi romanlar veya mizahi ve komik görüntüler, genellikle metin veya görsel bilgilerle iç içe geçmiş bir görüntü aracılığıyla fikirleri görsel olarak aktarmanın bir yoludur. Çizgi romanlar, konuşmaları, hikaye anlatıcılığını veya diğer bilgileri göstermek için genellikle konuşma balonları, altyazılar ve ses efektleri parçalarının bir araya gelmesi ile oluşur. Parçaların boyutu veya yerleşimi gibi unsurlar, bir hikayeyi veya konuyu anlatma sürecini kontrol eder.
Çizgi film resimleri ve benzeri illüstrasyon teknikleri çizgi romanlarda en çok kullanılan çizimler arasındadır. Yirminci yüzyılın sonlarından bu yana, çizgi romanlar ve çizgi roman albümleri daha yaygın hale gelmiş ve çevrimiçi çizgi romanlarının gelişmesine yardımcı olmuştur.
Çizgi roman tarihi farklı kültürlerde farklı yollar izlemiştir. Bilim adamları, ilk çizgi romanların tarih öncesi zamanlara ve Lascaux mağara resimlerine dayandığına inanıyor. Ancak tarihteki ilk çizgi roman 1933'te yayınlanmıştır. Famous Funnies adıyla mağazalarda satışa sunulan kitap, gazetelerde yayınlanan çizgi romanlardan oluşan bir koleksiyondu.
Amerikan çizgi romanları, yirminci yüzyılın başlarında gazetelerde çizgi romanların ve daha sonra 1930'larda dergi çizgi romanlarının ortaya çıkmasıyla bir kitle iletişim aracı olarak ortaya çıktı. Japon çizgi filmleri ve çizgi roman "Manga"nın izleri 13'üncü yüzyıla kadar uzanıyor, ancak modern Japon çizgi romanları Batı çizgi romanlarını taklit ederek yaratıldı ve 1930'larda çizgi roman dergileri ve kitap koleksiyonları ülkede popüler oldu.Çizgi romanlar, son 100 yıldır dünyanın en popüler kitaplarından ve en çok satan basılı medyalarından biri olmuştur.
Tintin Maceraları isimli çizgili romanı Belçikalı çizgi romancı Herge tarafından yazılmıştır. Kitabın kahramanı maceracı, gezgin ve meraklı Tintin'dir. Tintin, bir dizi büyüleyici ve tehlikeli maceranın merkezinde bulunan kurnaz bir Belçikalı gazetecidir. Tintin bu roman çizgi hikayeleri serisinin kahramanıdır. Genellikle bir gazetecinin çalışmasıyla ilgili olan konu, onu garip olayların, komploların ve büyük keşiflere sürükler.
Tintin kitap koleksiyonunun yayımlanmasının ilk yıllarında, Avrupa sömürgeciliğini öven ırkçı temalar veya fikirler sunan bölümler insan hakları ve sömürgecilik karşıtı kuruluşlar tarafından eleştirildi ve sonunda Tintin eserinin yazarı bu ithamları kabul etti ve ve 1930'lardan itibaren Tintin'in kitap hikayelerini farklı bir şekilde yazmaya başladı. Çizgi romanların büyük bir yüzdesinin, süper kahramanların ve insan arzularının bir yansıması olabilecek inanılmaz yeteneklere sahip karakterlerin kurtarıcı eylemleri ile ilgili olduğu söylenmelidir.