Ekim 12, 2016 14:10 Europe/Istanbul

Kuran'i ayetlerde izzet, Allah'a, resulüne -saa- ve müminlere yakışan bir sıfat olarak tanıtılıyor.

İmam Hüseyin –as- ve yarenleri de Kur'an Kerim'in bu öğretisine, konuşmaları ve davranışlarında dikkat ederek, hiçbir zillet ve aşağılanmaya dayanamadılar öyle ki İmam Hüseyin'in –as- " Asla zillete boyun eğmem, هیهات منا الذله " sözü, Aşura kıyamının en asil sloganı haline gelmiştir. Fakat bu izzetli olmanın doruğunda ise İmam Hüseyin'in –as- mazlumiyeti de bariz bir şekilde göze çarpıyor. Öyle ki ziyaret namelerde  şöyle okuyoruz:

"السلام علی الحسین بن علی المظلوم الشهید."

 Selam olsun sana ey Ali'nin oğlu mazlum şehit Hüseyin

İmam Hüseyin'in –as- kıyamı, izzet ve özgürlük kıyamıdır. Fasık hükümranların zillet boyunduruğu Müslümanların boynunda ağırlık yaparken, Hüseyin bu zilleti sadece kendisi değil, Resulullah'ın -saa- ümmetine de yakıştıramadı ve bu süreci düzeltmek ve ıslah etmek için kıyam eti ve şöyle buyurdu:

… zillet ise bizden uzaktır. Ne Allah, ne de Peygamber’i -saa- ve ne de müminler zilleti kabul ederler ve ne de pak ve tahir olan anneler ve izzet-i nefsi olan kimseler alçak kimselerin itaatini kerim kişilerin şahadetine tercih etmeyi reva görürler..

Hatta Aşura gününde zehirli ok İmam'ın –as- göğsüne isabet edip o hazretten ata binmek ve savunma günücünü alıp yere düştüğünde bile izzet-i nefis ve yiğitliği, ona toprakta kala kalmasını engelliyor. Bu yüzden büyük bir zorlukla ayağa kalkıyor ve bu kez kendi ayakları üstünde hakkı savunuyor. Bir süre sonra, aldığı yaralar nedeni ile ayakta kalma takati kalmayınca mecburen savaş meydanının ortasında oturuyor, kuşatma çemberi git gide daralırken hakkı büyük bir cesaretle savunuyor. Yere düştüğü her seferinde bir kez daha büyük zahmetlerle ayağa kalkıyor ki düşman onun yenilgiyi kabul ettiğini dahi düşünmesin, böylece ehlibeytinin çadırlarını savunuyor.

İmam Hüseyin –as- kendisi izzet-i nefis ve özgürlüğün mükemmel bir örneği olmanın yanı sıra her zaman kendi davranış, hareket ve sözleri ile çevresindekileri de bu sıfatlarla süslemeye özen gösterirdi. Hatta küçük çocuklar bile İmam'ın –as- ilgi ve lütfüne mazhar oluyorlardı. O hazret kendi ailesi ve çocukları, yoksullar ve muhtaçlar ve hatta cariyeler ve kullara da izzet ve kerameti sever, davranış ve konuşmalarında onlara saygı gösterir ve izzet ruhunu onlara aşılamaya çalışırdı.

Ehli sünnet'in tanınmış simalarından Abdullah Utbe şöyle anlatıyor: Günün birinde İmam Hüseyin'in –as-huzurundaydım, o hazretin küçük çocuğu içeri girdi. İmam onu çağırdı ve kucakladı, alnını öptü ve şyle buyurdu: Canım sana feda! Nasıl güzel ve hoş kokulusun.

İmam bu sözü ile çocuklarının gönlünde sevgi ve saygı tohumlarını yeşertmeye çalışırdı. Bu yüzden İmam'ın hanedanı Aşura olayında onca ağır müsibet ve acıya düşünce, tüm zorluklar ve saygısızlıklara karşı izzetle dik durarak düşmanı rezil ettiler.

İmam Hüseyin –as- sadece kadınlar ve çocuklarla değil, ordusundaki askerlerle de onlarda izzet ve özgürlük ruhunu canlandıracak şekilde davranırdı. İmam Hüseyin –as- Medine çıkışında tüm ehlibeyti ve hanedanı atlara ve develere bindikten sonra şöyle seslendi: Kardeşim nerede, ordu komutanım nerede, kamer beni Haşim nerede?

Abbas bunun üzerine şöyle karşılık verdi: Lebbeyk, lebbeyk ey benim mevlam.

İmam Hüseyin sadece kendi kardeşine böyle değer vermekle kalmıyor, özgür olmak yerine ehlibeyti savunmak için savaş meydanına giderek şehit olan siyashi köleyi bile saygı ile hitab ediyor. Siyahi köle yaralı iken İmam ona doğru gidiyor, kendi oğlu Ali Ekber’e –as- baktığı gibi yüzünü kölenin yüzüne yapıştırıyor onu dua ediyor. Şehit olmak üzere olan siyahi köle gözlerini açıyor ve İmam Hüseyin’i –as- görünce yüzünde bir tebessümle hakka yürüyor.

