Şubat 12, 2016 16:49 Europe/Istanbul

İran İslam Cumhuriyeti’nin uluslararası arenada rol ifa etmesi

İran İslam inkılabı, uluslararası arenada ve bölgesel ve küresel dengelerde her türlü değişim veya hareket, dünyanın iki büyük kutbundan birine bağlı olarak gerçekleştiği ve bu iki güç odağının dışında her türlü hareket yenilgiye mahkum telakki edildiği bir dönemde zafere ulaştı. Nitekim İran İslam inkılabı istikbar karşıtı mahiyeti ile zorba devletlerle mücadele etmeye başladı ve Doğu ve Batı bloklarının dünyayı paylaşmalarının dışında küresel arenada gelişmelerin önünde yeni bir yol açmayı başardı. Bu yüzden İran İslam Cumhuriyeti nizamı bölgede güç dengelerini altüst etti ve bu değişim küresel zorba güçlerin sultası altında inleyen bir çok millete ilham kaynağı oldu.

İslam inkılabını irdeleyen uzmanlar ve düşünürler, İslam inkılabı Müslüman milletlerin ve İslam dünyasının mağdur ve mustazaf halkının bilincini geliştirmek ve geniş çapta uyanmalarını sağlamak sureti ile bu insanlarda mücadele ruhunu ve gerekli şecaati geliştirdiğini belirtiyor. Bu etkiler İslam dünyasında vahdet mesajı olarak bir yandan özgüven ve direnişi ruhunu yaratmanın yanında öbür yandan Müslümanlara izzetini yeniden kazandırdı. Bu süreç İslam inkılabının zafere ulaşması ve İran milletinin oylarına baş vurmak sureti ile İslam Cumhuriyeti nizamının kurulması ile ispatlanmış inkılapçı bir teze dönüştü ve İslam dini uluslararası düzende küresel kararlarda etkili rol ifa edebileceğini ve Batılı teorisyenlerin iddialarının aksine müspet etkisi olabileceğini ortaya koydu.

Aslında bu etki söylem zemini oluşturma alanında İslamî düşüncenin rol ifa etmesini ihya etti, İslam inkılabı dinin bölgesel ve küresel meselelerle ilgili karar mekanizmalarında rol ifa ederek açık ve net sonuçlar elde edebileceğini gösterdi.

İran İslam Cumhuriyeti nizamı bölgesel ortak çıkar alanlarının tespitinde yapıcı rol ifa etmek ve saha gelişmelerinde aktif bir aktör olmakla beraber bölgenin şiddetle ihtiyaç duyduğu terörle mücadele, iktisadi ve siyasi ve kültürel işbirliği ve toplu güvenlik temelinde bölgesel istikrar gibi alanlarda yeni bir model sunmayı başardı.

İran İslam Cumhuriyeti bu bağlamda çok yönlü işbirliğinin takviye edilmesini ve küresel güçlerin tek yanlı dayatmalarına karşı çıkılmasını ve milletlerin kaderini kendilerine bırakılmasını savunuyor. İran’a göre bölgede tüm ülkeler bölgesel teşekküller ve toplu işbirliği çerçevesinde rol ifa etmesi gerekiyor. Nitekim bu da bölge ülkelerinin bölgesel ve BM gibi uluslararası kurum ve kuruluşlarda birlikte hareket etmeleriyle gerçekleşebilir.

İran İslam Cumhuriyeti semavi dinlerin şiddet, terör ve radikalizmle mücadele için en iyi kaynaklar olabileceğine inanıyor. İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin iki yıl önce BM genel kurul zirvesinde sunduğu ve oy birliği ile onaylanan ve şiddet ve radikalizmi önlemeyi öngören Wave önerisi aynı düşünceye göre dini liderlerin arasında diyalog kurulması yolunda ele alınabilir. İran’a göre eğer dini suistifade ve mezhepten şiddet uygulama yolunda yararlanma ile mücadele için insani değerlerden ve dostluk kavramından yararlanırsak, bu durum dünyada barışa katkı sağlayacağı kesindir.

İran Cumhurbaşkanı Ruhani geçen yılda da BM genel kuruluna sunduğu öneride terörle mücadelenin uluslararası elzem getiren bir belgeye dönüştürülmesini ve böylece bazı devletlerin terörden başka milletlerin içişlerine müdahale aracı olarak yararlanmaları engellenmesini istedi.

