Ekim 07, 2016 17:35 Europe/Istanbul

İmam Hüseyin –as- döneminde dini değerlerden sapmalar, her kes tarafından fesat ve sapıklığı ile bilinen Yezid gibi birinin müslümanlar halifesi olacak kadar arttı.

Tabi ki Muaviye de zalim ve fasıktı, fakat görünüşünü koruyordu, ama Yezid görnüşünü de korumuyordu! Bu şartlarda Yezid ilk biati İmam Hüseyin’den –as- almakta ısrar ediyordu. Zira İmam Hüseyin’in –as- İslami ümmet arasındaki konumunu çok iyi biliyordu.

İnsanın en güzel sıfatlarından biri iyilik yapmak ve ihsan etmektir. Kur'an Kerim kültüründe infak, ihsan ve yardım etmek, mazlumlar ve mahrumlara destek olmak, hizmet mısdaklarıdır. İmam Hüseyin –as- tıpkı mutahhar atalası gibi ihsan ve cömertliğin mısdakıydi. Hiç bir zaman muhtaçların elini geri çevirmez, onların sorunlarını bertaraf etmek içim mallarından infak etmekten kaçınmaz, yardım isteynin haysiyetini korur ve ihtiyaçlarını en iyi şekilde giderirdi.

Günün birinde adamın biri İmam Hüseyin’n –as- yanına gelerek ihtiyacını açıklar fakat İmam ona şöyle buyurur: Ey kardeş! İsteğini açıkça belirtmeyerek haysiyetini koru, isteğini yazılı olarak ver ve ben de öyle davranırım ki senin rızan ve sevincine sebep olsun, inşallah!

Adam isteğini yazılı olarak sunar ve İmam da onun isteğinin iki katını ona verir.

İmam Hüseyin –as- yoksullara yardım ederken, onların haysiyetinin korunması için gereken özeni gösterir ve şöyle buyururdu: İşte en cömert insan, hiç bir umudu olmayan insanlara yardım edendir.

Tarihin de belirttiği gibi Aşura gününde İmam Hüseyin’in –as- sırtında, o savaştan olmayan eski yara izleri görüldü. İmam Zeyn-ül Abidin –as- sebebini sorunca İmam şöyle buyurdu: Bunlar geceler, yetim ve yoksuların evine taşıdığım yüklerin izleridir.

Hüseyin bin Ali –as- döneminin en cömert adamlarından biriydi ve masum ehlibeytten –as- başkası kimse onunla kıyaslanamazdı. İmam Hüseyin’in kerem ve cömertliği tıpkı resul ekrem -saa- ve diğer ehlibeyt gibi kendine has özellikler ve güzelliklere sahipti, bu da İmam’ın ruhunun yüceliğinden kaynaklandığı anlaşılırdı. İmam Hüseyin –as- yoksullara bağışta bulunurken, hayalı olması ise o hazretin en bariz özelliklerindendi. Genelde insanlar, yoksullara yardım etmekten çekinir veya hatta bağışta bulunurken onları kendilerinden uzaklaştırmaya çalışırlar; fakat İmam Hüseyin –as- yoksulları görünce kalbi sıkışacak kadar üzülür, onların ihtiyaçlarını giderirken bizzat kendisi mahçup oıurdu. Bazen bağışlarını kapının arkasından ve en saygın bir şekilde hatta özür dileyerek yapardı, böylece muhtaç adamın utanmasını engellerdi. Eğer sorunu olan biri o hazrete dilekçe yazıp isteğini söyleseydi, o hazret adamı hiç bekletmeden ihtiyacının giderileceğini söyler ve etrafındakilere: “Allah, ben mektubu okurken o adamın benim karşımda durmasından beni sorgulayacak” diye buyururdu.

Evet! Hüseyin –as- onu tanıyıp hayran kalmayacak biri  değildir.

