Hidayet hadisi - 46
İnsanların büyük değer ve önem arz eden ahlaki özelliklerinden biri emanettarlıktır.
Emanet sözcük anlamıyla dürüstlük ve doğruluk demektir ve ihanetin karşıtıdır. Terim olarak emanet, bir malı veya bir şeyi birine bırakmak ve korunmasını istemektir.
Bugünkü sohbetimizi İslami hadis ve rivayetlerde emanet ve emanettarlığa ayırdık.
Aslında ne zaman emanettarlıktan söz açılırsa, insanların büyük bir kısmı mali konulardan söz edildiğini düşünür. Oysa emanettarlık meselesi ayetlerde ve rivayetlerde de belirtildiği üzere çeşitli boyutları ve kapsam alanları söz konusudur. Örneğin yüce Allah’ın insanlara sunduğu nimetler ve yine gönüllere yerleştirdiği marifet edinme yeteneği de emanet mısdaklarından sayılır.
İmam Sadık –s– ve İmam Bagır’dan –s– şöyle buyurdukları nakledilir: Allah’ın emanetleri, emir ettikleri ve men ettikleridir ve Allah’ın kullarının emanetleri de birbirine bıraktıkları emanetlerdir.
Gerçekte İslam dinine göre emanetler maddi konulardan başka dini görevler, Allah’a itaat, ibadet, insanların haklarına uymak ve müslümanların diğer görevleri gibi manevi durumları da kapsar.
Rivayetlere göre namaz vakti geldiğinde İmam Ali’nin –s– yüzünün rengi değişir ve ruh hali başka türlü olur ve şöyle buyururdu: Namaz vakti geldi, şimdi ilahi emaneti iade etme zamanıdır.
İlahi ayet ve rivayetlerden anlaşıldığı üzere en büyük ilahi emanet, yüce Allah’ın insanlara sunduğu iradeye göre onlar için belirlediği görev ve yükümlülüktür. Nitekim Ahzab suresinin 72. ayetinde şöyle okumaktayız:
Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi.
Emanetin en önemli mısdaklarından biri ise imandır. Çünkü kim iman iddiasında bulunuyorsa, gerçekte bir emanetin yükünü üstlenmiş ve ilahi tealime uyarak bu yükü gitmesi gereken yere kadar götürmeye çalışmaktadır. İmam Ali –s– bu konuda şöyle buyurur: Emanettar olmayan kimsenin imanı yoktur.
İmam Sadık –s– da emanettarlığı bireyin manevi kişiliğini değerlendirmek için uygun bir kriter olduğunu belirterek şöyle buyurur:
Müslümanlık ve insanın iman kriteri ne namaz ve ne rukü ve ne secde, asıl sadakatı ve emanettarlığıdır. İnsanın dürüstlüğüne ve emanettarlığına bak, o zaman emanettar olup olmadığını anlarsın.
İslam Peygamberi –s– insanlara sunulan ilim ve bilimin de ilahi emanetlerden olduğunu belirterek şöyle buyurur:
İlim, Allah yeryüzündeki emanetidir ve bilim adamları da onun eminleri sayılır. O zaman kim sahip olduğu ilmine amel ederse, emanetin hakkını eda etmiş olur ve kim ki sahip olduğu ilmine amel etmezse, adı hainler defterine yazılır.
İnsanlara sunulan bir başka ilahi emanet ise canıdır. İmam Ali –s– bu konuda şöyle buyurur: Ey yüce Rabbim, canımı bedenimden geri aldığın en değerli nimet yap ve onu benden geri aldığın ilk emanet eyle.
Dolayısıyla insanın canı en önemli ilahi emanetlerden biridir ve bu yüzden Allah rızası uğruna kullanılmalıdır. Eğer bu ilahi emaneti taşırken günah işlenirse gerçekte ilahi emanete ihanet etmiş oluruz.
İnsanların arasında en çok bilinen emanetler, insanın malı ve eşyalarıdır. Eğer bir insan bir başka insana güvenir ve malını ona emanet ederse, emaneti teslim alan kimse o malı korumak ve gerektiği vakit sahibine iade etmekle yükümlü olur.
İslam Peygamberi –s– Mekke kentini fethettiğinde, Kabe’nin sorumlusu Osman Bin Talha’yı çağırdı ve Kabe’nin anahtarını ondan aldı, çünkü Kabe’nin içini putlardan temizlemek istiyordu. Allah Resulü’nün –s– bu amelinin ardından amcası Abbas Resulullah efendimizden –s– Kabe’nin anahtarını veya bir başka ifade ile Arapların arasında önemli bir mevki olan Kabe’nin sorumluluğunu kendisine vermesini istedi. Ancak Allah Resulü –s– bu talebi kabul etmedi ve anahtarı tekrar Osman Bin Talha’ya teslim etti ve şu ayeti okudu:
Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.
Emaneti iyi koruma ve zamanı geldiğinde sahibine iade etmenin önemi konusunda İmam Ali Bin Hüseyin –s– şöyle buyurur: Herkes emaneti eda etmekle yükümlüdür. Muhammed’i –s– haklı olarak peygamber seçen Allah’a and olsun, eğer Hüseyin bin Ali’nin katili, babamı şehit ettiği kılıcını bana emanet ederse, ne zaman isterse onu iade ederim.
İslam dininde emanetin bir başka mısdakı, insanların sırrını korumaktır. Yani hiç kimse sözün sahibinin izni olmaksızın o sözü ifşa edemez.
İmam Sadık –s– şöyle buyurur: Meclisler emanettir. Sözü gizli kalmasını isteyen kimsenin sözünü başkalarına anlatmak caiz değildir ve ancak sözün sahibinin izniyle nakledilebilir.015