İslami öğretiler açısından sekülerizmin analizi – 25
Geçen bölümlerde Batı dünyasında sekularizm düşüncesinin çıkış temellerini ve bu düşüncenin fikri ilkelerini irdeledikten sonra sekularizmin insan yaşamının ahlak, yaşam manası, hükümet ve benzeri bileşenleri üzerindeki etkilerini masaya yatırdık.
Sohbetimizin son bölümlerinde ise özellikle sekularizmin Batı dünyasındaki şimdiki durumunu gözden geçirdik ve bazı Batılı ünlü düşünürlerin ve sosyologların sekularizmin yıllardır çöküş sürecine girdiğini savunduğnu ve şimdi 21. Yüzyılda dünya daha dini bir havaya büründüğünü beyan ettiklerini anlattık.
Şimdiye kadar sekular düşünürler sekularizimin yenilikçilik ve moderniteden ayrı düşünülemeyeceğini ileri sürüyordu. Ancak şimdi Batılı sosyologlar ve filizoflar yenilikçi ve modern olmak için illa ki sekular olmak ve dini göz ardı etmek gerekmediğini belirtiyor ve hatta daha dünyanın bazı ünlü sosyologları da ileri giderek din ve mezhebin bir çok toplumda moderniteye yardım ettiğini savnuyor.
Hatırlanacağı üzere sekularizim taraftarlarının dinin insan yaşamından ayrı tutulması gerektiğini savunmalarının bir nedeni, dini, tecrübi ilim ve akılla karşı çıkması ve insanın dünyevi ihtiyaçlarını gözetlememesi yüzünden insanın ilerlemesi yolunda bir engel oluşturduğunu iddia etmeleriydi. Ancak geçen bölümlerde İslam dininin Batı’da kilisenin propagandasını yaptığı hristiyanlıktan çok daha farklı olduğunu gösterdik. Bu farklılık yüzünden sekularizm hiç bir zaman müslüman toplumlarla Batı toplumu kadar ikbal görmedi. Gerçi bazı müslüman düşünürler sekularizmin havarisi oldu ve bu düşünceyi savunmaya başladı, fakat müslüman düşünürlerin büyük bir bölümü sekularizmin İslam’da mana bulamadığını belirtti.
Öte yandan sıradan insanlar da güncel yaşamlarında dini dünyevi yaşamlarının başına yerleştirdi, nitekim bir çok Batılı sosyolog da bu konuyu itiraf etmek zorunda kaldı.
Şimdi sohbetimizin devamında sekularizmi dünyanın en muteber dini kitabı olan Kur'an'ı Kerim açısından irdelemek istiyoruz. Burada Kur'an'ı Kerim’den müslümanların değil de dünyanın en mutuber dini kitabı olarak söz ettik. Bunun sebebini sohbetimizin ilk bölümlerinde detaylı bir şekilde anlatmıştı. kısacası tarihçilerin ve edebiyat uzmanlarının da itiraf ettiği üzere kuran beşerin yazdığı bir kitap değil, ilahi bir kelamdır ve son ilahi peygamber hz. Muhammed’e –s– vahiy olmuştur ve vahiy süreci başladığı ilk anlardan itibaren ve o hazretin en çok güvenliği kişilerce ve Resulullah’ın –s– gözetiminde yazılmıştır. Yine tarihi araştırmalar, bu kitap Allah Resulü –s– döneminde yazıldığı gibi ve hiç bir tahrifata uğramaksızın günümüze dek bize ulaştığını gösteriyor. Bunun sebeplerine gelince, İslam Peygamberi’nin –s– yaşadığı dönemden günümüze dek binlerce Kur'an'ı Kerim hafızının bu kitabı ezberlemesi ve ayrıca müslümanların insanların yaşam programı olarak bu semavi kitaba sürekli baş vurması ve yine bu kitabı dini ve kültürel mirası olarak büyük bir titizlikle korumasıdır. Oysa İncil’in en muteber nushaları Hz. İsa’dan yıylar sonra ve o hazretin havarileri tarafından yazılmıştır ve sadece Hz. İsa’nın yaşadığı dönemden tarihi olayları nakletmektedir. Yine İncil’in bir çok nushası birbiriyle çelişki arz etmektedir. Oysa son 14 asır boyunca tek bir Kur'an'ı Kerim asırlar boyunca müslümanların arasında elden ele günümüze dek ulaşmış ve çeşitli mezheplerin inandığı Kur'an'ı Kerim aynı olmuştur. Buna göre Kur'an'ı Kerim dünyanın en muteber dini kitabıdır.
Şimdi gelin sekularizmin Kur'an'ı Kerim açısından kabul edilen bir düşünce olup olmadığını gözden geçirelim.
Kur'an'ı Kerim’in insan meselesine bakış biçimi çok önemli bir konudur ve bizlere sekularizmi Kur'anî öğretilerin kriterlerine göre irdelemekte yardımcı olur. Önce Kur'an'ı Kerim’in insan hakkında bazı görüşlerini gözden geçirelim. İslam dini, Ademoğullarının tümünü ilk günahta ortak bilen hristiyanlığın aksine insana saygı gösterir ve insanı ebedi günahkar saymaz ve tüm beşeri kuşakların o ezeli günahın yükünü boyutlarında taşımaları gerektiğine inanmaz, bilakis insanı eşrefi mahlukat bilir ve ilahi halifelik makamına layık görür.
