Ekim 12, 2016 14:43 Europe/Istanbul

İmam Hüseyin –as- ve yarenlerinin en zor anlarında ve zorluklara karşı hoşnutlukla direnmeleri, onların haktaleplik ve yaşam ile ölümden doğru bir anlayışa sahip olmalarından kaynaklanıyor.

Hüseyin –as- durdu ve asla yenilmedi, ki en zor zorluklara ve her türlü istibdada karşı direnmede bir örnek olsun!

Allah yolunda direnmek ve dayanmak, en büyük insani kemalattır. İnsan direniş ile hakkı ayakta tutarak batılın geri çekilmesini sağlayabilir. İmam Hüseyin –as- tarihi Aşura kıyamı sırasında kendi hanedanı ve yarenleri ile direniş sırları ile aşina etti, öyle ki her biri, birer direniş ve insani kemalatın sembolü oldular.

İmam Hüseyin’in –as- yarenlerinden biri Naf’i bin Helal’dır. O Aşura gününde kendi adının yazıldığı oklarla düşmanı karşıladı. Okları bitince kılıcını çekti ve Yezidiler ordusuna saldırdı. Kılıcını havada sallarken şöyle meydan okudu: Benim dinim, Hüseyin bin Ali’nin dinidir, eğer bugün öldürülürsem, bu benim en son arzumdur.

Onun düşman ile savaşması, düşmanları vahşete düşürdü öyle ki ordu komutanları askerlere bağırarak “ Ey aptallar, kiminle savaştığınızı biliyor musunuz? Bunlar ölüme susamışlar, bu yüzden hiç biriniz onlarla teke tek savaşa gitmeyin” dediler.

İmam Hüseyin –as- yarenlerinin fedakarlıkları direniş zirvesinde dalgalanan bayraklar gibidir. İmam Ali’nin seçkin ve yakın yarenlerinden Habib bin Mezahir, Aşura gününde 75 yaşında idi. O Yezid ordusu ile savaşırken şöyle meydan okudu: Adım Habib ve babamın adı ise Mezahir, ben zor savaş meydanların pehlivanıyım, gerçi bizden sayı olarak fazlasınız ama biz sadakatte sizden fazlayız. Bizim hüccetimiz üstün ve hakkımız daha aşikardır; ve biz sizden daha takvalıyız.

Habib kendi savaşı ile hak yolundaki direnişe yeni bir can kazandırdı ve şehit oluncaya kadar yiğitçe savaştı.

İmam Hüseyin –as- ve yarenlerinin en zor anlarında ve zorluklara karşı hoşnutlukla direnmeleri, onların haktaleplik ve yaşam ile ölümden doğru bir anlayışa sahip olmalarından kaynaklanıyor. Hüseyin –as- durdu ve asla yenilmedi, ki en zor zorluklara ve her türlü istibdada karşı direnmede bir örnek olsun!

Şii dünyasının büyük alim ve fakihi Seyyid bin Tavus, Luhuf kitabının girişinde şöyle yazıyor: ...eğer hidayet göstergelerinin yok olması, sapkınlık temellerinin atılması ... için endişeli olmak, Allah’ın kitabı ve Resulullah’ın tavsiyeleri arasında olmasaydı, biz bu büyük nimete karşı mutlu olur sevinç elbiseler giyer kuşanırdık, fakat bu müsibete karşı ağlamanın, maad günü sahibin rızayeti ve hayırseverlere bir çıkar beraberinde getirdiği için, biz de ağlama giysileri giyer, ağlar ve gözlerimize ‘sürekli ağlamaktan bir an bile durma’ derken yüreklerimize de ‘evladı ölen kadınlar gibi sızla  zira  savaş gününde şevkatli peygamberin emanetleri, mübah sayıldı’ deriz.

Bu yüzden İmam Hüseyin –as- yarenlerinin kutsal hedeflerine sadık kalmak ve onların can ve ruhlarına bağlı kalmanın ilanı ancak gözyaşları iledir.

İmam Hüseyin’e –as- ağlamak, hak sesini dünyaya duyurmak içindir. Ölümden korkmadan görevi fedakarlıkla yerine getirmeye saygı içindir! İmam Hüseyin’e –as-matem törenleri, zorluklar ve acıda sabırlı olmak ve zulmü kabul etmemeğe saygıdır.

İmam Hüseyin'e –as-  matem tutmak ve ağlamak, aslında onun yolu ve hedefini canlı tutmakta ve mesajını tüm insanlara intikal ettirmekte. Buna göre İmam Hüseyin'e göz yaşı dökmek, zalimlere itiraz feryadıdır. Tüm dönemler ve mekanlarda zalimlerin başına çakan şimşektir.

İmam Hüseyin –as- ve yarenlerinin mateminde akan her göz yaşı, "bir su damlasından" bile mahrum olan susuz dudaklarla Kerbela çölünde din ve mektebin gerçek değerlerini ihya etmek için şehit olanlarla tekrar biat tazelemektir. Ve bu gözyaşları bu ilahi hareketi canlar ve kalplerle bütünleştirmiştir.

