Mayıs 23, 2016 15:57 Europe/Istanbul

Christoph Colomb’un Amerika kıtasına seyahati ve bu kıtayı keşfettiği 1600’li yıllardan itibaren Avrupa’dan insanlar yavaş yavaş bu kıtaya gitmeye ve yerleşmeye başladı.

Amerika devleti, bundan önce esas sahipleri kızılderili yerliler olan bu topraklarda 1776 yılında resmen bağımsızlığını ilan etti. Amerika’nın yerli medeniyetleri Mayalar, Tultekler, Aztekler ve İnkalar’dı. Ancak Avrupa’dan ve başka yerlerden gelenler bu toprakları ele geçirmek için yerlilerle savaşa girdi. Bu savaşlar bu topraklardaki eski medeniyetlerin ve yerlilerin yok olmasıyla sonuçlandı ve sağ kalanlar da köle olarak yaşamını sürdürebildi. Göçmen beyazlar Amerika’ya ayak bastığı ilk günden itibaren bu topraklarda kölelik düzeni kuruldu ve uzun yıllar devam etti.

Amerikalı yerliler şimdi bu ülkenin nüfusunun sadece yüzde 1.7 kadarını oluşturuyor. Bu insanlar asırlarca Amerika devleti tarafından sömürüldü ve ayrımcılığa maruz kaldı. Bu ayrımcılık anlayışı günümüzde iktidarsız kriz yüzünden daha da şiddetlendi. İstihdam alanında eşit fırsattan yararlanamamak, yerlilerin sağlık ve eğitim gibi durumlara uygun bütçe tahsis etmemek, devletin ve firmaların zengin yeraltı kaynakları yüzünden yerlilerin topraklarını gasp etmek, Amerikalı yerlilerin yaşamını daha da zorlaştıran ayrımcılık durumlarıdır.

Amerika’da yerlilerin arasında işsizlik oranı %28 ila %30 olarak tahmin ediliyor ki bu oran Amerikalı beyazların iki üç katıdır. Yine verilere göre Amerikalı yerlilerin %27 ila %29 kadarı yoksulluk sınırı altında yaşıyor, oysa bu oran Amerikalı beyazların arasında %8 ila %13 tahmin ediliyor.

Amerika’dın Dakuta eyaletinin güneyinde bir aşirete üye 1500 yerli yaşıyor. Amerika’da bir çok küçük aşiretin yaşadığı özel bölgeler oldukça küçük alanlardır ve bu aşiretlerin nüfusu da genellikle on binden daha azdır. Bu aşiret de Amerika’da yaşayan yerlilerin en küçük aşiretlerinden biridir. Ancak hükümetlerin bu aşiretlere yönelik duyarsızlığı yüzünden yaşam koşulları çok kötüdür.

Geçenlerde insan hakları gözetleme örgütü söz konusu aşiretin yaşamı hakkında hazırladığı 117 sayfalık raporunda hükümete bağlı aşiretler konseyinin bu aşirete yönelik mali yolsuzlukları ve fesadı hakkında çarpıcı ifşaatta bulundu. Raporda aşiretler konseyinin bu aşirete tahsis edilen bütçeleri çarçur ettiği ve bu yüzden aşiret ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kaldığı belirtildi.

Aslında tarihi açıdan Amerika’da sömürücü ırkçı özelliği ve bu kıtada yaşayan siyahilere ve göçmen etnik gruplara yönelik ırkçı ayrımcılıktan kaynaklanan zulmü, Amerika’nın şimdiki toplumunun şekil değiştirmiş eğiliminin bir çeşitli nitelemek mümkün. Bu durum toplumda kendini üstün ırk ve soy ve toplumun hakimi bilen özel bir sınıfa yönelik nefretin ifadesidir. Bu süreç yüzünden Amerika’da ırkçı iç savaşların sona ermiş olmasına karşın insan hakları iddiasında bulunan bu ülkede ırkçılığın ve hatta ırkçı şiddetin ve katliamların baş gösterdiği gözleniyor.

Amerika devleti kurulduğu ilk günden itibaren dünyaya musallat olmak amacıyla savaş ve tecavüzü temel stratejisi olarak gündemine aldı ve bu stratejiyi de değişmez strateji olarak adlandırdı ve buna göre de Amerika’da tüm başkanlar her türlü görüş ayrılığına karşın bu stratejiyi temel stratejileri olarak gündemlerine alıyor.

Amerika’da yayımlanan Foreign Policy dergisi “Neden ABD hala ahmakça savaşlarını sürdürdüğünü izah etmek için beş temel sebep” başlıklı raporunda şöyle yazıyor:

Amerika birleşik devletleri küçük ve kırılgan 13 eyaletle Kuzey Amerika’nın Doğu sahillerinde kuruldu. Bir asır geçtikten sonra bu 13 eyalet kıta genelinde yayıldı ve devlet adamları yerli halkın üzerinde ya musallat oldu ya da onları yok etti. Üstelik Teksas, New Meksiko, Arizona ve California eyaletlerini de zorla Meksika topraklarından kopardı. Sınırların ötesinde sömürgelere musallat olmak amacıyla Amerika’da yıkıcı bir iç savaş başladı ve bu savaş iki dünya savaşına kadar devam etti. Ancak Amerika 1900’lı yıllarda büyük bir küresel güce dönüştükten sonra onlarca savaşa katıldı ve askeri gücü ile başka ülkelerin içişlerine karıştı.

