Şubat 13, 2016 11:32 Europe/Istanbul

Programımızın geçen bölümünde feminizmin çeşitli dalgalarına değindik ve kadınların 3. dalgada itirazları ardından kadın haklarının gerçekleşmesi için nihayet İngiltere ilk batılı ülke olarak 1918 yılında ve ardından da Amerika 1920 yılında kadınlara oy hakkı tanındığını söyledik.

Fakat feminizm hareketi, geçen faaliyet sürecinde çeşitli yorumlar ve hedefleri ile çelişki arz eden hedeflerle ifrat ve tefritle karşılaştı. Bu programda feminizmin çeşitli eğilimler ve değişik yorumları ile tanışmak istiyoruz.

Feminizm tek bir düşünce ve tek boyutlu bir anlam değildir, zira çeşitli düşünce eğilimleri ve bazen münakaşaya sebep olacak, birbirinden tamamen farklı olan çeşitli görüşlerden oluşan geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Feminizmin liberalizm ve Marksizm gibi büyük ve genel düşünce akımlardan etkilenmesi de bu çeşitliliğe sebep olduğu söylenebilir. Nitekim radikalizm akım liderlerinin ifrat ve tefritleri de onun çeşitlenmesinde büyük etkisi olmuştur. Bu yüzden araştırmacılar, feminizm yaklaşımlarını, her biri kadın hakları konusunda özel ve farklı düşüncelere sahip liberal feminizm, sosyal feminizm, Marksizm feminizm, radikal feminizm ve benzeri gibi dallara ayırıyorlar. Burada konunun aydınlanması için bu eğilimlerden bazılarını incelemek istiyoruz.

Kadınların akıllı olmadığına dair düşünce, tarihin eski dönemlerinde dayanırken, çeşitli felsefi yazılarda bu konuya değinilmiştir. Ortaçağ düşünürü Aristo ve Rosso, Kant ve Hagel gibi yeni liberal filozoflar da kadının düşünme kabiliyetine şüphe ile baktılar. Bu yüzden liberal feministler, liberalizm düşüncelerinin altını çizerken, insanların düşünce kabiliyetlerine göre onlasın siyasi haklarının tanınmasında kadınları savunur, onların erkeklerle eşit imkanlara sahip olmadığı için, kadınların erkeklere nazaran geri kaldığını belirtiyorlar. Liberal feministlerin asıl endişesi, kadınların siyasi ve yasal hakları ve siyasi yapının adilane olması idi. buna göre 19.y.y. ve özellikle de 1. dalgadaki mücadelesi, liberalizm temellerine göre evli kadınların malikiyet haklarının kazanması idi. liberal feministler kadınların insan olma yönlerine vurgu yaparak, onların erkeklerle eşit konuma sahip olmalarını istediler. Bu yüzden kadın ve erkeklerin eşit çalışma fırsatları ve eşitliğine vurgu yapıp, evde çalışmanın zalimce olduğunu savunuyorlardı. Buna ilaveten kadınların annelik rolü de liberal feministlerin en tartışmalı konuları idi, nitekim kürtajın da kadınların en temel haklarından olduğunu savunuyorlar. Liberaller ayırımın giderilmesi için sosyal ve siyasi yasaların değişmesinin yeterli olduğunu, kadınların daha fazla eğitim, ekonomi ve sosyal alanlarda boy göstermesi ile ayırımların yok olacağın savunuyorlar.

Şimdi liberalizmin Hümanizm, bireysel özgürlük, bireycilik ve benzeri konulara tek yanlı ve aşırı derece vurgu yapması ise batıda aile ve sosyal hayatın düzenini bozmuştur. Kadın ve erkekler arasında yaşam farklılıkların kabul edilmemesi ve onların tamamen sosyal alanlarda eşit olmasını düşünmek, liberal feministleri büyük bir çelişki ile karşılaştırmıştır. Unutmamak gerekir ki sosyal alanı, siyasi, ekonomik ve sosyal yapıları koruması ile esnek olmayan bir alandır. Fırsatlar ve sonuçlardaki eşitlik, yani kadın ve erkekler arasındaki rekabet için tüm alanların yeksan olması; öyle ise kadınların üremedeki özel rolü ve daha zayıf bir bünyeye sahipken, hamilelik döneminde erkeklerle nasıl rekabet edebilirler?

Marksizm feminizm ise feminizmin diğer düşüncelerden biridir. Marksizm feminizm de kadınların mahrumiyet kaynağını, onların sosyal, yasal ve ekonomik durumlarının erkeklerle eşit olmamasından biliyor; kadınların mazlumiyetinin ise ancak sosyal ve ekonomik şartların değişmesi ile giderilebileceğine inanıyor. Marksizm feminizm kadınları, tıpkı kapitalizm düzenin hizmetinde olan sömürülen işçiler olarak biliyor. Onlara göre sermaye sahipleri, kadın ve çocukların ucuz iş gücünü suiistimal ediyor. Onlara göre, kadınların ev ortamında ev işleri ile meşgul olması, kadınların, erkeklerin sermaye sahipleri değil, kocaları tarafından sömürülmesidir. Diğer yandan Marksizm feminizm kadınların doğurganlık faaliyetini göz ardı ederek, doğurmayı insani olmaktan daha çok, hayvani bir sürece benzetiyorlar.

