Nur’a giden yol ( 922 )
el Ahkaf suresinin 6 ila 10. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.
el Ahkaf suresinin 6. ayeti:
وَإِذَا حُشِرَ النَّاسُ کَانُوا لَهُمْ أَعْدَاءً وَکَانُوا بِعِبَادَتِهِمْ کَافِرِینَ (46:6)
Yani:
İnsanlar bir araya toplandıkları zaman (müşrikler) onlara (tapındıklarına) düşman kesilirler ve onlara kulluk ettiklerini inkâr ederler.
Geçen bölümde müşriklerin putlara taptığından söz edilmişti. Kur'an'ı Kerim bunun hiç bir faydası olmadığını belirterek şöyle buyurdu: Eğer kıyamet gününe dek bu putlardan işlerinizi yoluna koymaları veya sorunlarınızı çözmeleri için yardım talebinde bulunacak olsanız bile onlar ne sözünüzü duyar, ne de sizin için bir şey yapabilir.
Bu ayet ise şöyle buyurmakta:
Daha da ötesi, bu taptıklarınız kıyamet gününde sizin aleyhinize şahadet getirecek ve size karşı duracaktır; tabi aklı şuuru olan mabutları kastediyoruz; örneğin taptığınız bazı melekler ve insanlar gibi mabutlarınız resmen size karşı çıkacaktır. Örneğin Hz. İsa Mesih -s- ve melekler onlara tapanlardan beraat edecektir. Putlar gibi aklı şuuru olmayanları da yüce Allah konuşturacaktır ve onlar da onlara tapanlardan nefretini beyan edecektir.
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Fani dünyada Allah teala yerine tapılan her şey kıyamet gününde insanlar için şefaatte bulunmak yerine onlara karşı çıkar.
el Ahkaf suresinin 7 ve 8. ayetleri:
وَإِذَا تُتْلَى عَلَیْهِمْ آَیَاتُنَا بَیِّنَاتٍ قَالَ الَّذِینَ کَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُمْ هَذَا سِحْرٌ مُبِینٌ (46:7)
أَمْ یَقُولُونَ افْتَرَاهُ قُلْ إِنِ افْتَرَیْتُهُ فَلَا تَمْلِکُونَ لِی مِنَ اللَّهِ شَیْئًا هُوَ أَعْلَمُ بِمَا تُفِیضُونَ فِیهِ کَفَى بِهِ شَهِیدًا بَیْنِی وَبَیْنَکُمْ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِیمُ (46:8)
Yani:
Ayetlerimiz onlara açıkça okunduğu zaman hakikat kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler: "Bu, apaçık bir büyüdür" dediler.
Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? De ki: Eğer ben onu uydurmuşsam, Allah tarafından bana gelecek şeyi savmaya gücünüz yetmez. O, sizin Kur'an hakkında yaptığınız taşkınlıkları çok daha iyi bilir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter. O, bağışlayan, esirgeyendir.
Bu ayetler Mekkeli müşriklerin İslam Peygamberi’ne -s- yönelttikleri bazı haksız iftiralara işaret ederek şöyle buyurmakta:
Bunlar bazen peygamberi büyücü ve Kur’an’ı da insanları büyüleyen onun büyüsü şeklinde niteledi. Bunlar bir yandan Kur’an’ın acayip cazibesini ve kalplere nüfuz etmesini inkar edemiyor ve bir yandan da bu semavi kitabın hakkaniyetini ve azametini kabul etmek istemiyor; dolayısıyla kamuoyunu saptırmak için bu kitabı büyük olarak tanıtmaya çalışıyordu. Kuşkusuz bu bile onların Kur'an'ı Kerim’in kalpleri müthiş bir şekilde etkilediği gerçeğini itiraf ettiklerinin işaretedir. Gerçekte insanların bu semavi kitaba yönelmeleri ve benimsemelerinin esas nedeni de insanların kalbine nüfuz eden hak temelindeki ayetleridir.
Müşrikler bazen de şu iddiada bulunuyordu: Bu adamın söyledikleri Allah’ın kelamı değil, kendi sözleridir ve kendisini Allah’ın Resulü olarak tanıtmaktadır. Allah Resulü -s- onlara şöyle cevap veriyor:
Eğer sizin iddia ettiğiniz gibi ben Allah’ın peygamberi değilsem ve yalan söyleyerek bu sözlerin Allah’ın kelamı olduğunu belirtiyorsam, Allah teala siz insanların sapmasını önlemek için beni rezil rüsva eder. Bu durumda hiç kimse ilahi iradeye karşı durup Allah’a karşı beni savunamaz. Asıl sizler Allah’ın vereceği cezadan korkmalısınız. Zira sizler Allah’ın elçisine karşı çıktınız ve insanları hak yolundan alıkoydunuz. Oysa benim haklı olduğumu biliyorsunuz ve benim hakkaniyetimi ispat etmeye ihtiyacım yoktur; zira Allah teala benim iddiama şahittir ve benim O’nun mesajını iletmeye çalıştığımı bilmektedir. Allah teala aynı zamanda sizin yalanlarınızı ve iftiralarınızı ve sabotajlarınızı de görmektedir, ki bu da benim için yeterlidir. Gerçi Allah teala geriye dönmeniz için yolu açık tutmuştur; böylece bana muhalefet etmekten el çekin ve bana iman edin. Allah çok bağışlayan ve esirgeyendir. Allah tevbe edenlerin tevbesini kabul eder ve onları geniş rahmetinden yararlandırır.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – İslam Peygamberi’nin -s- risaletinin işaretleri açık ve aşikardır; ancak bazıları inat yüzünden iman etmek istemez.
