Eylül 05, 2016 17:31 Europe/Istanbul
  • Mina'da Facia

İslam dini son ve en mükemmel semavi din olarak insanın yüce Allah katına yakınlaşması ve manevi kemale ermesi için çeşitli ibadetleri belirlemiştir.

Bu ibadetlerin her biri kendine özgü adabı ve ayrıca özellikleri söz konusudur ve buna göre etkilerini ve cazibelerini arttırmaktadır.

İslam dininde ibadetlerin arasında muazzam ve muhteşam Hac farizesinin eşsiz konumu vardır. Yüce Allah Al-i İmran suresinin 97. Ayetinde Hac ibadetini müslümanlar için şu şekilde farz kılmıştır:

Orada apaçık nişâneler, (ayrıca) İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.

Dolaysıyla kimin Hac ibadetini yerine getirmeye gücü yetiyorsa, yaşamı boyunca en az bir kez bu büyük farizeyi yerine getirmesi ve böylece kendini yetiştirme ve ruhi açıdan kemale erme yönünde önemli bir adım atması gerekir. Çünkü nice insanlar manevi Hac ziyareti ile beraber muazzam bir değişim yaşamış ve yaşam yönleri tamamen değişmiştir.

Ancak Hac farizesinde ibadet merasimlerinin de ilginç özellikleri söz konusudur ki bu özelliklerin en önemlisi, Hac farizesinin toplu halde yerine getirilmesidir. Bu etkinlikte dünyanın çeşitli bölgelerinden milyonlarca insan bir araya gelir ve aynı amelleri yerine getirir.

Hac farizesinin bir başka özelliği Mescid-i Haram, Arafat, Maş’er ve Mina gibi kutsal mekanlarda yerine getirilmesidir. Bu ibadetin üçüncü özelliği de her yıl Zilhicce ayında ve belli günlerde düzenlenmesidir. Böylece yüce Allah dünyanın çeşitli ülkelerinde ve farklı milliyetlerinden insanların belli bir zamanda kutsal Mekke kentinde ve çevresindeki diğer mukaddes mekanlarda toplanarak belli ibadetleri ve merasimleri birlikte eda etmelerini mukadder buyurmuştur.

Ancak Al-i İmran suresinin 97. Ayetinden ve çeşitli hadislerden de anlaşıldığı üzere Hac farizesi bütün müslümanlara vacip değildir ve ancak bu ibadet için gerekli olan şartlara ve mali güce sahip olan insanlar bu farizeyi yerine getirmeleri gerekir.

İslam alimleri ve fakihleri ise Hac ibadetini yerine getirmek isteyenlerin sahip olmaları gereken şartlar için bir kaç konuya temas etmektedir. Örneğin Hac farizesini yerine getirmek isteyen insanın fiziksel gücü yeterli olması gerekir, gerçi bu güçten yoksun olan insan başkasını kendisine vekaleten Hac ziyaretine gönderebilir. Mali güç, Hac farizesini yerine getirmek için ikinci şarttır. Yani Hac farizesini yerine getirmek isteyen insan hem Hac ziyareti için gerekli olan mali güce sahip olmalı ve hem Hac sırasında ailesinin masraflarını da karşılamış olmalıdır.

Ancak Hac farizesi için gündeme getirilen en önemli şartlardan biri, güvenlik meselesidir, şöyle ki hacı adayı Hac farizesini yerine getirmek için gereken güvenlik ve huzurdan yararlanabilmelidir.

Geçmişte güvenlikten maksat daha çok Mekke’ye yolculuk sırasında yolların güvenli olup olmadığı sorunuydu, çünkü eskiden bu seyahat binek hayvanlarla yapılırdı ve bazen de eşkiyalar ve hırsızlar hacıların canını ve malını tehdit ederdi. Ancak günümüzde bu tehlike hemen hemen yoktur ve bu yüzden bugün Hac farizesinin güvenliğinden maksat, hacıların Mekke ve Medine’de ve çevrelerindeki kutsal mekanlarda güvende olmalarıdır.

Gerçi İslam dininde cemaat ve Cuma namazı gibi toplu ibadetler vardır, fakat büyük Hac merasimi, İslam dininin en büyük ve en ihtişamlı toplu ibadetidir. Kuşkusuz yüz binlerce hacının belli bir zamanda ve belli bir mekanda bir araya gelip Hac farizesinden manevi feyz alabilmeleri için can güvenliği kesin şarttır. Bu güvenliği ise hacılarla ev sahipliği yapan suudi Arabistan devletinin sorumluluğundadır, nitekim Suud hanedanı kendini haremeyni şerifeynin hademesi olduğunu da iddia etmektedir.

 

Ama maalesef Suud hanedanı Hicaz topraklarına egemen olduğu yıllarda bu hanedan hacılar için gerekli olan ideal güvenliği temin etmekte başarılı olamamıştır. Suud hanedanı petrol dolarlarını kullanarak Mekke ve Medine’de haremeyni şerifeyni ve çevrelerini genişletmiştir, gerçi bunu yaparken bu iki kentin bir çok önemli ve değerli İslamî tarihi binalarını ve mekanlarını da tahrip ettiği bilinmektedir. Fakat buna karşın Suud hanedanı hacıların can güvenliğini temin etmekte asla başarılı olamadığı anlaşılmıştır. Oysa günümüzde bilim ve teknoloji imkanlarından ve özellikle iletişim cihazlarından yararlanmak sureti ile güvenlik güçlerinin yeni yöntemlerle acı olayları önleyebilir veya en azından muhtemel hasarları asgarı seviyeye düşürebilir. Fakat ne var ki son yıllarda Hac sırasında yaşanan bir çok acı olay ve facia, Suud hanedanının hacıların can güvenliğini temin etmekte yeterli liyakat ve kifayetten yoksun olduğunu ortaya koymuştur.015