Ağustos 20, 2016 12:44 Europe/Istanbul

Hazırlanacağı üzere geçen bölümde İranlı ünlü şahsiyetleri tanıtmaya çalıştığımızı dizi sohbetimizin ikinci bölümünün ilk programında kameri 3. Ve 4. Yüzyılın ünlü filozofu Ebu Nasr Muhammed Farabi’nin yaşamını anlatmaya başladık ve dedik ki Farabi Farab kentinde dünyaya geldi ve Şam’da vefat etti ve aynı kentte toprağa verildi.

Yine dedik ki tüm İranlı ve yabancı tarihçiler ve uzmanlar Farabi’nin İranlı olduğu konusunda hemfikirdir ve onun ve ailesinin İranlı olduğunu vurguladığı gibi bazı kaynakların Farabi’nin Türk olduğu ile ilgili yanlış iddialarını reddettiğini ve bunu çeşitli kaynaklarda beyan ettiklerini anlattık.

Geçen bölümde ayrıca Farabi’nin kendi çağında yaygın olan bilimlerde emsalsiz bir bilgin olduğunu ve bir çok esere imza attığını, ayrıca İslami felsefenin temelini atan bilgin olduğunu, felsefe bilimi Farabi açısından mutlak varlık olduğunu, Farabi felsefesi İslami olduğu halde başta Aristo olmak üzere Yunan filozofların felsefesinin etkisi altında kaldığını beyan ettik.

Farabi’ye göre filozof toplumun başıdır ve yüce Allah varlık alemini idare ettiği gibi filozof da toplumun işlerine çeki düzen verir. Farabi en çok siyasi felsefe üzerinde durmuştur. Farabi sosyal ve siyasi kaygıları bol olan bir filozoftur ve bu da sosyal ve siyasi meseleler arasında felsefi bir bağ kurmasına ve bu bağlamda çeşitli eserlere imza atmasına sebep olmuştur.

Farabi’ye göre siyaseti ahlaki ve medeni olmak üzere ikiye ayrılır. Ahlaki siyasetin temeli Allah eksenli olmak, maad ve vahiye inanmaktır. Medeni siyasetin temeli ise sosyal zaruretler, milletin tüm kesimleri arasında işbirliği ve dayanışmaya dayanır.

İşin ilginç tarafı, Farabi’nin medeni saadetin ahlaki siyasetle uyumlu olmasında görmesidir.

İranlı filozof Dr. İbrahimi Dinani şöyle anlatıyor:

Farabi’nin kaygısı sosyal meseleler ve bu meselelerin varlık aleminin başlangıcı ile olan irtibatıdır. Farabi’nin düşüncesi fizikten metafiziğe ve metafizikten fiziğe doğru bir seyirdir. Buna göre Farabi’yi kültür filozofu da denmektedir.

Farabi’nin kültürel kaygısı vardır ve bu kaygı bir çok eserine yansıtıştır. Aslında tüm müslüman bilginler toplum hakkında bir nevi konuşmuştur, fakat bugüne kadar hiç biri İslam tarihinin 14 yüzyılı boyunca Farabi kadar sosyal meseleler hakkında konuşmadığı kesindir.

Farabi’nin çeşitli bilimler üzerine yüzü aşkın kitap yazdığı söyleniyor, ancak bu eserlerden sadece bir kaçı günümüze dek kalmıştır. Felsefe, mantık ve doğa ötesi, Farabi düşünceleri ve eserlerinin kapsadığı üç önemli alan sayılır.

Felsefe alanında Farabi ilk müslüman filozof sayılır. Farabi büyük zorluklara katlanarak Aristo ve Eflatun’un eserlerini tam olarak idrak etti ve onların eserlerini açıklamak üzere çok sayıda kitap ve risale yazdı. Gerçekte dünyanın bu  filozofların eserleri ile tanışması, Farabi’nin çabalarının sonucudur. Farabi Yunan felsefesi ile iyice öğrendi, ancak kendisi düşünür olduğundan sadece Yunan sözcükleri ve Yunanlı bilginlerin sözlerini öğrenmekle yetinmedi. Farabi felsefe bilimi ile öyle bir dünya yarattı ki Aristo ve Eflatun’un tanımladıkları dünya ile benzerlik arz etmesine karşın onları bir birine karıştırmamak gerekir.

