Şubat 22, 2022 17:40 Europe/Istanbul
  • Nur’a giden yol ( 927 )

el Ahkaf suresinin 29 ila 35. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.

el Ahkaf suresinin 29. ayeti:

 

وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَیْکَ نَفَرًا مِنَ الْجِنِّ یَسْتَمِعُونَ الْقُرْآَنَ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنْصِتُوا فَلَمَّا قُضِیَ وَلَّوْا إِلَى قَوْمِهِمْ مُنْذِرِینَ (46:29)

 

Yani:

Hani cinlerden bir gurubu, Kur'an'ı dinlemeleri için sana yöneltmiştik. Kur'an'ı dinlemeye hazır olunca (birbirlerine) "Susun" demişler, Kur'an'ın okunması bitince uyarıcılar olarak kavimlerine dönmüşlerdi.

 

Geçen bölümlerde Mekkeli müşriklerin inatla ve türlü bahaneleri ileri sürerek iman etmek istemediklerini anlatmıştık. Bu ayet ise Mekkeli müşriklere hitaben şöyle buyurmakta:

Gerçi siz iman etmek istemediniz; ancak sizin de varlığına inandığınız ve onlara kendi yaşamınızda bir rol tanıdığınız cinlerden bir grup Kur'an'ı Kerim ayetlerini duyunca peygambere iman ettiler ve başka cinleri de İslam dinine iman etmeye davet ettiler.

Cin adında mahlukların varlığı, Kur'an'ı Kerim’de açıkça belirtilen gerçeklerden biridir. Kur'an'ı Kerim’da bir sure bu mahlukların adı ile adlandırılmıştır. Surede cinlerin yegane Allah’a, Kur'an'ı Kerim ve Maad ilkesine inandıkları ve ayrıca aralarında mümin ve kafir olmak üzere iki kesimin söz konusu olduğu belirtilmiştir.

Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Cinler de insan gibi akıl, şuur ve yükümlülükler olan mahluklardır ve seçme iradesine ve gücüne sahiptir.

2 – Sadece iman etmek yeterli değildir. Hak yolunda başkalarını da bu yola davet etmek gereklidir.

 

el Ahkaf suresinin 30 ila 32. ayetleri:

قَالُوا یَا قَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا کِتَابًا أُنْزِلَ مِنْ بَعْدِ مُوسَى مُصَدِّقًا لِمَا بَیْنَ یَدَیْهِ یَهْدِی إِلَى الْحَقِّ وَإِلَى طَرِیقٍ مُسْتَقِیمٍ (46:30)

یَا قَوْمَنَا أَجِیبُوا دَاعِیَ اللَّهِ وَآَمِنُوا بِهِ یَغْفِرْ لَکُمْ مِنْ ذُنُوبِکُمْ وَیُجِرْکُمْ مِنْ عَذَابٍ أَلِیمٍ (46:31)

وَمَنْ لَا یُجِبْ دَاعِیَ اللَّهِ فَلَیْسَ بِمُعْجِزٍ فِی الْأَرْضِ وَلَیْسَ لَهُ مِنْ دُونِهِ أَولِیَاءُ أُولَئِکَ فِی ضَلَالٍ مُبِینٍ (46:32)

 

Yani:

Ey kavmimiz! dediler, doğrusu biz Musa'dan sonra indirilen, kendinden öncekini doğrulayan, hakka ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.

 

Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine uyun. Ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı kısmen bağışlasın ve sizi acı bir azaptan korusun..

 

Allah'ın dâvetçisine uymayan kimse yeryüzünde Allah'ı âciz bırakacak değildir. Kendisi için Allah'tan başka dostlar da bulunmaz. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.

 

Kur'an'ı Kerim ayetlerine göre, mümin cinler kendi kavimlerine döndükten sonra onları irşad ederek şöyle dediler:

Musa’yı bir kitapla gönderen Allah şimdi bir başka peygamberi, Kur'an'ı Kerim adı ile adlandırılan bir kitapla göndermiştir. Biz bugün bu kitaptaki ayetleri duyduk ve onu Musa’nın kitabı gibi insanları hak yoluna davet eden bir kitap bulduk. Kim insanları Allah’a davet eden bu peygambere iman ederse, günah ve fesattan uzaklaşmış olur ve ilahi azaptan da korunur. Ancak ona iman etmeyen ve inat etmeye devam edenler bilmelidir ki, Allah’ın iradesine karşı koyamazlar ve O’nun öfkesinden ve azabından korunamazlar. Zira Allah’tan başka hiç kimse insanları ağır cezadan koruyamaz.

Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Cinler de geçmiş peygamberlerin tarihinden ve semavi kitaplarının muhtevasından haberdardır. Bazı cinler kafir ve bazıları mümindir.

2 – Hak yolu, bilinen doğru yoldur. Bu yol insanı her türlü ifrat ve tefritten ve sapmadan korur ve adalet ve itidal temeline dayanır.

3 – Peygamberler insanlara kendilerine değil, Allah’a davet eder. Peygamberler kendi isteklerini değil, Allah tealanın ahkamını beyan eder.

4 – Küfür ve Allah’ı inkar etmek insanı çıkmaza sürükler. İnsan bu çıkmazdan kaçamadığı gibi başkalarını da kurtaramaz.