2 – Hatta muhalifler bile Kur'an'ı Kerim’in müthiş tesirini ve gönüllere nüfuz ettiğini itiraf ediyor; ama yine de bu kitabı büyü olarak tanıtmaya çalışıyorlar.
3 – Kişisel görüş ve zevklerimizi Allah’ın dini adına mal etmemeye özen göstermeliyiz, zira bunun cezası çok ağırdır.
4 – Tevbe yol herkese ve hatta kafirlere ve müşriklere açıktır ve Allah teala tevbeleri kabul eder.
el Ahkaf suresinin 9. ayeti:
قُلْ مَا کُنْتُ بِدْعًا مِنَ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِی مَا یُفْعَلُ بِی وَلَا بِکُمْ إِنْ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا یُوحَى إِلَیَّ وَمَا أَنَا إِلَّا نَذِیرٌ مُبِینٌ (46:9)
Yani:
De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.
Bu ayette İslam Peygamberi -s- Mekkeli müşriklerin bahanelerine cevap vermek ve şöyle demekle görevlendiriliyor:
Ben diğer ilahi peygamberlerden farklı değilim ve onlar gibi ve sizin gibi bir beşerim. Ben insanları tevhide davet eden ilk peygamber de değilim, nitekim benden önce de hepsi insan olan peygamberler gelmiştir. Onlar da başka insanlar gibi yer, içer ve yaşardı. Benim sizlerden tek farkım, Allah tealanın bana vahiy etmesi ve beni sizleri kötü amellerinizin sonu hakkında uyarmakla görevlendirilmesidir. Benim gaybi ilmim de kendimden değildir ve ancak Allah’ın bana öğrettiği konularla ilgili gaybi bilgilerim vardır. Ben Allah’ın bana veya size ne yapacağını da bilemem. O zaman benden sizin geleceğinizi anlatmam gibi yersiz beklentilerde olmayın.
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Peygamberlerin tarih boyunca görevi aynı olmuş ve hepsi birbirinin yolunu izlemiştir.
2 – Toplumun liderleri halkla sadakatle konuşmalı ve güçleri yetmeyeceği şeyleri iddia edep halka boş vaatlerde bulunmamalıdır.
3 – Peygamberler her zaman halkın iyiliğini istemiş ve insanları dünya ve ahiretlerini heba edecek amellerden sakındırmıştır.
el Ahkaf suresinin 10. ayeti:
قُلْ أَرَأَیْتُمْ إِنْ کَانَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ وَکَفَرْتُمْ بِهِ وَشَهِدَ شَاهِدٌ مِنْ بَنِی إِسْرَائِیلَ عَلَى مِثْلِهِ فَآَمَنَ وَاسْتَکْبَرْتُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا یَهْدِی الْقَوْمَ الظَّالِمِینَ (46:10)
Yani:
De ki: Hiç düşündünüz mü; şayet bu, Allah katından ise ve siz onu inkâr etmişseniz, İsrailoğullarından bir şahit de bunun benzerini görüp inandığı halde siz yine de büyüklük taslamışsanız (haksızlık etmiş olmaz mısınız)? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
Tefsirlerde de belirtildiği üzere, Abdullah bin Selam, Hicaz topraklarında yaşayan ünlü Yahudi bilginlerden biriydi. Abdullah bin Selam Allah Resulü’nü iman etti ve Tevrat ve İncil’de vadedilen son peygamber olduğunu ilan etti. Ancak Yahudilerin büyükleri onu dışlatılar. Bunlar İslam Peygamberi’nin -s- nübüvvetini kabul etmek istemediler, ki bunun kökleri de onları kibirlerine uzanıyordu.
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Muhaliflerle konuşurken inancımız üzerinde bağnazca durmak yerine onlara şöyle demeliyiz: Siz araştırın, eğer bizim sözümüz hak ise kabul edin. Ancak hakkı anlayıp da kabul etmezseniz sizi çok kötü bir son beklemektedir.
2 – Küfürün kökleri, cahillik ve gaflete değil, hakka karşı inada uzanır.
3 – Kur'an'ı Kerim ve vahiy hakkaniyetine karşı çıkmak beşeriyete yapılan büyük zulümdür.