Temmuz 21, 2016 16:08 Europe/Istanbul

Son günlerde dünya medyasında manşetlerden verilen haberlerden biri, Avrupa kıtasına akın eden sığınmacılar ve Batılı devlet adamlarının bu ülkelere sığınan insanlara karşı uygunsuz ve insani çerçevelere sığmayan tutumudur.

Suriye’de iç savaş ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde yer alan bazı ülkelerde yaşanan huzursuzluklar sığınmacı sayısını attıran etkenlerdir. BM sığınmacılar yüksek komiserliğinin belirttiğine göre de bunca sığınmacı, ikinci dünya savaşından beri hiç görülmemiş bir durumdur. Söz konusu kurum, 2015 yılında bir milyonu aşkın sığınmacının Avrupa kıtasına girdiğini açıkladı. Akdeniz üzerinden Avrupa topraklarına ulaşmaya çalışan sığınmacılar ilkin İtalya veya Yunanistan’ı istenmeyen konuklar olarak etkiliyor. Buna karşın bu iki ülkeye gelen sığınmacıların daha sonra Avrupa’nın zengin ülkelerine doğru yola devam etmeleri, İtalya ve Yunanistan’dan sonra Avrupa’nın diğer ülkelerinin de yavaş yavaş bu krizi yakından hissetmelerine yol açtığı anlaşılıyor.

Sığınmacı meselesi insan hakları alanında önemli ve tahmin edilebilen bir durumdu ve bu yüzden evrensel insan hakları bildirgenin köklü maddelerinden biri de bu meseleyi ayrıldı.

1948 yılında onaylanan evrensel insan hakları bildirgesinin 14. Maddesinin birinci bendinde şu ifade yer alıyor: işkence, takip ve tacize karşı her insan başka ülkelerden sığınma hakkı talep edebilir ve sığınmacı olma hakkından yararlanabilir.

Bu bildirgenin onaylanması üzerinden geçen üç yıl sonrasında 14. Maddenin sığınmacı haklarıyla ilgili büyük önemi yüzünden 28 Temmuz 1951 tarihinde sığınmacıların durumu ile ilgili konvansiyon Cenevre’de düzenlendi. Bu belgede sığınmacıların şartları ve bunun sonucu olarak başka ülkelere sığınan sığınmacı meselesi daha detaylı bir şekilde ele alındı ve konvansiyonu imzalayan ülkeler de bu belgede yer alan maddeleri uygulamakla yükümlendi. Ancak uygulamada, insan haklarını savunduklarını iddia eden Batılı ülkelerde ne bu konvansiyon ve ne de evrensel insan hakları bildirgesinin doğru uygulandığı anlaşılıyor.

İngiltere veya Britanya, dünya genelinden ve özellikle Suriye’de savaştan kaçanların ve Ortadoğu bölgesindeki diğer ülkelerden kaçan insanların ulaşmak istediği ülkelerden biridir. Bu ülkelerde yaşam şartları oldukça zorlaşmışken, uzaktan hoş gelen davul sesi misali, Britanya rüyası savaşzedeleri ve krizzedeleri bu ülkeye doğru çekiyor. Fakat ne zaman iş uluslararası konvansiyonları uygulamak ve insan haklarını ifa etmenin bedeli varsa, insan hakları havarileri Batılı yetkililer buna yanaşmıyor.

Kale limanı ise bu iddiayı ispat eden en somut örnektir.

Fransa’nın kuzeyinde yer alan Kale limanı, sığınmacıların Manş tünelinden kendilerini İngiltere’ye attıkları bir yerdir. İngiltere’ye gitmek isteyen çok sayıda sığınmacı ise bugün Fransa’nın Kale limanında çok zor şartlar altında yaşam mücadelesi veriyor. Burada sığınmacılar orman kampı olarak ün yapan bir kampta yaşıyor ve kampın alan her geçen gün daha da genişlediği gözleniyor. Kale kampında yaşayan insanların çoğu Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinden ve yine Afganistan’dan gelen sığınmacılardır ve tek umutları da Kale limanı üzerinden İngiltere’ye geçmektir. Gerçi buradaki sığınmacılardan bazıları arada bir kaçak bir şekilde limandan çıkarak İngiltere’ye geçmeye çalışıyor, fakat çoğu güvenlik güçlerince yakalanarak kampa geri getiriliyor.

Fransa ve İngiltere yönetimlerinin sıkı kuralları ve sınır muhafaza birliklerinin sıkı denetimi ve sığınmacıların Manş tünelinden İngiltere’ye geçmelerini engellemeleri, Kale limanında sığınmacı sayısının patlama noktasına gelmesine sebep olduğu belirtiliyor. Aslında Kale ormanlık kampa sadece 100 sığınmacının barınması için kuruldu, fakat hali hazırda bu kampta 6 bin sığınmacının barındığı kaydediliyor.

Fransa ve İngiltere sınırına gelen sığınmacılar Kale limanında şaşkın şaşkın kaderlerini beklerken, yaşam koşullarının yetersizliği yüzünden bir bir hayatını kaybediyor. Buradaki sığınmacılar uzun süre barınacak bir yerleri olmaksızın hayatta kalmaya çalışıyor ve çocukları da sağlık imkanları ve uygun besin yokluğu yüzünden hastalanıyor ve bir çokları bu yüzden hayatını kaybediyor.