Amerika’nın 1901 ila 1909 yılları arasındaki Başkanı Teodor Rusvelt anılarını yazdığı kitabında şöyle diyor: George Washington, Amerika’yı Avrupalı ülkelerin içişlerine müdahale etmekten sakındırıyordu, ama her daim doğduğu Amerika’dan yeni imparatorluk ve yükselen imparatorluk şeklinde söz ediyordu.

Bu yüzden Amerika’nın modern dünyasında ırkçılık anlayışı hiç bir zaman yok olmadığı, Amerikalılar sürekli bu anlayışını haklı göstermeye çalıştığı söylenebilir. Bu davranışların sonucu Amerikan toplumunda derin iktisadi uçurumların ve sosyal ayrışmaların oluşması ve ırkçı duvarların örülmesidir. Bu durum Amerika’da ırkçılık ve ırkçılık eğilimleri toplumun sosyal, kültür ve hatta siyasi katmanlarında çeşitli konumlara nüfuz ettiğini ve belli ve sabit bir sınırı olmadığını gösteriyor.

Amerika gibi böyle bir toplumda insanların konumu ve değeri de ırkçı düşüncelere göre tanımlanarak belirleniyor. Bu yüzden Amerika’da kölelik düzeni ortadan kaldırılmış olmasına karşın geçmişteki ırkçı eğilimleri ve hareketleri çağrıştıran hareketler ve gelişmeler sürekli tekrarlanıyor. Eski sömürü döneminde ve dünya sömürücü devletlerin arasında paylaşıldığı yıllarda yerlileri sindirmek ve onları ırkına ve rengine göre toplumlarda sınıflandırmak, sömürücü devletlerin onlar için aldığı kararlara bağlıydı. Ancak günümüzde ve medeniyet ve gelişme iddiasında bulunan çağdaş dünyada hala sömürü döneminin mirası emperyalist üstünlük kompleksinde göze çarpmaya devam ediyor.

Gerçekte sömürücülerin ürettiği cahiliye anlayışı günümüzde Amerika ve Avrupa toplumlarında hala üstünlükçü düşüncesini ihya etmeye çalışıyor. Bu yüzden bu düşüncenin sahipleri dünyada her türlü adalettalep hareketi hemen ve şiddetle bastırıyor. Bunun en somut örneği 21. Yüzyılın Amerika’sında beyaz polislerin siyahi vatandaşlara karşı şiddet içerikli eğilimlerinde ve bu kesime karşı orantısız güç kullanmalarında göze çarpıyor.

Baba Bush döneminde Amerika’da siyahilere karşı açık bir zulüm reva görüldü. Amerika’nın bazı eyaletlerinde büyük isyan başladı ve polis gücü bu isyanla baş edemediği için ordu sahneye girdi. Bir sonraki başkanın döneminde de Amerika devletinin politikalarına karşı çıkan ve hristiyan bir tarikat olan Davudiye tarikatının 80 kadar mensubu bir eve toplandığında ve polisin uyarılarına karşın evden çıkmadıklarında kadın erkek, yaşlı çocuk, hepsi diri diri yakıldı.

Amerika bunca beşeriyet karşıtı cinayetlerine karşın kendini gelişmiş dünyanın başında görüyor ve en parlak beşeri medeniyete sahip olduğunu iddia ediyor ve buna göre da başka ülkeler için insan hakları veya terörle mücadele adına ahkam kesiyor ve ceza biçiyor. Oysa gerçekler Amerika’nın gerçek konumunu başka türlü gösteriyor ve bu ülkenin bilim ve teknolojide çok ilerlemiş olmasına karşın aslında cahiliye çağına doğru hızla gerilediğini ortaya koyuyor.

Kanada ve Avrupa’nın Fransa ve İngiltere gibi bazı ülkelerinde de kültürlere saygı ilkesinden söz etmelerine karşın bu toplumlarda da fahiş çelişkiler dikkat çekiyor. Bu ülkeler sultacı eğilimleri doğrultusunda zayıf devletleri sömürüyor ve demokrasi ve insan haklarını savunma bahanesi ile dünyanın bağımsız milletlerin dini inançlarını, değerlerini ve kültürlerini yok ediyor.

Bu yıkıcı düşüncenin tesirini, Amerika ve bazı Avrupa ülkelerinde özel bir ırka mensup kesimin başka insanlardan üstün olduğunu savunan ırkçı düşüncelerde görmek mümkün. Bu yüzden Amerika gibi bir ülkede siyahiler yıllardır beyazların zulüm ve baskıları altında inliyor.

İşte bu yüzden ve bu tarzda bir cahiliye anlayışı sayesinde çağdaş dünyanın cahiliye çağına kıyasla çok daha yıkıcı bir etkisi olduğu söylenebilir. Bugünün sömürü düzeninin elebaşıları 21. Yüzyılda ve sözde gelişmiş dünyada Afrika milletlerini yağmalamak için hala ırkçı düşüncelerine sarılıyor. Onlar üstün ırk olduklarını ve herkesten daha iyi düşündüklerini ve daha iyi amel ettiklerini iddia ediyor. Onlar bu sapkın düşünceleri ile Batı kültürünü dayatmak ve bilimsel ve teknolojik üstünlüklerinden yararlanmak sureti ile asla ahlaki ve insani olmayan yöntemlerle ve cahiliye dönemine ait anlayışla medeni dünyada zayıf toplumları esir alıyor ve onları aşağılıyor.

Gerçekte bugün insan hakları bayrağı kendileri en büyük insan hakları ihlalcileri olan kesimin eline düşmüştür ve bu zümrenin insan hakları kriterleri neler olduğu da bilinmemektedir. 015


Etiketler