Kur'an'ı Kerim şöyle buyurur:
Rabbin meleklere demişti ki: Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım. Onu tamamlayıp, içine de ruhumdan üfürdüğüm zaman, derhal ona secdeye kapanın!
Kur'an'ı Kerim ayetlerine göre yüce Allah Hz. Adem’in –s– itaatsizliğini bağışladı ve tevbesini kabul etti. Kur'an'ı Kerim şöyle buyuruyor:
Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhameti bol olandır.
Kur'an'ı Kerim bir başka yerdede de hiç kimse başkasının günahından sorumlu ollmadığını buyuruyor. Allah teala insana saygı göstererek şöyle buyurur: Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık
Tüm bu anlatılanlardan anlaşıldığı üzere Kur'an'ı Kerim’in mükemmel insan olarak tanımladığı insan, pak ve ilahi bir mahluktur. İnsanın içinde hiç bir kötülük yoktur. İnsandan böyle bir tanım onun akıl ve duyguları ile çelişki arz etmez. Bu nokta, Kur'an'ı Kerim ve bilinen İncillerin arasında en temel farklılıklardan biridir. Çünkü İncil insanı ezeli bir günahkar olarak tanımlar, ki bu da insan fıtratına aykırıdır.
Kur'an'ı Kerim açısından insan ilahlık iddiasında bulunamaz. Kur'an'ı Kerim’de yer yer İslam Peygamberi’nden –s– Allah’ın kullarından bir kul şeklinde söz eder. Kur'an'ı Kerim Hz. Muhammed’e –s– hitaben şöyle buyurur:
De ki: Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana ilâhınızın bir tek İlâh olduğu vahy olunuyor. Artık O'na yönelin, O'ndan mağfiret dileyin. Ortak koşanların vay haline!
Buna göre İslam Peygamberi –s– de aslında başka insanlar gibi bir mahluktur ve sırf iyi amelleri ve Allah’a kulluğu yüzünden peygamberlik makamına layık görülmüştür ve buna göre Allah teala tarafından başka insanları da hidayete erdirmekle görevlendirilmiştir. Bu konu insan için makul ve anlaşılır bir durumdur. Ancak kilisenin teslis ve Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğu iddiası kilise öğretilerinin insan aklı ile çeliştiği noktalardan biridir ve insanın dinden uzaklaşmasına zemin oluşturur.
Hristiyanlık inancı imanı düşüncenin alternatifi yaptı ve dini de “hayret” olarak mana etti ve böylece dinin marifet boyutlarını yok ederek dinin marjinalleşmesine sebep oldu. Ancak bunun tam karşı noktasında İslam dini, iman ancak fikir ve akıl üzerinden gerçekleşebileceğini ilan etti. Bu yüzden İslam dinine göre dinde hiç bir zorlama söz konusu olamaz, çünkü sapkınlık yolu ile kurtuluş yolu bellidir. Bu yüzden insan kendi düşüncesine ve fikrine göre bu iki yoldan birini seçmesi gerekir. Dolaysıyla İslam dininde hiç kir konuda düşünmek için kırmızı çizgi yoktur. İslam açısından insan her şey hakkında sormakta serbesttir. Çünkü İslam dininde akılcılığın yüce bir konumu vardır. Buna göre sekularların dine karşı kullandığı silahlardan biri olan dini maarifin akılcı olmadığı iddiasına Kur'an'ı Kerim’de yer yoktur ve İslam öğretileri sırlar temeline dayanarak gündeme gelmemiştir.
Kur'an'ı Kerim şöyle buyurur:
De ki: Allah'ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.
Kur'an'ı Kerim bir başka yerde yine şöyle buyurur:
Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.
Tüm ilahi peygamberlerin yaşam öyküsü ve siyeri ve yine masum imamların –s– yaşamı bu insanların maddi ve dünyevi işlere duyarsız kalmadığını gösterir.
İslam dininde çok has durumlarda servet, evlat ve makam tenkit edilmiştir, fakat Kur'an'ı Kerim öğretilerine dikkatle bakıldığında bu tür tenkitleri daha yüce ve daha değerli hedefler uğruna yapıldığı anlaşılır. Hiç bir müslüman insan ahiret için fani dünya yaşamından el çekmesi gerektiğini ve ruhunun hürriyeti için cisminin yaşamını heba etmesi gerektiğini düşünmez. Yine hiç bir müslüman İslam dini onlara cennete gidebilmek için dünyevi yaşamlarında zulümlere katlanmalarını emrettiğini düşünmez. Sonuçta eğer İslam dini sırf uhrevi yaşamı gözetleyip dünyevi yaşamdan söz etmemiş olsaydı, belki sekular düşünceye mahal bırakmış olabilirdi. Fakat Kur'an'ı Kerim türlü yollardan sekular düşünceyi batıl ilan ediyor.015