Nur’a giden yol ( 946 )
Hucurat suresinin 10 ila 12. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.
Hucurat suresinin 10. ayeti:
إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَیْنَ أَخَوَیْکُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّکُمْ تُرْحَمُونَ (49:10)
Yani:
Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.
İslam dininin önemli ilkelerinden biri, tüm müminleri kardeş saymasıdır. Doğal olarak bir ailede iki kardeş kendilerini eşit konumda ve aynı seviyede görür; hiç biri ötekine üstünlük taslamaz, kendini daha üstün görmez. İslam dini tüm Müslümanlara ve iman edenlere her türlü etnik, ırk ve dil farklılıklarına rağmen birbirini aynı seviyede görmelerini ve kimse kendini başkalarından üstün görmemelerini tavsiye ediyor.
İslam Peygamberi -s- de müminlerin arasında kardeşlik ahdi bağladı ve böylece bu ilahi bağın tarih boyunca Müslümanların arasında geçerli olmasını istedi. Allah Resulü -s- çeşitli mekanlarda ve zamanlarda şu vurguyu yaptı: Arap Acemden, beyaz siyahtan üstün değildir; hepsi kardeş ve Allah’ın kullarıdır.
Ne zaman müminlerden iki kişi veya iki grup arasında herhangi bir anlaşmazlık veya çatışma çıkarsa, diğer müminlerin görevi, kardeşlik ilkesine dayanarak aralarında barış yapmak ve hak ve adaleti yerine getirmektir.
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Hiç kimse kendini başkalarından üstün görmeye hakkı yoktur; zira tüm müminler aynı seviyede ve birbiriyle eşit konumdadır. Ebeveynin evlatlarla ilişkileri yukarıdan aşağı doğru olmasından farklı olarak kardeşlerin arasındaki ilişki aynı seviyededir.
2 – Aile anlaşmazlık yaşayan iki kardeşin arasını düzeltmeye çalıştığı gibi, İslami toplum da müminlerin arasında ihtilafları gidermeye ve aralarında barış sağlamaya çalışmalıdır.
3 – İman ehli olanların arasında barış, safa ve samimiyet, ilahi rahmetin nazil olmasına vesile olur.
Hucurat suresinin 11. ayeti:
یَا أَیُّهَا الَّذِینَ آَمَنُوا لَا یَسْخَرْ قَومٌ مِنْ قَوْمٍ عَسَى أَنْ یَکُونُوا خَیْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَاءٌ مِنْ نِسَاءٍ عَسَى أَنْ یَکُنَّ خَیْرًا مِنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا أَنْفُسَکُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْأَلْقَابِ بِئْسَ الِاسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْإِیمَانِ وَمَنْ لَمْ یَتُبْ فَأُولَئِکَ هُمُ الظَّالِمُونَ (49:11)
Yani:
Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte onlar zalimlerdir.
Geçen ayet iman ehli olanların arasında kardeşlik bağına vurgu yaptı. Bu ayet ise kardeşlik bağına zarar veren üç dille işlenen günaha işaret ederek şöyle buyurmakta:
Hiç bir kadın, erkek veya kavim başka kadınları, erkekleri veya kavimlere alaya almamalıdır; zira hiç bir insan veya kavim başka insanlar veya kavimlerle alay edecek veya aşağılayacak kadar üstün ve iyi değildir.
Yine başka insanları veya kavimleri uygunsuz adlarla adlandırmak ve onları kötü ve çirkin isimlerle hitap etmek iki taraf arasında kin ve nefrete yol açar. Dolayısıyla Allah teala bu ameli günah saymış ve bu çirkin amelden tevbe edilmemesini başkalarına zulüm örneği olarak buyurmuştur.
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Allah’a iman etmek, Allah’ın kullarıyla alay etmekle bağdaşmaz.
2 – Başkalarıyla alay etmek, kendimizi üstün görme işaretidir. Kur'an'ı Kerim bu duruma karşı çıkarak kendimizi başkalarından üstün görmememizi buyurur.
3 – Başkalarının kusurunu ifşa etmek ve onları kötülemek, bizim de kusurlarımızın bulunması ve ifşa edilmesine yol açar. Bir başka ifade ile başkalarının adını kötüye çıkarmak tek taraflı bir yol değildir ve er geç karşı tarafta bizim kusurumuzu bulup adımızı kötüye çıkarır.
4 – İslam’ın stratejik hedeflerinden biri, toplumu çirkin davranışlardan arındırmak ve sosyal gerginlikleri ve çatışmaları önlemektir.
Hucurat suresinin 12. ayeti:
یَا أَیُّهَا الَّذِینَ آَمَنُوا اجْتَنِبُوا کَثِیرًا مِنَ الظَّنِّ إِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ إِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا یَغْتَبْ بَعْضُکُمْ بَعْضًا أَیُحِبُّ أَحَدُکُمْ أَنْ یَأْکُلَ لَحْمَ أَخِیهِ مَیْتًا فَکَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ رَحِیمٌ (49:12)
Yani:
Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.
Önceki ayetin devamında bu ayet de toplum üyeleri arasında kardeşlik bağını olumsuz etkileyen günahlara üç örnek daha veriyor. Gerçi Kur'an'ı Kerim müminleri birbirine karşı hüsnüzanna tavsiye ediyor, ama maalesef bazıları başkalarına kötü zanla yaklaşıyor. Bu insanlar sırf zanna dayanarak başkalarında kusur bulmaya çalışıyor ve haksız yere insanları suçluyor.
Gıybet, biri hakkında halkın bilmediği bir şeyi söylemektir ve eğer o şahıs söyleyen sözü duyarsa rahatsız olur. Bu ayet gıybet etmeyi ölen bir insanın etini yemeye benzetiyor, zira gıybet eden kimse hakkında gıybet ettiği kişinin onuru ile oynuyor, üstelik o kişi kendisini savunmak için o ortamda bulunmuyor ve kaybettiği onurunu düzeltemiyor.
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – İslami toplumda tüm insanların beraati ve bireylerin birbirine hüsnüzanla yaklaşmaları esastır.
2 – Kötü zannın sonucu başkalarının işlerini kurcalamak ve sonuçta gıybet etmek ve kusurlarını ifşa etmektir.
3 – İnsanları çirkin amellerden sakındırmanın bir yolu insani duygulardan yararlanmaktır. Örneğin bu ayette hakkında gıybet edilen insan vefat eden ve kendisini savunamayan kardeşe benzetilmiştir.
4 – Dinde hiç bir çıkmaz yoktur. İnsanların günahı her ne kadar büyük olursa olsun, tevbe etmekle telafi edilebilir; zira Allah çok şefkatli ve tevbeleri kabul edendir.