İmam Hüseyin –as- mektebinde 6
Gerçi İmam Hüseyin –as- kendi ve ehlibeytinin kaderine vakıftı, fakat Allah'ın dinini korumayı kendi canından daha önemli ve üstün biliyordu.
Emeviler hükümeti döneminde sapmalar öyle bir yere varmıştı ki eğer o hazret kıyam etmeseydi, İslam önceki halifelerin getirdiği bir sürü bidatlar, karalamalar ve sapmalar altında gömülür ve geride hiçbir izi kalmazdı. Öyle ise İmam kendi şahadetini bile bile İslam'ım korunması için kıyam etti.İnsanlık tarihinde bir çok savaş yaşanmıştır. Onların arasında hak ve adaleti savunma hedefi ile gerçekleşen savaşlar az değil. Bir çok hak talep insan, adaletin sağlanması ve hatta ilahi hedefleri uğuruna kendi ve yakınlarının canını feda etmiştir. Hiç şüphesiz hak yolunda afım atan ve direnen her kez Yüce Allah nezdinde ödüllendirilmekte. Fakat bazılarından tarihte bir isim bile geriye kalmamıştır ve bazıları da sadece insanlık belliğinde iyilikle hatırlanmakta.
Mutahhar insanların hak talep kıyamları arasında sadece İmam Hüseyin'in –as- kıyamı 1400 yıl aradan sonra bile milyonlarca ehlibeyt aşığı onu hatırlayıp, onun için yas tutuyor ve ağıtlar yakıyor. Bu öyle bir kıyam ki şiar ve değerleri her zaman büyük gelişmelerin kaynağı olmuştur. Din büyükleri ve önderleri bu kalıcılığın sırrını, İmam Hüseyin –as- ve yarenlerinin ihlasi olarak biliyor. Zira Yüce Allah nezdinde sadece Allah rızası için yapılanlar, değerlidir.
Kur'an Kerim'de tüm ilahi görevler bir şekilde ihlas ve Allah'a yakınlıkla şartlandırılmıştır. Nitekim Yüce Allah cihad konusunda şöyle buyuruyor: "Allah yolunda cihad edenler" ve şahadet konusunda " Allah yolunda şehit olanlar" ayrıca infak hakkında "Allah yolunda mallarından infak edenler" diye buyuruyor. Kur'an Kerim ayrıca ehlibeyt –as- hakkında İnsan suresinin 8-9 ayetlerinde şöyle buyuruyor: Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) “Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.”
İmam Hüseyin –as- kıyamının en bariz özelliği, hareketinin Allah ve Allah dini için hiçbir şüpheye yer verilmeden ihlasla yapılmasıdır. Nitekim Kur'an Kerim Enfal suresinin 47. ayetinde şöyle buyuruyor: Ve siz, diyarlarından (yurtlarından) kibirle (gururla, çalımla) ve insanlara gösteriş yaparak çıkan kimseler ve Allah’ın yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. Ve Allah, yaptığımız şeyleri (ilmiyle, hakimiyetiyle, hükmüyle) kuşatandır.
Bu ihlaslı kıyamda muhlis insanlar İmam Hüseyin'e –as- yardım ettiler, fakat Allah rızasından başka hedefleri olanlar ise nur kervanına katılmayıp yol ortasında İmam'dan –as- ayrıldılar. Fakat Allah rızasından ve hoşnutluğundan başka bir şey düşünmeyen İmam Hüseyin –as- ve yarenleri, Aşura kıyamının kalıcı olmasını sağladılar. Aşura kıyamı zaman sürecinde eskimemekle kalmayıp, unutulmazken, her geçen gün çekiciliğini koruyop, daha da kalıcılaştı. Bu da ihlasın bereketi nedeni iledir zira yaratılış düzeninde ihlaslı amel asla yok olmaz.
Savaş meydanına inen ve düşman karşısında duran her kes, kendi zaferi ve düşmanın yenilmesi hedefindedir. Tabi ki İmam Hüseyin –as- da bu kaideden müstesna değildi. Fakat acaba İmam Hüseyin –as- mevcut zaman ve mekan şartlarında savaşın galip tarafı olabilir miydi? Eğer değildi, peki neden savaş meydanına indi?
Bu soruların cevabında, İslam'da zaferin ilahi görevi yerine getirmek ve şer'i sorumluluğu yerine getirmenin zafer sayıldığını söylemeliyiz. Bazen şartlar, insanı hedefe ulaşmak için her yola başvurmasına sebep oluyor, hatta ölümü ile sonuçlanacak olsa bile. Asr-ı saadet döneminde Bedir, Hayber, AHzap vb. savaş meydanlarında ilahi emirler ve İslami savunmak için savaşan mücahitler, bu savaşlarda adeta yarışır gibi gönüllü olmak ve savaşmanın, şahadetle sonuçlanacağını biliyorlardı. Fakat dinin savunulması ve korunması için başka çare olmadığından, dönüşü olmayan bir yola ayak basıyorlardı.
Bir çok rivayette insanın canı tehlikedeyken, malını siper etmesi ve canını koruması gerektiği belirtiliyor. Fakat İslam dini tehlikede ise bu sefer canı, dine kalkan etmek gerekir. Zira dinin korunması için her türlü fedakarlık caizdir ve İmam Hüseyin –as- da aynen böyle yaptı.
