İmam Hüseyin –as- mektebinde 7
İmam Hüseyin'in –as- kıyamı, hakkın ikamesi ve Allah dinini canlandırmak içindi.
İmam Hüseyin'in –as- Aşura gününde kıldığı öğlen namazı, kıyamet gününe kadar tüm Müslümanlara, o hazretin Allah dinini canlandırmak ve namazı ikame etmek için cihat ettiği mesajını verecektir.
Namaz, dinin direğ ve sütünüdür ve namaz olmadan, dinin anlamı yoktur. Nitekim bir çadır da direği olmadan kurulamaz. Aslında insanın tüm amellerinin kabul edilmesi, namazının kabul edilmesine bağlıdır. Namaz sadece İslam dininde değil, diğer dinlerde de özel öneme sahiptir. Bu yüzden tüm dini milletler arasında müvahhid bir kahraman olarak kabul edilen hz. İbrahim –as- eşi Hacer ve oğlu İsmail'i Kâbe yanında kurak ve kavurucu çölde putperestlerin hükümetinden uzak bölgede bırakınca, Kur'an Kerim'in İbrahim suresinin 37. ayeti uyarınca şöyle buyurdu: Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım).
İmam Hüseyin'in –as- kıyamı, hakkın ikamesi ve Allah dinini canlandırmak içindi. İmam Hüseyin'in –as- Aşura gününde kıldığı öğlen namazı, kıyamet gününe kadar tüm Müslümanlara, o hazretin Allah dinini canlandırmak ve namazı ikame etmek için cihat ettiği mesajını verecektir.
İmam Hüseyin –as- Mabud ile raz-u niyaz etmek ve aşk beslemeyi babasından öğrendi. Büyük İslam dini yorumcusu İbn-i Abbas Siffeyn savaşının kıran kırana devam ettiği bir sırada o hazreti başını havaya kaldırıp bir şey beklediğini gördüğünü anlatıyor. Soruyor: Ey Emir-ül müminin, bir şey mi merak ediyorsun? Hz. Ali –as- : Evet, namaz vaktinin gelmesini bekliyorum; diye buyuruyor. İbn-i Abbas "bu hassas zamanda savaştan el çekip namaz kılamayız" değince, İmam Ali –as- anlamlı bir bakışla, " Biz namaz için onlarla savaşıyoruz" diye buyurmuş.
İmam Hüseyin –as- "Asla zillete boyun eğmem" şiarını söylerken, Tasua akşamında, nifak ordusunun İmam'ın çadırlarına saldırıp savaşa hazırlandığı bir sırada cesur ve yiğit kardeşi hz. Abbas'ı onlara gönderdi ve şöyle buyurdu: Elinden geldiği kadar savaşı ertele; ve şöyle devam etti: Bu akşam Allah'ımız için namaz kılmak istiyorum. Allah biliyor ki ben O'nun için namaz kılmayı, kitabını okumayı, fazla dua ve istiğfar etmeyi seviyorum.
Bu cümleler namaz kılmak ve Allah ile raz-u niyaz etmenin insana nasıl bir izzet kazandırıyor ki İmam Hüseyin –as- onun için düşmanla savaşmayı ertelettirmeye çalıştığını gösterir.
Allah nezdinde namazın felsefesi, kulluğu açıklamak, Allah'ın yegane oluşunu itiraf etmek ve O'nun ebedi oluşunu kabul etmek anlamında ve insanın böylece saadete ve kemale ulaşmasıdır. İnsan namaz kılarken Allah'ın huzurundadır ve Allah'ı anmakta; bu durum onu günahtan sakındırır ve onu tüm karanlıklar ve fesatlardan korur.
Diğer ibadetler arasında namaz özel konum ve öneme sahiptir. Hac, oruç, zekat, hums vb diğer dini görevler ve ibadetler, bazı şartlara bağlıdır ki o şartlar gerçekleşmezse insan sorumlu sayılmaz; fakat namazın vacip olması hiç bir durumda yok olmaz. Yolculuk, sağlık ve hastalık, yoksulluk ve zenginlik, savaş ve barış ve diğer tüm şartlarda sadece namazın şekli değişir. Örneğin Yüce Allah insanların halsiz ve hasta olduklarında onların oturarak veya yatarak namaz kılmalarına izin vermiştir, hatta boğulmak üzere olan ve namaz vaktinin geldiğini bilen insan namaz niyeti edip, sadece tekbir getirmekle namazı kabul edilir.
Aşura öğlen namazı, her gönül ehlini hayran bırakacak mahiyette. Havanın çok sıcak oluşu, yoğun susuzluk, düşmanların utanmazlığı, amansız saldırılar ve okların tehlikesi, yarenler ve yakınların şehadet üzüntüsü ve diğer bir çok sebebin hiç biri o tarihi günde bu kutsal görevin yerine getirilmesinde en ufak bir halel getiremedi İmam –as- namazı bırakan ve hafif sayanlara yolu böyle kapatarak namazın önemi ve azametini hatırlattı. Diğe ryandan İmam Hüseyin –as- Aşura gününde kıldığı namazla tüm vicdanları uyandırdı ve hedefinin, dünyevi istekler ve nefsani hevesler değil, din taleplik ve ilahi görevleri yerine getirmek olduğunu göstermiş oldu.