İzzet, güçlü ve dayanıklı olmak anlamındadır; Kur'an Kerim’in bazı ayetlerinde üserind eduran ve Allah, resulü ve müminlere yakışan bir sıfattır. İmam Hüseyin –as- ve sahabesi Kur'an Kerim öğretilerini kendi konuşma ve davranışlarında uygulamaya çalışıyor, her türlü zillet ve alçaklığa dayanamıyorlar; öyle ki “asla zillete boyun eğmem” Aşura kıyamının asil sloganlarından biri haline geliyor.

Fakat bu izzetli olmanın doruğunda ise İmam Hüseyin'in –as- mazlumiyeti de bariz bir şekilde göze çarpıyor. Öyle ki ziyaret namelerde  şöyle okuyoruz: Selam olsun sana ey Ali'nin oğlu mazlum şehit Hüseyin

Tabi ki bu mazlumiyet, zulüm ve baskı karşısında zayıf düşen mazlumiyetten çok farklıdır. Zira İmam Hüseyin –as- şahadetini kesin olarak görmesine rağmen, son an ve son nefese kadar düşmana teslim olmadı. Abdullah bin Ammar şöyle diyor: Ben, Hüseyin –as- gibi, kuşatmada olan bir kahraman görmedim. Evlatları, yarenleri ve aile erkeklerinin eşitsiz savaşta şehid olmalarına rağmen, kendisi yiğitlikle ve cesaretle sabit ve güçlü adımlarla cahiliyet dalgası önünde durdu, tek başına düşmandan onlarcasına kahramanca saldırdı ve onları dağılan çekirgeler sürüsü gibi dağıtarak kaçmaya zorladı.

İmam Hüseyin –as- İsra suresinin  33.ayetinin bariz örneğidir zira ayette şöyle okuyoruz: Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir.

Zira mazlumane bir şekilde evi ve yurdundan sürülen, gurbet diyarda yanlız kalan, Hüseyin –as- dır. Çeşitli boyutlarda zülme maruz kalan, sahip olduğu her şeyi zalimce elinden alan, mazlum Hüseyin’dir. Bir günde en iyi yarenleri, evlatlrı ve kardeşkeri en feci şekilde şehit olunan, vücutları zalimlerin kılıçları ile parçalanan hüzeyind –as- idi. Hiç bir günahi olmadan mazlumca şehit olan, o hazretti. Şehadeti ardından tüm elbiseleri, hatta üzerinde kalan eski ve yırtık elbiseleri bile yağmalanan mazlum Hüseyin –as- idi. Şehadeti ardından gusul edilmeden ve kefensiz Kerbela toprakları üzerinde kalan Hüseyin ve yarenleridir. Ve gurbet diyarında çadırları yakılarak yağmalanan, ehlibeyti ve evlatları esir alınan, kent kent, köy köy esef verici bir halde gezdirilen, Hüseyin –as- dir.

Hz. Abbas –as- Kerbela semasının parlak yıldızı ve İmam Hüseyin’in –as- Kerbela’daki en büyük yareni 34 yaşında şehit oldu. Hz. Abbas –as- doğduğunda babası Ali bin Ebitalib –as- onun kollarını ağlayarak öptü ve şöyle dedi: bu kollar Aşura gününde evladım Hüseyin yolunda kesilecektir.

İmam Cafer Sadık –as- da Hz. Abbas –as- hakkında şöyle buyuruyor: Şahadet veriyorum ki sen, ey Abbas, yaşadığın müddetçe sadık kaldın ve mevlan hakkında hayırseverliği tamamladın.

Yezidiler’in engellemeleri nedeni ile ehlibeytin çadılarına su kesilirken İmam Hüseyin’in  evlatları amcalarına sarıldılar; Hz. Abbas –as- da İmam Hüseyin’den su getirmek için fırat nehrine gitmeye izin aldı. Zor bir savaşın ardından kendini Algame nehrine ulaştırdı, kırbasını su ile doldurdu. Abbas –as- avucunu su ile doldurdu, tam içerken İmam Hüseyin –as- ve evlatlarının susuzluğu aklına geldi, bu yüzden avucundaki suyu kırbasındaki suların üstüne ekledi, kırbasını omuzuna attı ve çadırlara doğru atını koşturdu. Ona pusu kuran düşmanın askerlerinden biri bir kılıç darbesi ile o hazretin sağ kolunu kesti. Abbas büyük bir acı ile kırbayı sol omuzuna attı. Fakat kısa bir süre sonra sol kolu da düşman askerlerince kesildi. Abbas –as- büyük bir fedakarlıklar kırbayı dişine takarak, onu Hüseyin’in –as- susuz evlatlarına ulaştırmaya çalıştı, fakat bu sefer de Abbas’a doğru oklar yağmur gibi yağmaya başladı. Kırba yırtıldı, kırba içinde su kalmayınca Abbas durdu. Onun durmasını fırsat bilen düşmanlardan biri mübarek başına öyle ağır bir darbe indirdi ki haz. Abbas –as- attan düştü. Hz. Abbas ancak burada ilk kez ağabeyine seslendi ve “ Ağabey! Kardeşine yardım et” dedi.

İmam Hüseyin –as- hızla Hz. Abbas’a –as- koştu. Oklara hedef olan bedenini ve kesilen ellerini görünce ağlayarak: “şimdi belim kırıldı ve çaresiz kaldım” diye buyurdu.015