Ocak 25, 2022 13:43 Europe/Istanbul
  • Nur’a giden yol ( 918 )

el Casiye suresinin 21 ila 25. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.

el Casiye suresinin 21 ve 22. ayetleri:

 

أَمْ حَسِبَ الَّذِینَ اجْتَرَحُوا السَّیِّئَاتِ أَنْ نَجْعَلَهُمْ کَالَّذِینَ آَمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَوَاءً مَحْیَاهُمْ وَمَمَاتُهُمْ سَاءَ مَا یَحْکُمُونَ (45:21)

وَخَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ بِالْحَقِّ وَلِتُجْزَى کُلُّ نَفْسٍ بِمَا کَسَبَتْ وَهُمْ لَا یُظْلَمُونَ (45:22)

 

Yani:

Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!

 

Allah, gökleri ve yeri yerli yerince yaratmıştır. Böylece herkes kazancına göre karşılık görür. Onlara haksızlık edilmez.

 

Geçen bölümlerde kıyamet gününde müminlerin ve kafirlerin kaderinden söz etmiştik. Bu ayetler bu iki kesimi karşılaştırarak şöyle buyurmakta:

Acaba adil olan Allah’ın iyilere ve kötülere karşı eşit davranmasını mı bekliyorsunuz? Acaba siz bu dünyada herkes istediği davranmasını ve topluma hizmet edenlerle insanlara zulmedenlerin bir tutulmasını mı bekliyorsunuz? Eğer biri salih amel ve iman ya da küfür ve günahın insan yaşamı üzerinde hiç bir farklı etkisi olmadığını düşünüyorsa, yanlış düşünüyor demektir. Kuşkusuz mümin ve kafir insanların hayat ve mematı birbirinden farklıdır. Mümin insanlar salih amel ve iman sayesinde özel bir huzurdan yararlanır ve yaşamın zorlukları ve musibetleri onları pek etkilemez. Mümin insan Allah’ın vaatlerine inanır; gelecek ufkunu aydın görür ve ona umut bağlar. Nitekim En’am suresinin 82. ayetinde şöyle okumaktayız:

İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.

Oysa imansız ve her türlü fesat ve kötülüğe bulaşan insanlar daima kaygı ve ızdırap içinde yaşar. Bu zümre hatta nimetlerin içinde yaşıyor olsa bile bu nimetleri kaybetme korkusu onlara acı çektirir ve her türlü durumda geleceklerini karanlık görür. İlk kesimin kalbi hidayet nuru ile aydınlanır ve büyük bir umutla iyi ve değerli hedeflerin peşinden gider; oysa ikinci kesim yaşamlarında belli ve aydın bir hedefleri yoktur ve sürekli karanlık içinde şaşkın şaşkın yaşar. Öte yandan baki aleme açılan kapı olan ölüm sırasında da bu iki kesimin kaderi farklıdır. Mümin insanlara ölüm sırasında cennet vadedilir, oysa imansız kafirlere cehennem kapıları gösterilir ve onlara ebediyen orada kalacakları söylenir. Özetle bu iki kesimin durumu ister hayatta, ister mematta, ister berzah alemi, ister kıyamet gününde birbirinden farklıdır.

Bir başka nokta ise yerin ve göklerin yaratılışı hak ve adalet temeline dayanıyor olmasıdır. Yani sadece beşerin yaşam düzeni değil, varlık aleminde tüm mahlukların yaşam düzeni hak ve adalet temeline dayanır. Dolayısıyla Allah teala ne kimseye zulmeder, ne de insanları kendi haline bırakır ki istedikleri gibi davransınlar. Allah insanlara adalet temelinde ceza veya mükafat verir.

Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Allah teala hakkında yanlış düşüncelerden kaçınmalı ve bize vereceği ceza veya mükafatın kriteri, bizim arzu ve beklentilerimiz değil de, amellerimiz olduğunu unutmamalıyız.

2 – Hem iman ve salih amel, hem de küfür ve kötü amel, insanların hayat ve mematı ve kaderinde etkilidir.

3 – Varlık alemi hak temeline göre inşa edilmiştir. Dolayısıyla insanlara da hak temelinde davranılır.

4 – Kıyametin felsefesi de ilahi adalet ve hikmettir; böylece yaratılışın hedefi temin olur ve hak haklı olana verilir.

 

el Casiye suresinin 23. ayeti:

 

أَفَرَأَیْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَنْ یَهْدِیهِ مِنْ بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَکَّرُونَ (45:23)

 

Yani:

Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?

