Ağustos 26, 2016 16:27 Europe/Istanbul

Hatırlanacağı üzere geçen bölümde şii ve sünni müslümanların iki büyük alimi ve düşünürü Ayetullah Burucerdi ve Şeyh Şeltut’un düşüncelerini ve İslamî vahdet uğruna sarf ettikleri çabaları hakkında konuştuk ve müslümanların birleşmesi yönünde islami vahdetin teorik temellerinin oluşmasında bu iki alimin takrib yaklaşımlarından bahsettik.

Bu girişimden yola çıkarak Şeyh Şeltut önemli bir fetva çıkardı. Bu fetvaya göre ehli sünnetin dört  mezhebinin taraftarları İmamiyye-i İsna Aşeri mezhebine uyabilir ve bu mezheplerin fakihlerinden ahkamda taklid edebilirler. Ayrıca ifade edildiği üzere en seçkin alimlerden olan Ayetullah Burucerdi’nin görüş ve düşüncelerinde her daim müslümanların vahdeti ve islami mezheplerin takribi konusu onun ilgi odağında yer alıyordu. Ona göre fıkhi meseleler sadece imamiye mezhepleri üzerinde değil aynı zamanda tüm islami  mezheplerde ve ihtilaf içeren konularda bütün mezhebi kanıtlarının dikkate alınmasının şart olduğu önem taşıyordu.

Şehit Murtaza Mutahhari merhum Ayetullah Burucerdi’nin verdiği hizmetleri konusunda şöyle yazıyor:Ayetullah Burucerdi hilafet ve imamet meselesini  özel bir şekilde sunup ihtilafların daha da şiddetlenmesine vesile olan kendi döneminin çağdaş düşünürlerinin aksine, bir tarihi mesele olduğu kanaatinde ve Hz Ali (as)’ın halifeler karşısında sergilediği tutumu islam maslahatı doğrultusunda böyle konulara girişmemek gerektiğini ve çeşitli düşmanlar karşısında müslümanların vahdetinin daha da sağlam ve güçlü kılınması hakkında düşünülmesi gerektiğini göstermiş olmasını savunuyor.Bu büyük alim dini ilimler havzası alimlerine hitaben konuşmasında şu ifadelere yer verdi: ’’Bugün hilafet meselesi müslümanların ihtiyacı olan konu değil ki biz onun üzerinde savaşalım. Her neyse tarihi bir meseledir. Din ahkamını hangi kaynaklardan almamız müslümanların yaşamı için zaruri ve yararlı olacaktır.’’

Ayetullah Burucerdi şii ve sünni müslümanlar arasında anlaşma sağlanmasını mukaddes islam dininde islami vahdetin oluşmasına yol açacağını düşünüyordu ve şia, şii fıkhı ve şii öğretilerinin olduğu gibi müslümanların ekseriyetini oluşturan ehli sünnet toplumuna tanıtılmasını tavsiye ederdi. Onun merceiyeti döneminde birkaç yüzyıl sonra ilk olarak Şii önderleri ile sünni lideri olan Abdülmecit Selim ve onun vefatı ardından El Ezher başkanı Şeyh Mahmud Şeltut arasında dostane bir ilişki kuruldu ve mektup alışverişinde bulunuldu

Ayetullah Burucerdi’ninİslami vahdet düşüncesinin temelleri kendi tahsil yaptığı dönemde birkaç din aliminin etkisi altında oluştu.Ona göre mezhepler arasıda olan farklılık ve onların ihtilaflara dönüşmesi islami devletlerinin çöküşünün asıl nedeni ve ecnebilerin müslümanlar üzerinde hakimiyetine yol açması için kolaylık sağlan etkendir. Bu yüzden HK 1328 yılının Zilhicce ayında bir fetvasında müslümanların ittihadı ve ayrımcılık ve nifak oluşturan her hangi bir ihtilaflardan uzak durulması gerektiğini vacib kıldı. Ayetullah Burucerdi ehli sünnetin çeşitli mezhep ve ulemasının fıkhi görüşlerinde yaptığı araştırma ve çalışmaları sonucunda masum imamlar zamanında ehli sünnetin yaygın fetvaları ve rivayetlerinin içeriğini öğrenip daha kolay ve rahat bir şekilde onların aktardığı hadis ve maksatlarını anlamaya yol açtığını savunuyor. Bu nedenle ehli sünnet kitapları üzerinde araştırma ve çalışmaların yapılmasını içtihad ve fıkhın anlaşılması için gerekli buluyor ve kendisi de yüksek bir düzeyde bu konulara musallat olan bir alimdi. Ayetullah Burucerdi’nin ehli sünnet mezhebinin fıkhı ile yakından tanışmış olması islami vahdet düşüncelerinin temelini onun bakış açısında ortaya çıkardı.

