İranlı ünlüler, evrensel mefahirler - 10
Geçen iki bölümde Fars dili ve edebiyatı ve İran’ın ve İslam’ın nüfuzu altında bulunan topraklarda nasıl yayıldığından söz ettik.
Yine dedik ki Samaniler döneminde yerli dil olarak kullanılan Fars dili, İran’ın Türk kökenli kralları tarafından resmi dil olarak kullanıldı ve başka kavimlerden ve kültürlerden sözcük ve kavramları benimseme yeteneği sayesinde uluslararası bir dil olma kapasitesini ve yeteneğini ortaya koydu.Kameri 6. Yüzyılda İslam dünyasının geniş topraklarının büyük bir bölümü İran kültürü etkisi altında yetişen ve gelişen Türk kökenli hükümdarların nüfuzu altındaydı. Bu hükümdarların sayesinde Fars dili Çin ve Hindistan’dan Anadolu topraklarına kadar geniş bir alana yayıldı ve o dönemin en muteber uluslararası dillerden birine dönüştü. Fars dilinin Hindistan gibi bazı bölgelerde nüfuz ve yayılma hızı o kadar fazlaydı ki bu yörelerin yazar ve şairleri eserlerini Fars dilinde hazırlamaya başladı.
Timuriler döneminden itibaren hem Farsça ve hem Türkçe ’ye musallat olan yazarlar ve şairler ortaya çıkmaya başladı. Örneğin Hirat’ta yaşayan Emir Alişir Nevai her iki dilde şiir yazıyordu.
Anadolu toprakları ise Selçuklular iktidarından itibaren Fars dilinin nüfuz alanına girdi. Rum Selçuklular olarak anılan toplum Anadolu topraklarına giderek bu toprakları ele geçirdikten sonra İran Selçukluları gibi Fars dili ve İran kültürünün nüfuzu altına girdi ve resmi ve yazışma dilleri Farsça idi. O dönemde Asya kıtasının bu bölgesinde Türk dili ve edebiyatı henüz gelişmemişti ve yörede yaşayan Türk halkı günlük yaşamlarında Türkçe konuşmalarına karşın resmi ve idari dilleri Farsça idi. Rum Selçuklu kralları Keykubat ve Keyhüsrev gibi Farsça adları vardı ve Fars dilini çok konuşuyor ve yazıyordu. Nitekim şimdiye kadar İran ve Rum Selçuklular divanından Türkçe yazılan bir tek belge bulunamadı.
İranlı büyük şair Mevlana Celaleddin kameri 6. Yüzyılda doğulduğu Belh diyarında Rum Selçukluların başkenti Konya’ya göç ettiğinde Fars dili bu yörede o kadar yaygındı ki gittiği her yerde insanlar Mevlana’nın dilini ve kültürünü tanıyordu.
O dönemde gerçi Konya İran kültürünün nüfuz alanının en batısında yer alıyor ve Belh diyarından çok uzaklarda bulunuyordu, ancak Mevlana yeni ortamda asla yabancılık çekmedi. İşte bu yüzden Mevlana Farsça şiir yazmaya başladı, çünkü hem kendi ana diliydi ve hem bu diyarda yaşayan insanlar bu dili biliyor ve kullanıyordu.
Osmanlı imparatorluğu da Safevi imparatorluğu kadar ve hatta daha da fazla Fars dilinin nüfuzu altındaydı. Bir çok Osmanlı imparatoru Fars dili ve edebiyatı ve şiirlerine hayrandı ve İran milleti gibi İranlı büyük şair Hafız’ın şiir divanı ile falına bakardı ve isteklerine ve niyetlerine kavuşunca da Şiraz’da Hafız’ın türbesine hediyeler yolluyordu. Örneğin Osmanlıların son imparatorlarından Abdulhamid bir keresinde Hafız divanı ile falına baktı ve Hafız’ın şiiri onu Ayasofya camiine gitmekten sakındırdığı için kullandığı aracını boş yolladı ve araç yolda giderken infilak etti. Bu gelişmenin üzerine Abdulhamid Hafız’ın türbesine değerli hediyeler gönderdi.
Batılı araştırmacı Arnold Toynbee’ye göre tamamen İran medeniyeti ve Fars dilinin nüfuzu altında yetişen Osmanlı imparatoru Selim Avrupa’nın yarısını fethettiğinde aslında İran medeniyeti Avrupa’nın yarısına yayılıyordu ve ne zaman Mısır ve Kahire’ye fethettiğinde aslında İran medeniyeti Arap medeniyetine galip geliyordu. Çünkü Kahire’nin düşmesi, haçlı savaşları sırasında Konstantinopolis’in düşmesi kadar önemliydi. Toynbee’ye göre Safevi kralı İsmail ve Osmanlı kralı Selim, her ikisi İran medeniyetinin yetiştirdiği krallardı. Nitekim Selim Fars dilinde şiir yazıyor ve sarayında Farsça konuşuluyordu.