Ebu Nasr Muhammed Farabi felsefe bilimini Yunan filozoflardan öğrendi, ancak bu felsefe Farabi düşüncelerinde İslam öğretilerine uygun özelliklere kavuştu. Farabi Yunan fizozoflar Aristo ve Eflatun’un mantık ve doğa ve ahlak ve doğa ötesi alanlarda düşüncelerini öğrendi, artından onları İslami felsefe düzeni çerçevesine uyacak şekilde yeniden telif etti. Farabi’ye göre gerçek felsefi birdir ve felsefenin büyük hocaları bir biri ile anlaşmazlıkları olamaz, çünkü onların maksadı birdir ve gerçekte tek bir hakikatin peşindedir.

Ebu Nasr Muhammed Farabi felsefi eserlerinde felsefe bilimini insanların dini inançlarına yaklaştırmaya çalıştı ve bir başka ifade ile dini inançları felsefi ilkelerin yardımı ile hurafe ve kuruntulardan arındırmak istedi. Farabi örneğin yaratılışın başlangıcı konusunda felsefenin dini haberlere nazaran tevhide daha yakın olduğunu ispat etti. Bundan başka Farabi bilinmesi diğer bilimler gibi insanlar için gerekli olduğuna inandığın felsefe bilimini yaygınlaştırmak için bu bilimi dini lisan ve terimlere yaklaştırmaya çalıştı. Bu önemli çalışma ise miladi 10. Yüzyılın ortalarında İhvanul Sefa aracılığı ile çeşitli risaleler kalıbında tamamlandı.

İranlı filozof ve “Farabi, İslami felsefenin kurucusu” adlı eserin yazarı Dr. Daveri’ye göre Farabi felsefe biliminde içtihat derecesine ermişti ve Aristo gibi delillere dayalı ilimlerin öğretmeni olduğu gibi, çeşitli bilimleri de sınıflandırmayı başardı ve İslami ilimleri de bu sınıflandırmaya dahil etti ve tüm bu bilimlere mantık ve delillere dayalı olma özelliğini kazandırdı. Farabi gerçekte İslami felsefenin kurucusudur. Farabi’ye göre felsefenin hakikati gerçekte yüce Allah’a marifetin ta kendisidir ve bu açıdan tevhid ve Allah’a imana dayalı olan din ile hiç bir farkı yoktur. Aradaki tek fark sonuç ve mahiyette değil, sadece metodolojik biçimdedir. Bunlardan biri nazari güç ve diğeri hayal gücüne dayalıdır ve Farabi’nin mükemmel insan tanımı bilinin nebi ve imamdır.

Farabi mantık bilimi üzerinde de özel çalışmalar yürüttü ve bu alanda da önemli eserlere imza attı. Farabi insanların inkar ettiği bir dönemde mantık biliminin konumunu ve önemini tanımlamaya ve bilim ehli olanların mantık bilimine ne gibi ihtiyaçları bulunduğunu ve bu bilimden nasıl yararlanabileceklerini beyan etmeye ve göstermeye çalıştı.

Farabi mantık bilimini akla kıvam kazandıran ve yanlışa ve kuruntuya saptığımız anda bizi doğru yola hidayete erdiren bir zanaat olarak tanımlıyor.

Farabi makulatı kesin ve nazari olmak üzere ikiye ayırıyor. Farabi’ye göre insanlar kesin olan konularda hataya düşmüyor, ancak öteki makulatı fikir ve kıyas yolu ile idrak etmek gerekiyor ve işte bu durumda mantık bilimine ihtiyaç duyuluyor. Farabi mantık bilimini nehiv bilimi ile mukayese ediyor ve mantıkla makulat arasındaki bağın nehivle sözcüklerin arasındaki bağa benzetiyor.

Farabi’nin eserlerinde dikkat çeken bir başka önemli alan, doğa ötesi alandır. Farabi’nin felsefe ile tevhidi uyumlu hale getirme çabasının sonucu, dine yönelik yabancı olmayan ve açık çelişkisi bulunmayan bir nizam ve kural zinciridir, öyle ki filozof onu dinin batını olarak algılayabilir. Farabi, Aristo’nun felsefenin tacı olarak tanımladığı ve doğa ötesi adlı eserinde yazdığı ilahi ilimde bazı değişiklikler yaptı. Farabi’ye göre mahluklar en eksik mertebeden kemal mertebesine doğru hareket halindedir ve hiç bir şey kemal mertebesi bakımından yüce Allah’a erişemez ve bu yüzden Allah’ın ne eşi ne de karşıtı olabilir.015