Resulullah’ın -saa- rıhleti ardından İslam dünyasında iki sapma meydana geldi. İlkin imamet ve hilafette yaşanan sapma, diğeri ise İslami değerlerdeki değişiklikti ki kendini zamanla gösterdi. İmam Hüseyin –as- döneminde dini değerlerden sapmalar, her kes tarafından fesat ve sapıklığı ile bilinen Yezid gibi birinin Müslümanlar halifesi olacak kadar arttı. Tabi ki Muaviye de zalim ve fasıktı, fakat görünüşünü koruyordu, ama Yezid görüşünü de korumuyordu! Bu şartlarda Yezid ilk biati İmam Hüseyin’den –as- almakta ısrar ediyordu. Zira İmam Hüseyin’in –as- İslami ümmet arasındaki konumunu çok iyi biliyordu.

İmam Hüseyin –as- Medine valisi tarafından biat isteğini alınca, gece vakti Medine’den çıktı. Zira kalırsa biat etmesi gerektiğini, biat etmediği takdirde de hiç bir etkisi olmadan öldürüleceğini çok iyi bilirdi. Bu yüzden İmam Mekke’ye doğru hareket etti. Mekke’de de kendine suikast planından haberdar olunca, hac farizesini yarım bırakarak haccını umreye çevirdi ve Kufe kentine doğru yola koyuldu. Zira Mekke’de kalmanın ölümle sonuçlanacağını anlamıştı. Öyle bir ölüm ki hem Beytullah’ın haremini zedeler ve hem de İslam’ın kaderinde hiç bir etkisi olmayacaktı.

Burada bir noktaya değinmek gerekir, İmam Hüseyin’in aşkını akla tercih ettiğini iddia edenlerin biraz daha düşünmeleri gerekir zira İmam –as- adım adım programlanmış bir şekilde hareket etti. İmam ve toplumun lideri olan Hüseyin –as- bir an bile kaybetmeden, gereken ve yeteri ahlak ve sağlıklı inanca sahip, İslami düşüncenin güçlenmesine vesile olacak herkesi, hareketinin başından beri Aşura gününe kadar her fırsatta kendine ve kıyamının hedefine davet ediyordu.  İmam bazen direkt insanların çadırına gidip onları davet ederken bazen de Zuhair gibi elçiler gönderip onları kendi çadırına davet edip onlarla hedefi hakkında aydınlatırdı.

İmam Hüseyin'in –as- mantıklı sözleri ve hareketleri Kerbela beldesinde de devam etti. İmam –as- Ömer Saad ile müzakere edip, Yezid ordusuna konuşma yaptı. İmam –as- hatta şehadet  ve savaştan başka çarenin olmadığını hissettiği zaman da yine mantık ve akılcılığı bir an bile olsun bırakmadı. Yaklaşık 70 kişinden oluşan bir grupla on binlerden oluşan bir orduya karşı Aşura günü sabahtan ikindi saatlerine kadar direnmesi de İmam'ın tedbir ve yöneticiliğini gösteriyor. Herkes bu kadar kısıtlı sayının binlerin karşısında direnemeyeceğini, bu yüzden sabahın erken saatlerinden tümünün şehit olabileceğini tahmin ederken, bu küçük ordu İmam'ın komutanlığı ve yönetimi ile direnebildi; üstelik İmam'ın –as- ve sadık yarenlerinin şehadetinden kısa bir süre sonra Ümmeye oğullarının hükümet temellerini içten sarsmayı da başaracak şekilde etki yaptı.

Zuhair ibn al Qain, kendi kavmi arasında saygın ve şerif biriydi. Cesur ve güçlü bir savaşçı olarak kabilesi ile beraber Kufe'de yaşıyordu. İmam Hüseyin'in –as- Mekke'de bulunduğu süre, Zuhair de yakınları ve kervanı ile beraber Mekke'de hac farizesini yerine getiriyordu. İmam'ın haccı yarım bırakıp Kufe'ye doğru yola çıktığını duyunca, onunla karşılaşmaktan panik oldu. Zira Muaviye tarafından yürütülen karalama kampanyaları sayesinde, yanlışlıkla İmam Ali'nin –as- 3. halife Osman'ın öldürülmesinde parmağı olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden İmam Ali –as- ve evlatlarına ilgisizdi.