Gerçi İmam Hüseyin –as- kendi ve ehlibeytinin kaderine vakıftı, fakat Allah'ın dinini korumayı kendi canından daha önemli ve üstün biliyordu. Emeviler hükümeti döneminde sapmalar öyle bir yere varmıştı ki eğer o hazret kıyam etmeseydi, İslam önceki halifelerin getirdiği bir sürü bidatlar, karalamalar ve sapmalar altında gömülür ve geride hiçbir izi kalmazdı. Nitekim önceki dinler de benzer yıkıntıların altında kaldı ve onlardan geriye doğru bir iz kalmadı. Öyle ise İmam kendi şahadetini bile bile İslam'ım korunması için kıyam etti.
Böylece bu kıyam tarih sayfasında kalıcılaştı ve hak yolu ve adalet yanlısı mücahitlere örnek oluşturdu.
Kesin müzik / konu değişiyor /////
İmam Hüseyin –as- Kerbela'ya varınca Resulullah'ın -saa- sahabelerinden ve babası hz. Ali'nin –as- yakın arkadaşlarından Habib bin Mezahir'e bir mektup göndererek, mektup içinde açıkça şöyle yazdı: … Ya Habib! Sen benim Resulullah'a -saa- yakınlığımı bilirsin ve her ketsen daha fazla ve iyi bizi tanıyorsun. Diğer yandan sen bizim sorunumuzu bilir ve gayretlisin. Öyle ise yardımını bizden esirgeme. Atam Resulullah -saa- kıyamette sana minnettar olacaktır.
İmam'ın mektubu Habib'in eline ulaşınca, Ubeydullah Ziyad askerlerin korkusundan hasta numarası yaptı ve kabilesi arasında yaşlandığını mazeret gösterdi. Habib bu şekilde gerçek niyetini gizlemeye ve Ubeydullah'ın tehlikesinden korunmaya çalışıyordu. Nihayet bir gece gizlice Kufe'den ayrıldı ve hizmetçisi ile beraber Kerbela'ya gitti.
Habib bin Mezahir Kerbela'ya varınca İmam Hüseyin'e –as- bağlılığını açıkça sergiledi. İmam yarenlerinin az ve düşmanların çok fazla olduğunu görünce İmam'ın –as- yanına gitti ve şöyle arzetti: Bu yakınlarda Beni Esed kabilesi var. İzin verirseniz onların yanına gider ve yardımınıza davet ederim; belik Allah onları hidayete erdirir.
İmam Hüseyin –as- izin verince Habib acele ile onlara ulaştı ve onları hidayet etmeye ve öğüt vermeye başladı. Sözlerinde : "Sizlere iyilik hediye getirdim; bir liderin kavmi için verebilecek en iyi şeyi. Şimdi sizin yanı başınızda bulunan Hüseyin –as- Emir-ul müminin –as- ve Fatima'nın –sa- evladıdır ve yanındakiler ise bir grup mümin insan; fakat düşman onları öldürmek için kuşatmış. Onu savunmak ve peygamberin hürmetini korumak için size gelip davette bulunuyorum. Allah'a yemin olsun! Eğer ona yaradım ederseniz, Yüce Allah dünya ve ahrette size şeref ve saygınlık kazandıracaktır."dedi.
Aralarından Abdullah bin Beşir ayağa kalktı ve şöyle dedi: Ey Habib, Allah sana ecirler versin! Bize bir insanın en aziz kimsesine vereceği bir iftihar getirdi. Ben senin davetine lebbeyk diyen ilk kişi olacağım…
Böylece diğerleri de ayağa kalkıp, İmam Hüseyin'e –as- katılmak ve ona yardım etmek mahiyetinde benzer konuşmalar yaptılar. Sayıları 70 veya 90'a ulaştı. Onlar Kerbela'ya doğru yola koyulmaya başladılar fakat aralarındaki bir casus olup bitenleri Ömer Saad'a iletti. Ömer Saad da en acımasız sert uşaklarından "Ezreg"i, 500 süvari ile birlikte onlara gönderdi. Satılmış uşaklar o gece onlara ulaştı ve hareketlerini engelledi. Gerçi o anda Beni Esad taifesi İmam'ın –as- yardımına yetişemedi fakat Aşura olayının bitmesi ve ehlibeytin esir alınması ardından kanlı Kerbela çölüne ulaşarak şehitlerin pak naşını toprağa verdi.
Habib bin Mezahir, bu muhlis ve mümin insan düşman karşısında yer aldığında, düşmana coşkulu bir konuşma ile meydan okudu ve ardından yiğitçe savaştı. Habib ve kinci düşman ordusu arasında zor bir savaş başladı fakat beni Temim kabilesinden biri aniden ona saldırdı ve mübarek başına kılıçla vurdu. Bu sırada bir başkası mızrakla ona saldırdı ve onu yere düşürdü. Fakat kalkmaya çalışan Habib'e Hassin bin Temim saldırdı ve mübarek başını keserek onu şehit etti. Bu yaşlı aşığın şehadeti, İmam –as- ve yarenleri için çok ağır ve zordu. Nitekim İmam Hüseyin –as- onun başsız naşı başında şöyle dedi: Kendim ve beni destekleyen yarenlerimin mükafatını Yüce Allah'tan bekliyorum.015