Akan bu gözyaşları için duygusal açıklamak getirmek ise safdillik olur! Zira acı her ne kadar ağrı olsa da zamanla söner, fakat Hüseyini matemliler asırlar geçmesine rağmen her zaman daha acı ve hararetli bir şekilde Hüseyin bin Ali –as- için göz yaşı dökmekte. Eğer bu ağlamalar sadece duygusal yönleri olsaydı, hiç şüphesiz zamanla hatıralardan silinirdi, fakat İmam Hüseyin'in –as- şahadetinden 14 asır geçmesine rağmen, hala kalplere hüküm sürüyor, ve her yıl daha da güçlü olarak milyonlarca insanın duygularını kabartıyor ve daha coşkulu törenlerin düzenlenmesine sebep oluyor.

Gün yarıdan geçmişti. Kerbela çölü pare pare bedenlerle doluydu. Hüseyin –as- tüm yarenlerini kaybetmiş, kadınlar ve çocukları bir çadırda toplayarak onları sakinleştirmeye çalışırken, sabırlı ve metin olmakla tembihledikten sonra kırık kalple onlardan vedalaştı.

O hazret, ağır hasta olan evladı İmam Zeyn-ul Abidin'i kendi halefi ilan ederek onunla da vedalaşıp düşmanla savaşmaya hazırlandı. Hüseyin tek başına, yalnızlık mızrağına yaslandı ve düşman ordusuna hitaben " Beni tanıyor musunuz?" diye buyurdu. Hepsi "Evet! Sen Hüseyin Resulullah'ın evladısın" Dediler. Öyleyse İmam Hüseyin acı bir ah çekerek, " O zaman neden benim kanımı helal saydınız?" diye sorunca düşman ordusu " Biz bunların hepsini biliyoruz, fakat seni susuzca öldürmeden bırakmayız" dediler.

Meydan savaşı başladı. Ömer Saad'ın emri üzerine bri kaç kişi İmam ile savaşmak için meydana gittiler fakat İmam hepsini öldürdü. Bu şekilde devam ederse İmam'ın tüm ordusunu helak edeceğini anlayan Ömer Saad, tüm ordunun aniden saldırmasını emretti. Yaşanan savaşta onlardan bir çokları helak edildi. Bu sırada Şimr bir kaç süvari ile çadırlara saldırdı. Olaydan öfkelenen İmam Hüseyin bağırarak: "Eğer dininiz yoksa, eğer ahirete de inanmıyorsanız; en azından 'hür' insanlar olarak yaşayın. Sizin savaşınız benimle, kadınların suçu yok" dedi.

Böylece onlar mızrak ve kılıçları ile Hüseyin'e –as- saldırdılar ta ki İmam yere düştü fakat yine ayağa kalktı ve piyade olarak onlarla savaşa devam etti. Hz. Zeynep –sa- bu sahneyi görünce Ömer Saad'a hitaben şöyle buyurdu: Hüseyin'i öldürdüklerini görür ve izliyor musun? Aranızda bir tek Müslüman yok mu?

Bu esnada bir taş İmam Hüseyin'in –as- mübarek alnına isabet etti. İmam Hüseyin alnından akan kanı silmek üzere gömleğini kaldırınca Hermele zehirli oku ile İslam aşkı ile çarpan İmam'ın kalbini hedef aldı. İsabet alan ok, etkisini yaptı ve İmam yere yığıldı. Fakat yine de hiç kimse son darbeyi, Resulullah'ın -saa- öpüp kokladığı vücuda indirmeye cesareti yoktu. Durumu böyle gören Ömer Saad askerlerden birine " git ve Hüseyin'in  işini bitir!"dedi.

Bir rivayete göre Huli bunun için öne çıktı fakat korkudan titreyince geri döndü. İkinci kişi Senan da bu işte aciz kalınca mel'un Şimr öne çıkarak, İmam Hüseyin'in mübarek başını kesti.

İmam Hüseyin –as- hareketi ile mümin insanlara, mekteplerine göre bir tehlike ile karşı karşıya kalınca, onu korumaları gerektiğini ve bu yolda hiçbir fedakarlıktan çekinmemesi gerektiğini öğretti. İmam Hüseyin –as- hedefi yolunda hiçbir olaydan korkmadı. Hiçbir engel o hazreti düşmanı ile savaşmaktan alıkoyamadı. Yezid ordusu ile savaşırken bir aslan gibi kükredi. Aşura gününde mübarek yüzü her geçen an daha da öfkelendi fakat savaşına devam etti. Düşmana okuduğu meydanda şöyle dedi: Sizin isteklerinize karşı asla teslim olmam ve boyun eğmem ve Allah'a yemin ederim ki size biat eli uzatmam ve asla sizinle savaşmaktan kaçmam.
Böylece Seyyiduşuheda –as- ilahi değerler tehlikeye girdiğinde kıyam eden mümin insanlara örnek oldu, zira o hazret tağutlara karşı kıyam etti ve saldırılarının önünü keserek, dini değerlerin asırlar boyunca korunmasını sağladı.