İmam'ın kervanı nerede dursaydı, Zuhair orada durmaktan kaçınırdı, fakat bir kez Zuhair'in kervanı istemeden ve kazara İmam –as- kervanının bulunduğu bir noktada konakladı. Zuhair ve  beraberindekiler yemek yerken adamın birinin onlara yaklaştığını gördü. Adam Zuhair'e yaklaştı ve şöyle dedi:Ey Zuhair ibn  Qain! Êba Abdullah el-Hüseyin beni sana gönderdi  ve yanına gitmeni söylememi istedi.

Her tarafı sessizlik sardı. Her kes elindeki lokmayı yere bıraktı. Böyle olunca Zuhair'in eşi Dolhom ayağa kalktı ve şöyle dedi: Subhanallah! Resulullah'ın -saa- evladı seni çağırıyor ve sen gitmekte oyalanıyorsun!? Neden yanına gitmiyor ve sözlerini dinlemiyorsun?

Eşinin cesurca sözlerinden etkilenen Zuhair kendine gelerek İmam'ın –as- çadırlarına doğru yola koyuldu. Kısa bir süre sonra Zuhair mutlu ve yüzü heyecandan kızarmış bir şekilde geri döndü. İmam Hüseyin –as- ile görüşmek, onu tüm varlığı ve hayatından vazgeçecek kadar heyecanlandırmıştı. Çadırları söküp İmam'ın kampına taşınmasını emrederek eşine hitaben: "Ey kadın! Şimdi seni boşadım, istediğin yere gitmekte özgür ve serbestsin, zira benim için sorun yaşamanı istemiyorum" dedi ve beraberindekilere de " kim isterse benimle gelebilir. Bu, sizinle son görüşmemdir" dedi ve İmam Hüseyin'e –as- katıldı.,

İmam Kufe yolunda Yezid'in zülümlerinden söz ederken Zuhair yerinden kalktı ve Allah'a şükretmenin ardından İmam'a hitaben şöyle dedi: Ey Resulullah'ın -saa- evladı, sözlerini duydum… Allah'a yemin ederim ki eğer dünya bize kalacak olsaydı ve bu dünyadan ayrılma sana yardım etmek anlamında olsaydı, ben yine sizlerle beraber olmayı seçerdim.

Aşura gecesinde de İmam Hüseyin –as- yarenlerine " Gidin, zira bunların savaşı sadece benimledir" dediğinde, Zuhair yerinden kalktı ve şöyle dedi:

Allah'a yemin olsun, sizden ve ehlibeyt gençlerinden tehlikenin uzak kalması için ölmek, tekrar canlanıp bin kere daha öldürülüp canlanmak istiyorum.

Savaş sırasında da Zuhair eşsiz bir cesaret ve yiğitlikle savaş meydana indi, düşmana saldırarak onlara meydan okuyarak "Ben Zuhair,  Qain'in oğluyum ve kılıcımla sizleri Hüseyin'den –as- uzaklaştıracağım. Hüseyin Resulullah'ın iki torunundan biridir, iyilik ve takvanın ziyneti olan bir hanedandan; ve şimdi o, nübüvvetin iki kuşağının pak elçisidir. Ben sizi öldürüyorum ve bunu ayıp bilmiyorum" Dedi.

Sonra İmam'a –as- döndü ve şöyle dedi: Canım sana feda olsun ki hidayet buldu ve hidayet oldu. Bugün ceddin, Resulullah'ı ziyaret edeceğim, ağabeyin Hasan'ı ve baban Murteza Ali'yi…

Zuhair emsalsiz bir yiğitlik örneği olarak düşman ordusu ile şehit olana kadar savaştı./015