Fakat İmam Hüseyin’in –as- son namazı, özel bir tekbiretul ihram, kıraat, kıyam, rukü, , secde, teşehhüt ve Salamı vardı. Öyle bir namaz ki tebiretul ihramı attan inerken okunur; kıyamı ise yere düşmenin ardından ayaklar üstünde durmak, rukü ise yaralar ve kanamadan dolayı düşüp düşüp kalkarken, gunut ise mübarek hayatının son anlarında en son melekuti duasını fısıldarken : Ey Allah’ım! En yüce konuma sahip olan Allah’ım! Zalimlere gazabın çok yoğun, gücün ise her güçten daha fazladır, hiç bir kuluna muhtaç değilsin, azamette her şeyi kapsar ve isteğine kadirsin... Ey Allah’ım! Biz Resulullah’ın -saa- ehlibeyti ve evlatlarıyız ki bunlar bize hile ile yaklaşıp bize yardım etmekten cazgeçip, hak ve adalet için ayaklanan bizi şehit ettiler.
İmam’ın son secdesi ise nurlu yüzünü Kerbela çölünün kanla boyanmış toprağına koyması, teşehhütü ve selamı ise kanlar içinde olan mübarek vücudundan yüce ruhunun ayrılmasıdır. En sonda da başını namaz secdesinden kaldırması ise, kesilen mübarek başının mızraklara takılması oldu. namazın ardından duaları ve zikirleri de mızraklardaki mübarek başının dudaklarından duyulan Kehf suresini tilavet etmesi idi.
Müzik / konu değişiyor / / / / / / /
Ebu Somame olarak bilinen, en tanınmış Kufe şiilerinden Ömer bin Abdullah, savaşta yiğitlikte bilinirdi. İmam Hüseyin’in –as- elçisi Müslim bin Akil, biat için Kufe’ye gittiğinde, Ebu Somame’yi mali yardımların alınması ve silahların temin edilmesi için görevlendirdi. Ebu Somame halkın Müslim bin Akil’in çevresinden dağılınca kerbele savaşı öncesi Kufe’den ayrıldı ve İmam Hüseyin’in –as- ordusuna katıldı.
Aşura öğlen zamanı Şimr bin Zi'l-Cevşen, İmam’ın çadırlarına yaklaştı ve bir çadırı mızrağı ile yırtınca, İmam’ın yarenleri büyük ve eşsiz bir fedakarlıkla onu defettiler. İmam ordusunun sağ ve soluna saldırmaktan bir sonuca varamayan Yezidiler, İmam’ın yılmaz fakat susuzluktan takatı kalmayan, cesurca direnen ordusuna tekrar önden saldırdılar. O esnada, Aşura’nın Aşura yiğitlerinden Ebu Somame Sa’idi şehitlerin fazlalığı ordusun azlığını görüne İmam’ın yanına giderek şöyle dedi: Canım sana feda olsun! Düşman yaklaşmış ve ömrümden bir şey kalmamış, Allah’ın huzuruna çıktığımda, zamanı gelen öğlen namazımı kılmış olmak istiyorum.
İmam başını gök yüzüne çevirdi ve şöyle buyurdu: Namazı hatırladın, Allah seni namaz kılanlardan kılsın ve zikredenlerden bilsin. Evet! Şimdi namaz vakti gelmiştir!
Şehitler önderi namaz kılmaya karar verdi. Zuhair bin Qays ve Said bin Abdullah İmam ve yarenlerinin önünde durarak, kendilerini gelen oklara ve mızraklara siper ettiler. İmam geri kalan yarenleri ile namazını cemaat olarak kıldı ve selam vererek namazı bitirdi. Namaz bitince, vücuduna isabet eden oklar nedeni ile Said yere yığıldı. Yerde kanlar içinde kıvranan Said: Allah’ım! Ben bunca fedakarlık ve acıya, peygamberinin evladına yrdım için katlandım; dedi. Said daha sonra gözlerini açtı ve İmam’ın onun kanlar içinde kalanbaşını kucakladığını görünce şöyle dedi: Ey resulllah’ın evladı! Sana karşı görevimi yerine getirdim mi?
İmam: Evet! Sen görevini yerine getirdin ve benden önce berrin cennette olacaksın; buyurdu.
Namaz sırasında İmam’ı –as- Said bin Abdullah ile birlikte korumaya çalışan Ömer bin Garze vücuduna aldığı oklar ve mızrak yaralarından ağır bir şekilde yaralanmış, Said ile birlikte yere düştü ve onların son konuşmalarını dinliyordu. O da Said’in cumleleri benzerini İmam ile konuşarak: Acaba ben görevimi yaptım mı? Diye sorunca, İmam da Said’e verdiği cevabı Ömer’e de verdi ve şöyle devam etti: Selamımımı Allah’a ilet ve benim e senin ardından onun huzuruna çıkacaımı haber ver.
Böylece İmam ve yarenleri Aşura kıyamının en hassas anlarını kulluk, tevazü ve itaat içinde namazı cemaat içinde kıldılar.015