Şeyh Şeltut’un takrib düşüncesinin anlaşılmasında ana kavramlardan biri islam’ın taasube karşı olmasıdır. Ona göre yüce Allah Müslümanları taassub gibi tefrika oluşturan etkenlerden uzak durmasını emr etmiştir. Şeyh Şeltut bilimsel toplantılarda oluşan ilmi ihtilaflar ile halk arasında cereyan eden kuru taassub arasında fark tanıyarak görüş ayrılığını sosyal bir zaruret olarak niteleyip onun kaçınılmaz olduğunu savunuyor ancak bunun mezhebi taasuplerden kaynaklanan ihtilaflarla farklı oduğunu da açıkça ifade ediyor. Taassup müslümanlar arasında ilişkileri kesiyor ve yüreklerin  düşmanlık ve kin duymasına yol açıyor ancak ihtilaf gerçekleri arama ilkesine dayanarak karşıt görüş ve fikirlere saygı duyuyor. Bazı insanların düşündüğüne göre müslümanın yaptığı ibadet ve muamelelerinin doğru olması için tanınan dört mezhepten birine uyması şarttır ve onların içinde Zeydiye ve imamiye mezhebi bulunmuyor.Bir gün Şeyh’ten ’’ Acaba siz bu görüşe katılıyor musunuz ve imamiye şiası mezhebine uymayı doğru bulmuyor musunuz sorulduğunda şöyle cevap verdi: İslam kendi taraftarlarına belli bir mezhebin ardından gitmelerini vacip kılmamıştır. Her müslüman başlangıçta ahkamı doğru bir biçimde tedvin edilen mezhebi seçmesi için hakkı var ve herkes bir mezhepten başka mezhebe doğru yön değişebilir, bu açıdan hiçbir sakıncası yoktur.

Şeyh Şeltut’un islam anlayışında ilerici bir yaklaşımı olduğu için, imamiye İsna Aşeri mezhebi olarak  ünlenen caferi mezhebine uymayı ehli sünnetin diğer mezhepleri gibi dinen caiz biliyor. O HK 17 Rebiul Evvel 1378 tarihinde islam peygamberi ve İmam Sadık (as)’ın veladet yıldönümüne rastlayan bir dönemde imami, Zeydi, Hanbeli, Şafii, Maliki ve Hanefi mezheplerinin temsilcilerinin bulunduğu bir toplantıda bir fetva çıkararak Teşeyyü mektebine uymayı ifade etti. Bu fetva’nın metni şöyledir: ’’ İslam dini kendi takipçilerini belli bir mezhebe uymalarını mecbur bırakmamıştır. Her bir müslüman doğru nakl edilen ve ahkamı ilgili kaynaklarda  kaydedilen mezhebe uyabilir ve herkes  Şafii, Hanbeli, Maliki ve Hanefi mekteplerinin mukallidi olsa başka bir mezhebe gitmek için kendi mezhebini değişebilir.İmami İsna Aşeri mezhebi olarak tanınan caferi mektebine, ehli sünnette bulunan mektepler gibi müslümanların ona uymaları caizdir. Böylece müslümanlar gerçeği anlayarak belli bir mektebe karşı olan haksız ve adaletsiz taassuplerden uzak durmaları gerekir.çünkü Allah’ın dini ve onun şeriatı özel bir mektebe tabii değildir ve aynı zamanda belli bir mezhebin de tekelinde olmayacaktır. Zira  tüm mezhep sahipleri müçtehiddir ve ictihadları yüce Allah katında makbuldur ve ictihadi görüşe sahip olmayanlar da istedikleri mezhebin ahkamına uyabilir ve bu yüzden ibadetler ile muameleri arasında fark bulunmayacaktır.’’

Şeyh Şeltut mezhebi taasuplerin yanısıra müslümanlar arasında tefrikayı şiddetlendirmede  ecnebilerin komplolarına dikkat çekmiş ve sömürünün hiçbir zaman islam ümmetinin birlik ve beraberlik içinde hareket etmesinden memnun olmayacağını dile getirmiştir. Çünkü Sömürgeci güçler güçlü bir milletin onların açgözlülüğü ve hırsları karşısında direneceğini çok iyi biliyor.017   015