İslam Dünyasında Vahdet -1
وَ اعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمیعاً وَ لا تَفَرَّقُوا وَ اذْکُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَیْکُمْ إِذْ کُنْتُمْ أَعْداءً فَأَلَّفَ بَیْنَ قُلُوبِکُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْواناً
Bilindiği üzere İslami tealimde, Müslümanlar arasında vahdet ve birlikteliğe önemle vurgu yapılmıştır. Fakat günümüzde İslam dünyasında yaşanan olaylara bakıldığında, Müslüman ülkelerde daha önce yaşanmayan en şiddetli gerginlik ve savaşlara şahit oluyoruz. Bu yüzden mevcut şartlarda İslam tealimleri ve Resulullah'ın -saa- siyersine dönüşe, her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğu anlaşılıyor; zira İslam ümmeti düşmanları, İslam dünyasındaki dağınık ve gergin şartları suiistimal ederek, İslam dünyasını zayıflatmak için her yola başvuruyor.
Bu yüzden "İslam dünyasında vahdet" adlı dizi sohbetimizde, Müslüman düşünürler ve önde gelenlerin düşünce geometrisinde Müslümanlar arasındaki vahdetin yerini incelemeye ve Müslümanlar arasında vahdetin sağlanması için nelerin yapılması gerektiği konusunu ele almak istiyoruz. Sizleri "İslam dünyasında vahdet" başlığı altında hazırladığımız sohbetimizin birinci bölümünü dinlemeye davet ediyoruz.
Mevcut veriler ve istatistiklere göre hali hazırda dünyanın çeşitli bölgelerinde, 57 ülkede genelde çoğunluğu oluşturan en az 1 milyar 200 bin Müslüman yaşıyor. Bu arada diğer bazı ülkelerde de Müslümanlar, etkili dini bir azınlık olarak yaşıyor. Müslümanlar BM genel kurulu sandalyelerin 3'te 1'ine sahipken, doğal gaz ve petrol rezervlerinin önemli ve zengin kaynaklarına sahip, dünyanın çok hassas ve stratejik bölgelerinde yer alıyorlar. Tabi ki bu konu onların olağanüstü ekonomik, siyasi ve askeri potansiyele sahip olmasına sebep oluyor. Fakat iyi bir yönetimle Müslüman ülkeleri dünyanın ağırlık merkezine dönüştürebilecek tüm bu geniş potansiyel ve kapasitelere rağmen, maalesef bu ülkeler arasında vahdetin olmaması nedeni ile uluslararası düzende uygun bir konuma sahip değiller, üstelik kendi sınırları içinde bile bir çok sorun, iç çatışmalar ve ekonomi yoksulluğu ile karşı karşıyalar.
Müslümanlar arasındaki tefrika, onların geri kalmasına sebep olurken, her zaman İslam dünyası yetkilileri, düşünürleri ve muslih şahsiyetlerin zihnini meşgul etmiştir. İslam dünyası muslihleri her zaman Müslümanları İslam'ın asil değerlerinden uzak kalması ve cahiliye döneminin kabileci, kavmi ve ırkçı taassuplarını ihya etmesini, İslam dünyasındaki tefrikanın temel nedeni olduğunu belirterek, Müslüman ülkeler arasına vahdetin sağlanması için çeşitli yöntem ve yollar sunmuşlar. Fakat Seyit Cemaleddin Esedabadi, İkbal Lahuri ve İmam Humeyni –ra- gibi seçkin düşünür ve aydınların, tevhid, Resul Ekrem -saa- nübüvveti, Kur'an Kerim'in tahriflerden korunduğu ve ortak kıble gibi bir çok güçlü ortak inanca gibi temel ilkelere dayalı vahdetin sağlanması ve İslam dünyasının uyanışı için çalışmalarına rağmen, maalesef İslam dünyasında vahdetin sağlanması yönünde şimdiye kadar ciddi adımlar atılamadı; bu yüzden Müslümanların bir çoğu ekonomi açıdan yoksul olarak, dünya siyaset arenasında düşük bir konuma sahiptir, üstelik arada bir süper güçlerin siyasi veya askeri müdahalesinden de ızdırap çekmekte.
Ana temel hedefi Müslüman ülkeler arasında dayanışmayı sağlayarak güçlendirmek, üye ülkelerin çeşitli ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda işbirliğini desteklemek, üyeler arasında dayanışmayı arttırmak, yine tüm üye ülkelerin haysiyet, bağımsızlık ve milli haklarının korunması için mücadelesini desteklemekle görevli olan İİT bile uzun çalışma yılları boyunca Müslüman ülkeler arasında vahdeti sağlayamadı. Üstelik don 10 yılda Selefi ve tekfirci grupların oluşması ile Müslümanlar arasında savaş ve çatışma daha da şiddetlenerek, dünya kamuoyu nezdinde İslam çehresi zedelendi.