Gerçekte uluslararası camia da küresel barış ve güvenliğe kavuşmak için tüm milletlerin dini ve kültürel değerlerine saygı göstermesi ve her türlü tek yanlı menfaatçilikten sakınması gerekir. Bu durumda bir çok husumet ve münakaşanın kendiliğinden ortadan kalkacağı kesindir.

Deneyimler başka milletlerin haklarına bakışın onların ırkı, dini ve kültüründen bağımsız bir şekilde ve müspet yönde değişmesi, tüm devletlerin bölgesel ve küresel karar mekanizmalarında rol ifa etmelerine katkı sağlayacağını ve bölgesel ve küresel etkili ve çok yönlü yapıcı işbirliğini geliştireceğini gösteriyor. İran İslam Cumhuriyeti bu bakış açısından hareketle bölgesel ve uluslararası arenalarda yapıcı öneriler ve çözüm yoları sunarak tehditleri küresel işbirliği ve teamül bağlamında fırsatlara dönüştürmeye çalışmış ve bu alanda sürekli başka ülkeleri de istikrar ve güvenlik amacıyla toplu işbirliğine çağırmıştır. Zira bölge ülkeleri ancak toplu güvenlikten yararlandıkları takdirde gelişme ve kalkınma nimetlerinden yararlanabilir ve dünyada fakir ile gani arasındaki uçurum azalabilir. Gerçekte İran İslam cumhuriyetinin şuarı ve ameli, tüm milletlerin haklarına saygı duymak ve adalet temelinde ilişki kurmak ve dünya genelinde yapıcı teamülde bulunmaktır. Bu ilkelere dayanan işbirliği dünyada yoksulluk, terör, şiddet ve radikalizm gibi bir çok sorunu yok edebileceği kesindir.

Kuşkusuz tüm bu şom olguların ortaya çıkışında sömürü düzeni özellikle Fars körfezinin Güney kıyılarında yer alan ülkeler başta olmak üzere bölge ülkelerinin siyasi ve sosyal alanları üzerinde şom etkisi olmuştur. Gerçekte sömürü temeline dayalı müdahaleler, dünya iki kutuplu düzene kavuşması ve soğuk savaşın başlamasıyla beraber bölgede yeni ülkelerin ortaya çıkmasına ve bu ülkelerin arasında yeni siyasi sınırların çizilmesine yol açtı. Bu değişiklikler bölge ülkelerinin ilişkilerine hakim olan atmosferi, küresel düzene hakim olan atmosferin ve ayrıca iç gelişmelerin etkisi altında bıraktı. Ancak bu gergin atmosfer bölgede bir çok savaşı ve münakaşayı da beraberinde getirdi. Böylece sömürücü güçlerin uzun süre bölgede kalması bölgenin siyasi, iktisadi, kültürel ve sosyal yapısı üzerinde yıkıcı etkileri oldu.

Bu tarihi süreçte bölgede milliyetlerin ve etnik grupların çeşitliliği, çoğulculuğun zayıf kalması ve daha da önemlisi barış, güvenlik ve tehdit gibi kavramların belirsizliği, bölgede ortak bir güvenlik stratejisi üretilmesine engel oldu. Bu arada küresel güçlerin ve küresel siyonizmin İran İslam Cumhuriyeti aleyhine yürüttükleri yalan ve mesnetsiz propagandalar da Fars körfezi bölgesinde yer alan ülkelerin liderleri arasında İran’a yönelik güvensizlik ve kötümserlik duygusunu körükledi ve İranofobi projesini takviye etti.

Sultacı güçlerin müdahaleci politikaları ve bölgenin zengin enerji kaynaklarının sebebiyet verdiği tüm bu durumlar Ortadoğu bölgesinde toplu güvenlik düşüncesinin hiç bir zaman hayata geçmemesine sebebiyet vermiş bulunuyor. bu yüzden bu bağlamda en zaruri işlerden biri bölgede gerginlikleri gidermek ve güvensizlik atmosferini dağıtmak ve uydurma anlaşmazlıkları bir kenara itmektir.

Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif bu yıl Davos’ta gerçekleşen dünya ekonomik forumunda yaptığı konuşmasında bu konuya temas etti ve bölge milletlerinin ortak din, tarih, kültür ve değerlere sahip olduklarını ve bu ortaklıklar birlikte hareket ederek bölgede çok ciddi sorunlarla mücadele etme fırsatı sağladığını, bu sorunların başında ise terör ve radikalizm yer aldığını belirtti.

Gerçekte terör ve radikalizm sadece belli bir millete yönelik tehdit değildir. Bu tehdidi ayrıca özel bir coğrafyada da mahsur tutamayız, hatta tüm bölgenin sınırları içinde tutamayız, nitekim bu sorun bugün bütün dünyaya yayılmıştır. Dünyada yaşanan son olaylar terör ve radikalizm tehdidi Paris’tan Madrid’e ve Moskova’dan İslamabad’a ve İstanbul’dan Amerika’nın San bernardino kentine kadar yayıldığını ortaya koymuştur. Bugün terör ve radikalizm Avustralya’dan Kanada’ya ve harita üzerinde yer alan her yere yayılmıştır. Bu tehdit dünyada ve bölgede tüm ülkeleri tehdit etmektedir. Dışişleri Bakanı Zarif, eğer nükleer mesele 12 yılın ardından müzakere ve teamülle çözümleniyorsa, o zaman bölgedeki küçük ihtilafları da aynı şekilde çözümlemek için hiç bir engel olmadığı anlaşıldığını vurguladı.

“Savaşa galip gelme”nin en parlak örneği olan nükleer anlaşma Ortadoğu bölgesinin üzerinden bir başka savaşın ve uzun sürecek bir gerilimin gölgesini bertaraf etmeyi başardı. Bu kazanım bölgede kalıcı barış ve istikrarın sağlanması doğrultusunda müspet sonuçları doğurabileceği gibi yeni bir dönemin başlangıcı da olabilir. bu açıdan İran’a göre nükleer anlaşma yeni bir değişimin başlangıcıdır ve daha büyük kazanımlara temel oluşturması gerekir. Bu anlaşma başka zeminlerde diyalog fırsatını sağladığı ve diyalog için uygun bir model oluşturduğundan, bölgede köklü değişimlere de vesile olabilir. örneğin İran İslam Cumhuriyeti UAEK ve nükleer silahsızlanma konferansı gibi uluslararası kurum ve kuruluşlardan nükleer silah sahibi olan ülkeleri NPT anlaşmasının 6. Maddesine göre yükümlülüklerini yani nükleer silahsızlanmayı yerine getirmeye teşvik etmelerini beklemektedir. Yine İran BM genel sekreterinden Ortadoğu bölgesinin nükleer silahlardan tamamen arındırılması için etkili rol ifa etmesini ve Siyonist İsrail’in bu önemli hedefin yolunda tek engel olmayı sürdürmesine izin vermemesini beklemektedir.

İran İslam Cumhuriyeti BM genel kurul zirvesi, Davos’ta düzenlenen dünya ekonomik forumu, nükleer silahsızlanma veya iklim değişikliği gibi uluslararası konferanslarda savaş için ittifak yerine barış için ittifak gibi önerileri sunmakta ve başka ülkeleri küresel gelişmelerin yönetilmesine ortak olmaya davet etmekte ve tüm dünyaya küresel sorunların çözümü savaş ve kan akıtmak ve çıkarma yapmak olmadığı ve bunun yerine toplu düşüncenin sorunların çözümünde kullanılması gerektiği mesajı vermektedir.

Uzmanlara göre eğer dayanışma, itimadı geliştirme doğrultusunda hareket etme ve gerginlikleri giderme temelinde şekillenirse, başta Fars körfezi olmak üzere bölgede yeni ilişkiler kurulacak ve savaşların önlenmesine katkı sağladığı gibi bölge ülkelerinin meşru çıkarlarını destekleyecek ve ecnebi güçlerin bölgeye yönelik sultacı emellerini engelleyecektir.

İran İslam Cumhuriyeti bölgesel çıkarlar, dini ortaklıklar ve İslam dünyasının maslahatları temelinde bölge ve komşu ülkelerle işbirliği ve dayanışma politikasını dış politikalarının öncelikleri olarak belirlemiştir ve bu hedeflerin gerçekleşmesi için bölge ülkelerinin tümünün çıkarlarını temin eden her türlü mantıklı çözüm yolunu olumlu karşılamaktadır.


Etiketler