Osmanlı kralı Beyazıt da Cami, Mevlana Seyfuddin Ahmet ve Mir Cemaleddin Ataulha gibi İranlı büyük şair ve alimleri takdir ediyor ve onlara hediyeler gönderiyordu. Fatih sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra Hakani’nin kasidesini ezbere ve Farsça okudu.
Öte yandan Osmanlı sarayındaki şairler İranlı büyük şairleri taklit ediyordu. Örneğin Osmanlı şehzadelerinden Mahmut’un sarayındaki şair Beheşti, Nizami’yi taklit ederek beş defterde bir şiir mecmuası yazdı veya Kanuni Sultan Süleyman sarayındaki Ferdevsi adlı şair de Süleyman iktidarının tarihini İranlı büyük şair Firdevsi’yi taklit ederek Şahmane adlı eseri gibi yarı nazım yarı nesir şeklinde yazdı.
Gerçekte Osmanlı devletinde yeni şiir ve nesir yazılarının temelini yine bu diyarda yaşayan ve Fars dilinde yazan İran kökenliler attı. Türkler Fars edebiyatından sadece düşüncelerini değil, aynı zamanda bu düşüncelerin sanatsal beyanını da borç almıştı ve bu bakımdan derin bir şekilde Fars dili ve edebiyatının etkisi altında bulunuyordu.
Anadolu’da Türkçe şiir yazan ilk şair, Mevlana’nın oğlu Bahaeddin’di. Bahaeddin Rubahname adlı şiirini Fars dilinde ve mesnevi kalıbında yazdı ve içinde 156 beyt Türkçe şiir yerleştirdi ve böylece Türk edebiyatının Türkçe şiir temelini atmış oldu. Tür edebiyatı 15. Yüzyıldan itibaren yüz kadarlık bir sürede Cami ve Emir Alişir Nevai’nin etkisi altındaydı. İranlı şairler Saib İsfahani ve Şevket de Türkçe şiir alanını büyük ölçüde etkileyen şairlerdi.
Aslında Osmanlı’da Türkçe şiir yazmaya başlayan ilk şairler Fars dilini de biliyor ve bu dilde de şiir yazıyordu. Örneğin Emadeddin Nesimi Arapça ve Farsça şiir yazmasına karşın esas şiir divanını Türkçe yazdı.
Fars dili ve edebiyatı sadece Anadolu topraklarında değil, aynı zamanda Osmanlı’nın fethettiği Balkanlarda da yaygınlaştı. Örneğin Hafız’ın şiir divanına yazılan en muteber şerhlerden biri, Boşnak Muhammed Sudi’nin şerhidir. Sudi Osmanlı sömürgelerinden Bosna’da yaşayan bir edipti ve hem Farsça ve hem Arapça biliyordu ve Osmanlı sarayında hizmetkarları eğitiyordu.
Osmanlılardan başka Doğu Türkistan’a musallat olan Uygur veya Çağtay Türkleri de Fars dilini biliyordu. Nitekim çağtaylıların prensi Haydar Mirza orta Asya Moğolları tarihi adlı eserini Farsça yazmıştı.
Yine İspanya topraklarında müslümanların iktidarı döneminde bu diyarın Toledo kentinde Fars dili ve İran kültürü büyük itibar görüyor ve İran’ın Farabi ve İbni Sina ve diğer büyük bilginlerinin kitapları yüklü paralar ödenerek satın alınıyordu. Toledo kentinin büyük kütüphanesinde Fars dilinde yazılan bir kaç bin cilt kitap yer alıyordu.
Bugün bir çok kanıt ve belge İslam’ı ilk kez İranlıların Çin topraklarına götürdüğünü gösteriyor. Fransız prof. Şefer ise Çinli Müslümanların Moğol döneminden önce ve Moğol döneminde kendi istek ve iradeleri üzerine Çin’de ikamet eden İranlıların soyundan olduğuna inanıyor. Bugün Çinli müslümanların arasında hala dini farizalar yerine getirilirken bir çok Farsça sözcük kullanılıyor.
Tüm bu anlatılanlar Fars dilinin kameri 6. Yüzyıldan itibaren kapasitelerini geliştirerek İslam dünyası genelinde uluslararası bir dile dönüşme özelliğine sahip olduğunu ve asırlar boyunca Müslümanların iletişim dili olarak kullanıldığını gösteriyor. Gerçekte Fars dili İslam dünyasında rolü ve işlevi, Latincenin hristiyan dünyasında ortaçağda ifa ettiği rolü ifa ediyordu.