Bu yüzden artık kendimize sormalıyız: Müslüman ülkeler arasında tefrika ve sorunlardan gerçekten kim nemalanıyor? Neden İslam beldeleri yöneticileri kendine gelmiyor ve yemin etmiş düşmanlara karşı vahdetin sağlanmasına öncelik tanımıyor? Kur'an Kerim ve Resul Ekrem -saa- tealimi İslami vahdete ne kadar önem ve değer veriyor? İslam ülkelerin dayanışmasına neler engel oluyor?
Kur'an Kerim ve Resul Ekrem'in -saa- siyersinde Müslümanların vahdetinin konum ve önemi konusuna değinmeden önce, "Müslümanlar vahdeti"nden hedefin ne olduğu sorusuna cevap vermemiz gerekiyor. Bu konuda iki görüş açısı var:
Söz konusu bakış açılarından ilki, Müslümanlar arasında mekanik yaklaşımdır. Buna göre vahdet, Şii ve Sünni tüm İslam mezheplerinin kendi özel inançlarından vazgeçerek, sadece İslam mezhepleri arasındaki ortaklıklara inanarak onlara uymaktır. Bu bakış açısına göre tüm Müslümanların tek bir mezhepleri olmalı, öyle ki İslami toplumda, inançlar ve fıkıh hükümlerinde hiçbir görüş ayrılığı bulunmasın.
Söz konusu bakış açılarından ikincisi ise vahdetten başkan bir tanım açıklıyor ve vahdeti organik bir yaklaşım içinde izliyor. Bu görüşe göre İslami vahdet, İslam'ın çeşitli mezheplerine inananlar, bağlı oldukları mezheplerin özel inanç ve hükümlerine bağlı kalarak, sosyal, siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel ilişkilerde diğer Müslümanlarla aynı siyaseti izleyip, İslam dünyası ve İslam ümmetinin Yüce çıkarlarını sağlayarak düşmana karşı "tek bir el" olarak davranmasıdır.
Gerçek şu ki günümüz şartlarında İslam dünyasında ilk görüşe göre vahdetin sağlanması ne zaruridir ve ne de sağlanabilir. Hatta 4'lü Sünni mezhepleri arasında bile böyle bir vahdet imkansızdır. Zira bazı inançlar ve hükümlerdeki ihtilaflar, özgür düşünce ve içtihadın doğal sonucudur, üstelik Müslümanların gönül ayrılığına sebep olmuyor. Bu yüzden Kur'an Kerim'de Müslümanlar arasında vahdet ve dayanışmayı engelleyen sebeplere dikkat etmek ve bu ayetleri bireysel ve sosyal yaşam ve davranışlara örnek almak gerekir. Kur'an Kerim Müslümanlar arasında vahdetin en büyük vahdet unsuru ve ağırlık merkezi olarak, doğru yolu çizerek, Müslümanları tefrikaya düşmekten sakındırıyor. Nitekim Enam suresinin 153. ayetinde şöyle buyuruyor:
«وَ أَنَّ هذا صِراطی مُسْتَقیماً فَاتَّبِعُوهُ وَ لاتَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِکُمْ عَنْ سَبیلِهِ ... »
İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O'nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.
Yüce Allah ayrıca Âl-i İmrân suresinin 103. ayetinin bir bölümünde şöyle buyuruyor:
وَ اعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللَّهِ جَمیعاً وَ لا تَفَرَّقُوا وَ اذْکُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَیْکُمْ إِذْ کُنْتُمْ أَعْداءً فَأَلَّفَ بَیْنَ قُلُوبِکُمْ فَأَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِهِ إِخْواناً ..."
Hep birlikte Allah'ın ipine (Kur'an'a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz.
Kur'an Kerim tevhid ve Allah'a tapmayı, Müslümanların siyasi ve sosyal dayanışma ekseni olduğuna işaretle, Enbia suresinin 92. ayetinde tek bir ümmetin kurulmasından söz ediyor ve şöyle buyuruyor:
إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُکُمْ أُمَّهً وَاحِدَهً وَأَنَا رَبُّکُمْ فَاعْبُدُونِ
Şüphesiz bu (İslâm), tek ümmet (din) olarak sizin ümmetiniz (dininiz)dir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin.
Bu ayet, dolaylı bir şekilde ümmetteki vahdetin, Allah'a kulluktan geçtiğini, Allah'tan başkasına tapmanın tefrikaya sebep olacağını belirtiyor. Resul Ekrem -saa- de bu düşünceye dayanarak, kendi mübarek ömrünün sonuna kadar Müslümanları düşmana karşı Allah'a kulluk ekseninde vahdet ve birlikteliğe davet etti.009-015