 

Bu ayet suç ve günahın köklerine işaretle şöyle buyurmakta:

Günahkar ve suçlu insanlar her şeyde kendi nefsani heva ve heveslerini kriter alır; öyle ki heva ve hevesleri adeta onların Rabbi gibidir ve onlara daha fazla zevk almak için bir takım işleri yapmalarını emreder. Bu kesim istediği her şeyi yapar ve hatta akıllarını ve düşüncelerini isteklerine kavuşma yolunda kullanır.

Doğal olarak bu tür insanların gözü kulağı ve kalbi hakikati idrak etmeye kapalıdır ve ancak zevk aldıkları ve çıkarları olan şeyleri görür ve onları doğru sanarak bundan başka her şeyi yanlış niteler. Oysa bu tür bir yaklaşım insanı, aklını ve ilmini kaybedecek noktaya getirir. Dolayısıyla heva ve heveslerine düşkün olan insanlar hatta bilgin olsalar bile, sonları çöküş ve sapmaktır.

Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Tarih boyunca sadece taştan ve ahşaptan putlar veya ay, güneş veya bazı hayvanlar insanların taptıkları tanrı olmamıştır. Nice insan sırf heva ve heveslerini tapar ve sadece nefsani zevklerin peşinden koşar.

2 – Heva ve hevesler insana musallat olursa, insan aklını ve ilmini kaybeder ve doğru yoldan sapar. Bu uğurda çok bilge olmanın hiç bir faydası olmaz.

3 – Heva ve heves, camları renkli olan gözlüğe benzer ve insanların hakikati olduğu gibi görmelerini ve ona göre karar vermelerini engeller. Dolayısıyla heva ve hevesler insanları doğru yoldan saptırır.

 

el Casiye suresinin 24 ve 25. ayetleri:

 

وَقَالُوا مَا هِیَ إِلَّا حَیَاتُنَا الدُّنْیَا نَمُوتُ وَنَحْیَا وَمَا یُهْلِکُنَا إِلَّا الدَّهْرُ وَمَا لَهُمْ بِذَلِکَ مِنْ عِلْمٍ إِنْ هُمْ إِلَّا یَظُنُّونَ (45:24)

وَإِذَا تُتْلَى عَلَیْهِمْ آَیَاتُنَا بَیِّنَاتٍ مَا کَانَ حُجَّتَهُمْ إِلَّا أَنْ قَالُوا ائْتُوا بِآَبَائِنَا إِنْ کُنْتُمْ صَادِقِینَ (45:25)

 

Yani:

Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar.

 

Onlara açıkça âyetlerimiz okunduğu zaman: Doğru sözlü iseniz atalarımızı getirin, demelerinden başka delilleri yoktur.

 

Bu ayetlerden önceki ayet, insanların heva ve heveslerinin tutsağı olmaları ve hakikatten uzaklaşmalarından söz etti. Bu ayetler ise bu tutkunluğun sonuçlarından birine işaret ederek şöyle buyurmakta:

İçgüdüsel zevklerin peşinde olan ve sadece nefsani heva ve heveslerini izleyen insanlar ölümden sonra ahiret alemini ve kıyamet gününü inkar eder. Onlar şöyle der: Biz ölümle biteriz ve bizden yeniden dirilmek ve yaptıklarımızın hesabını vermek üzere hiç bir şey geride kalmaz. Bir bir gün dünyaya geliriz ve bir gün bu dünyadan ayrılırız ve yaşadığımız bu dünyadan başka bir dünya yoktur ki onu düşünelim.

Bunlar Maad ilkesini inkar etmek için hiç bir delilleri ve gerekçeleri yoktur ve sırf zanlarına göre konuşur. Bunlar müminlere şöyle der: eğer ölülerin yeniden dirilmesi hak ise o zaman bizim ölen atalarımızı diriltin ki biz de yeniden dirilmenin mümkün olduğuna inanalım. Oysa Allah teala ölüleri yeniden diriltme gücünü ilk insanı yaratmak başta olmak üzere türlü durumlarda göstermiştir.

Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Nefsani heva ve hevesleri izlemek insanı kıyamet gününü inkar etmeye ve böylece gönlü rahat bir şekilde bu yöndeki isteklerinin peşinden gitmeye ve günah işlemeye devam etmeye yöneltir.

2 – Maad ilkesini inkar edenlerin hiç bir delili yoktur ve sırf zanları ile bu ilkeyi inkar ederler.

3 – Allah’ı inkar eden ve iman etmek için Allah’ı görmeleri gerektiğini söyleyenler gibi Maad ilkesini inkar edenler de bu ilkeyi iman etmek için ölen atalarının dirildiğini görmeleri gerektiğini söyler. Güya bu zümrenin aklı gözündedir ve görmedikleri her şeyi inkar ederler.