Marx ve Engels'e göre aile, içinde işlerin eşitsiz dağıldığı, tamamen yok olması gereken ve yerine, ev işleri ve çocuk bakımı gibi işlerin eşit olarak yapılan ortak bir kurum olarak kurulması gereken ilk sosyal toplumdur. Böylece Marksizm feminizm pratikte aile sınırlarını zedeleyen ve sosyal gerçekleri görmeyen bir düşüncedir. Marksizm feminizme yönelen eleştirilerden biri, onların kadınlara yapılan zulmün ataerkillik ve kapitalizmden kaynaklandığını düşünmesidir; hal bu ki bu iki konu arasında hiçbir ortak yön bulunmuyor. Ayrıca Marksizm feminizm, kadınların erkeklerle olan ilişkilerindeki günlük tecrübelerinden uzaklaşmakta, bu yüzden bu tecrübeleri anlamaktan acizdir.

Sosyal feminizm, bu hareketin bir diğer yönelişidir. Bu görüş de kadın ve erkekler arasındaki ilişkiyi, sosyal ve ekonomik yapı, derin değişim veya sosyal devrimden kaynaklandığını savunurken, kadın ve erkekler arasında eşit hakların, sosyal eşitlik, cinsiyet ve sınıf ayırımın yok olması ile sağlanabileceğini belirtiyor. Sosyalist feministler, cinsiyete göre iş ayırımı ve kadınları sadece ev işleri ve annelik rolü ile sınırlandırmakla ancak kapitalizm düzenin ekonomik çıkarlarının sağlandığını ifade ediyorlar. Bu gruba göre eşit bir topluma ulaşmak için, ataerkillik ve kapitalizmle eşzamanlı olarak savaşmalı. Böylece sosyalist feministlere göre mücadele alanı sadece fabrikalarla sınırlı değil, kadınların ayırıma tabi tutulduğu tüm özel ve kamu alanları, bir mücadele alanıdır. Bu bakış açının en büyük sorunlarından biri, kadın ve erkeğin yaşam alanını iki cinsiyetin karşı karşıya geldiği bir mücadele ve savaş alanına dönüştürmesidir, hal bu ki yaratılış alanında kadın ve erkek, iki eksik cinsiyet olarak ancak aralarında uyum ve anlayışla tamamlanabilirler.

Radikal feminizm ise feministlerin en aşırı grubu olarak, ekolün diğer gruplarına nazaran bu hareketi daha fazla yok olma sürecine itiyor. Radikallere göre tüm kavmi, sınıf, mezhep, ırk ve cinsiyet zulümlerine nazaran en köklü zulüm ataerkillikten kaynaklanan cinsiyet ayrımıdır. Onları erkekler ve genelde ataerkilliği, kadınların mazlumiyeti için en temel faktör olduğunu savunuyor. Ayrıca yasalardaki adaletsizliği de erkek egemenliğinin kapsamlı yapısının bir parçası olduğunu, bunun aileden başladığı ve siyasi kurumlara ulaştığını söylüyor. Radikaller tüm erkekleri haşin ve kadınlara karşı zalim bilirken, tüm erkeklerin, ekonomi, cinsel ve psikoloji çıkarları için erkek üstünlüğünü kullandığını belirtiyor. Onlara göre sosyal ve siyasi yasaların değişmesi, sadece geçici ve sakinleştirici bir girişim sayılırken, temelden bir devrim yaşanması gerekiyor.

Radikal feministler arasında, aile yapısı, kadın ve erkek doğaları ile çelişen çok sert açıklamalar yapılıyordu. Şulamis Fayereston (Shoulamith Firestone) kadının çocuk doğurma rolünün yok olması gerektiğini savunuyordu. Kendisi " Cinsiyet Tartışması) adlı kitabında şöyle yazıyor: kadının doğurganlığı kabiliyeti, temelde zalimane olan yaşam durumundan kaynaklanıyor; fakat üreme teknolojisi, kadının kendi yaşam durumundan kurtulma imkanını sağlayabilir. Bu yüzden eğer kadınlar üreme teknolojisine ulaşabilirlerse, kendi mazlumiyetlerini ilk kez yenmeyi başarabilirler.

Bu arada radikal feministler, kendi aşırı teorilerinde erkeklerin katliam edilmesi konusuna vardılar. Radikal feministlerin, kadın ve erkek arasındaki doğal farklılıklar, siyahi kadınların başta olmak üzere tüm kadın haklarının göz ardı edilmesi ve yaşamın ağır yükünün kadın omuzlarına yüklenmesi gibi konularda aşırı düşünceleri, hatta kadın toplumundan bir tepki ile karşılaştı. Bu yüzden 3. dalgada bir çok feminist, kendi görüşlerini gözden geçirip, kadın ve erkek arasındaki doğal farklılıklar, aşk ve annelik duygularını itiraf ettiler.

Günümüzde birçok feminist, hiç bir aşırı yaklaşımla pratikte kadınların toplumdaki siyasi gücünün artmayacağı sonucuna varmıştır; kadınların toplumdaki şanının yükselmesi sadece kadınlık hüviyetinin resmen tanınması ve özellikle erkelerin rolüne nazaran tamamen adaletli bir uyum içince sosyal düzen yapısında kadınlara has çalışmalarla gerçekleşebilir.

Radikal feministlerin stratejileri şiddet ve uyumsuzluğun göstergesidir. Bir cinsiyeti, istek kadın ister erkek olsun, hor görmek ve aşağılamak, her zaman yanlış düzen ve kültürler oluşturmuştur, bu da insanlardan ruhsal ve fiziksel sağlıklarını yok etmiştir. Ayrıca radikal feministlerin ayrılıkçı yaklaşımları, kadın ve toplumu, erkeklerin pozitif özelliklerinden mahrum bırakıyor.009-015