Kampta türlü epidemik hastalıkların her gün can aldığı belirtiliyor. Sığınmacıların kullandığı içme suyu sağlıklı olmadığı ve yağışların, bir çokları çadırlarda barınan sığınmacılar için şartları cehenneme çevirdiği kaydediliyor. Sığınmacılardan biri buradaki şartları şöyle anlatıyor: Biz savaş şartları yüzünden bu kampa sığındık, ama buradaki şartlar savaş şartlarından daha beter. Biz günde sadece bir öğün yemek yiyebiliyoruz. Yemeklerin kalitesi ve barındığımız yerlerin şartları çok kötü, çocukların durumu daha da vahim, hepsi açlık ve hastalıklarla boğuşuyor.

Öte yandan Fransa polisi ile sığınmacıların arasında yaşanan çatışmalar da Kale limanında yaşanan insani krizi daha da berbat hale getiren bir başka etkendir. İngiliz Independent gazetesi geçenlerde yayımladığı raporunda Kale ormanlık kampında barınan sığınmacıların dörtte üçü güvenlik güçlerinin şiddet uygulamasına maruz kaldığını yazdı. Şubat ayında 20 akademisyenin yaptığı araştırmanın sonuçları yayımlanan raporda, kampta barınmaya çalışan sığınmacıların %75.9 kadarı polis gücünün şiddet uygulamasıyla karşı karşıya kaldığı, polis gücü fiziksel ve sözlü ve cinsel tacizden göz yaşartıcı bombaya kadar türlü şiddet uygulamalarına baş vurduğu belirtildi. Sığınmacıların %55 kadara ise asla kendilerini güvende hissetmediklerini de belirtti. Buradaki sığınmacılar çok uygunsuz şartlarda yaşıyor, öyle ki %67.6 kadarı ısınmak için uygun cihazları bulunmuyor ve %77 kadarı da sağlık sorunu yaşıyor. Fransa polisi ise göz yaşartıcı bomba, plastik mermi ve tazyikli su ile sığınmacıları Kale ormanlık kampından çıkarmaya çalışıyor.

Fransa’nın Kale ormanlık kampında kalan çocuklar açlık ve yoksulluktan acı çekiyor. Bu kamptı çok sayıda kimsesiz çocuk veya genç sığınmacı da kampın hijyenik olmayan şartlarından olumsuz etkilenerek türlü hastalıklara maruz kalıyor.

BM sığınmacı işleri yüksek komiserliği sözcüsü William Spindler, BM yüksek komiserliği Kale kampında başta kimsesiz çocuklar olmak üzere kampta kalan çocukların yaşam koşulları çok sağlıksız olduğu konusunda uyarıda bulunduğunu ve bu çocuklara destek amacıyla daha fazla barınma yeri yapılmasını istediğini belirtti.

Aslında Kale ormanlık kampındaki sağlıksız vahim koşullar sadece sığınmacı çocukları etkilemiyor. Fransa’nın tahrip edilen Kale ormanlık kampında çalışan yardım ekipleri kampın güvenlik tedbirlerinden yoksun olmasından duydukları kaygıyı dile getirerek şimdi de kampta yaşayan erkek çocuklara cinsel tecavüz vakalarına rastlanıldığını ve ayrıca bu çocukların cinsel istismar için Avrupa ülkelerine götürülmelerinden kaygı duyduklarını dile getiriyor.

Avrupa birliği polisi europol da bundan önce Avrupa’da sığınmacı çocuklara yönelik cinsel sömürü konusunda uyarıda bulunmuştu. Europol üst düzey yetkililerinden biri de Ocak ayında Avrupa’da on bin sığınmacı çocuğun kayıp olduğunu açıkladı.

İngiltere’de bir hayır kurumu da Kale ormanlık kampı tahrip edildikten sonra 129 sığınmacı çocuğun kayıplara karıştığını duyurdu. Sığınmacılara yardım edin adlı hayır kurumu açıklamasında Fransa yönetimi kimsesiz sığınmacı çocuklara güvenli bir ortam oluşturma konusunda başarısız olduğunu belirtti. Söz konusu hayır kurumu, kamp yıkıldığı zaman kimsesiz çocuklar için hiç bir geçici iskan yeri yapılmadığını, Fransa yönetimi zaten böyle bir gereksinimi araştırmadığını ve bu çocukları koruma altına almak için hiç bir girişimde bulunmadığını belirtti. Kale liman kentinde kimsesiz sığınmacı çocukların kayda alınması için de hiç bir resmi kurum bulunmuyor.

Sığınmacılara yardım edin adlı STK ve diğer bir çok insan hakları örgütü Fransa yönetiminin sığınmacılara yönelik bu tutumu kabul edilemez olduğunu belirterek hala kampta yaşayan 294 kimsesiz sığınmacı çocukların elinden tutulmasını istedi.

İltica krizi son yıllarda tüm Avrupa değerleri karşı karşıya kaldığı en ciddi sınavlardan belki de biridir. Belki bazıları bu sığınmacıların yeşil kıtaya akın etmesini Avrupa değerlerine aykırı niteleyebilir, fakat acaba açlık, kıtlık, şiddet ve savaştan kaçan binlerce insanın kaderine karşı duyarsız kalmak Avrupa değerleriyle örtüşmekte midir?

Öte yandan bu krizle mücadele için ortak bir politika üretememek de Avrupa değerleri ile örtüşmeyen bir durumdur. Bugün AB iki ciddi sınavla karşı karşıyadır. İlk sınav, ölümcül bir yolculuğu göze alarak Avrupa kıtasına gelen sığınmacılara insani bir şekilde davranmak ve ikincisi ise binlerce insanı Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerinde evlerinden ve ülkelerinden kaçmaya zorlayan yoksulluk, şiddet ve savaşla mücadele etmektir.015