 

el Ahkaf suresinin 33 ve 34. ayetleri:

أَوَلَمْ یَرَوْا أَنَّ اللَّهَ الَّذِی خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَمْ یَعْیَ بِخَلْقِهِنَّ بِقَادِرٍ عَلَى أَنْ یُحْیِیَ الْمَوْتَى بَلَى إِنَّهُ عَلَى کُلِّ شَیْءٍ قَدِیرٌ (46:33)

وَیَوْمَ یُعْرَضُ الَّذِینَ کَفَرُوا عَلَى النَّارِ أَلَیْسَ هَذَا بِالْحَقِّ قَالُوا بَلَى وَرَبِّنَا قَالَ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا کُنْتُمْ تَکْفُرُونَ (46:34)

 

Yani:

Gökleri ve yeri yaratan, bunları yaratmakla yorulmayan Allah'ın, ölüleri diriltmeye de gücünün yeteceğini düşünmezler mi? Evet O, her şeye kadirdir.

 

İnkâr edenlere, ateşe sunulacakları gün: Nasıl, bu gerçek değil miymiş? denildiğinde: Evet, Rabbimize andolsun ki gerçekmiş, derler. Allah: Öyleyse inkâr etmenizden dolayı azabı tadın! der.

 

Ahkaf suresinin sonuna doğru gelen bu ayetler bir kez daha Maad meselesine işaret ederek müşriklere hitaben şöyle buyurmakta:

Evet, yeri ve gökleri yaratan ve bunları yaratmaktan yorulmayan Allah, ölüleri de diriltebilir. Kuşkusuz varlık alemi bunca azameti ve içindeki türlü mahlukları ile yüce Allah’ın irade buyurduğu her işi yapabilecek sınırsız güce sahip olduğunu gösterir. O zaman bu denli güçlü olan Allah’ın insanları yerinden diriltemeyeceği asla düşünülemez, nitekim bu da başlı başına Maad olayının yaşanacağının somut delilidir.

Gerçekte bu konuda ve Maad ilkesine inanmamakta esas sorun Allah’ın gücü değil olmadığı açıkça ortadadır. Burada esas sorun insanın nefsine uyarak istediği her şeyi yapmak istemesi ve sonuçlarından da etkilenmek istememesidir. Oysa kıyamet gününde cehennemin korkunç alevlerini görünce hakkı itiraf etmekten başka çare yoktur. Fakat artık çok geçtir ve inkar edenler için geriye dönüş yolu çoktan kapanmıştır.

Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Allah’ın gücü sınırsız ve sonsuzdur. Allah’ın bunca azametli bir alemi yaratmakta sergilediği güç, kıyamet gününde insanları yeniden dirilteceğinin en açık delili ve işaretidir.

2 – Kafirlerin dili kıyamet gününde hakkı beyan etmeye başlar. Onlar Allah’ın yegane yaratan olduğunu, kıyametin ve ceza ve mükafat düzeninin hak olduğunu itiraf eder; ancak bu itiraf onlar için hiç bir faydası olmaz.

 

el Ahkaf suresinin 35. ayeti:

فَاصْبِرْ کَمَا صَبَرَ أُولُو الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِلْ لَهُمْ کَأَنَّهُمْ یَوْمَ یَرَوْنَ مَا یُوعَدُونَ لَمْ یَلْبَثُوا إِلَّا سَاعَةً مِنْ نَهَارٍ بَلَاغٌ فَهَلْ یُهْلَکُ إِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ (46:35)

 

Yani:

O halde (Resûlum), peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret. Onlar hakkında acele etme, onlar vâdedildikleri azabı gördükleri gün sanki dünyada sadece gündüzün bir saati kadar kaldıklarını sanırlar. Bu, bir tebliğdir. Yoldan çıkmış topluluklardan başkası helâk edilir.

 

Ahkaf suresinin son ayeti olan bu ayet İslam Peygamberi’ne -s- şöyle buyurmakta:

Müşriklerin tacizleri, inat ve eziyetlerine karşı sabırlı ol ve onların başına ilahi azabın nazil olması için acele etme, zira Allah onlara kıyamet gününde çirkin amellerinin cezasını verecektir. Sen ilahi daveti tebliğ etme görevini yerine getir, fakat sonucundan sen sorumlu değilsin. Onlar ister iman etsin, ister kafir olsun, amellerinin hesabına Allah teala bakacaktır.

Bu ayet fani dünyada insanların ömrünün kısa olduğuna da işaret ediyor. fani dünyada ömür, ahiret aleminde ebedi ömre kıyasla çok kısadır, öyle ki insan bu dünyada bir saat kadar kısa bir süre kaldığını düşünür ve işte bu yüzden neden hak yolunu seçmediği için derin hasrete ve üzüntüye kapılır, fakat artık geçmişteki hatalarını telafi etmek için hiç bir fırsatı yoktur.

Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Peygamberler sadece Allah’ın davetini tebliğ etmekle yükümlüdür ve insanları iman etmeye zorlayamazlar veya iman etmedikleri için cezalandıramazlar.

2 – Muhaliflere karşı sabırlı olmak, ilahi büyük peygamberlerin özelliklerinden biridir. Dolayısıyla onları izleyenler de aynı şekilde davranmalıdır.

3 – İlahi sünnetlerden biri, fani dünyada kafirlere ve günahkarlara süre tanımaktır.

4 – Fani dünyada ömrün süresi ahiret ömrüne kıyasla çok kısa ve bir saat kadardır.