Arabistan, küresel sulta düzeninin aldatıcı cilvesi - 1
30 milyon nüfusu ve yaklaşık iki milyon kilometrekare yüz ölçümü olan Suudi Arabistan dünyada bir aile tarafından yönetilen tek ülkedir.
Bu ülkeyi yöneten Suud hanedanı petrol ve doğalgaz satışında elde edilen yüklü gelirin önemli bir bölümünü hanedan üyeleri arasında dağıtıyor. Arabistan’da sadece kral değil, tüm bakanlar ve yönetimin üst düzey yöneticileri ve yetkilileri de bu hanedana mensup erkeklerdir.
Arabistan’da hakim olan kurallar ve ilişkiler korkunç bir şekilde bedevi aşiretlere hakim olan geri kalmış bakışların temelinde tasarlanmıştır. Bundan daha tuhaf olan durum ise son onyıllarda uluslararası camiada halkın yaşamına giren onca yeni teknolojik ürünlere ve sanayi ve teknoloji alanlarında kaydedilen onca ilerlemeye rağmen bu ilerlemelerin ve yeni teknolojilerin Arabistan’a hakim olan bedevi ve aşiret kalıbında ciddi ve köklü bir değişiklik yaratamamasıdır. Arabistan’da aşiret döneminde süregelen yaşam tarzında olduğu gibi zaman kavramı insani ilişkilerin üzerinde hiç bir tesiri olmuyor ve iki dönem arasındaki tek fark aşiret döneminde üretim araçlarının da değişmemesidir.
Gerekte bu durum kendiliğinden ve doğal olarak var olamaz ve mutlaka bir güç bu durumu bu şekilde korumaktadır, öyle bir güç ki bu ülkede toplumun çarklarını güçlü bir şekilde kendi elinde tutuyor ve dönmesine müsaade etmiyor. Şimdi burada akla gelen soru şu ki bu toplumda geri kalmışlığın ve cahilliğin simgesi olan yapıların korunmasının ne gibi sebebi veya sebepleri olabilir?
Bu soruya cevap bulmak için karşı tarafın gözlüğünü gözümüze takarak onun gözünden dünyaya bakmamız gerekecektir. Bu süreçte kuşkusuz olumsuz puan toplama üzerindeki ısrarı bir nevi intihar gibi telakki edemeyiz, zira anlaşılan bunun ardında çok değerli mükafatlar söz konusudur. Bunu anlamak için Amerika dönem Başkanı Franklin Ruzvelt’in Arabistan dönem kralı Abdulaziz bin Suud ile 14 Şubat 1945’te görüşmesi iyi bir örnek olabilir.
Aslında Amerika dönem Başkanı Franklin Ruzvelt’in Arabistan dönem kralı Abdulaziz bin Suud ile 14 Şubat 1945’te görüşmesi hiç bir zaman medyaya yansımadı, zira Amerika Başkan Ruzvelt ikinci dünya savaşı sonrası uğraştığı sorunları ve gündeminin yoğun olduğunu bahane ederek bu görüşme hakkında rapor vermedi. Tabi hiç kimse de ona itirazda bulunmadı, çünkü o günlerde Arabistan henüz dünya camiasında bilinen bir ülke değil ve çok önemsiz bir devlet gibi duruyordu.
Amerika dönem Başkanı Ruzvelt 10 Şubat 1944 tarihinde Abdulaziz bin Suud’a bir mektup yazdı ve Kahire ve Tahran’a yaptığı son ziyaretinde onunla görüşemediği için üzüntüsünü belirterek bir sonraki ziyaretinde onunla görüşmeyi umut etti ve açıkça kendisi ile bir çok şeyin hakkında sohbet etmek istediğini belirtti.
O dönemde Arabistan’ın mahrum halkının en temel sorunu kıtlık ve gıda maddeleri yetersizliğiydi. Gerçi o dönemde Amerika’nın Standard Oil of California firması 1938 yılında Arabistan’ın Dahran yöresinde petrol bulmuştu, fakat altı ay sonra ikinci dünya savaşının başlaması yüzünden bu bölgedeki tüm faaliyetleri askıya alınmıştı.
Amerika ile Arabistan arasındaki diplomatik ilişkiler 1939 yılında başladı. ancak bu ilişkiler Amerika açısından bu ülkeye büyükelçi gönderecek kadar önem arz etmiyordu ve bu yüzden Amerika’nın Kahire elçisi aynı zamanda Arabistan işleriyle de ilgileniyordu, fakat çok seyrek bu ülkeye uğruyordu. Fakat birden Amerika ile Arabistan arasındaki ilişkiler Washington yönetimi 1942 yılında o tarihden beş yıl öncesinden beri İran’da görev yapan James Mos’ı Cidde’ye gönderecek kadar önem kazanmaya başladı. James Mos, Arabistan’a gelen ilk Amerikalı diplomattı. Amerika bir yıl sonra da Dahran’da konsolosluk açmak üzere Abdulaziz bin Suud’dan izin istedi, oysa 1950 yılında Dahran nüfusu sadece 7 bin kadardı. Fakat şunu da hatırlatmak gerekir ki Arabistan ile Amerika arasındaki ilişkilerde her türlü durum Amerikalı milyarder Rockfler hanedanına ait olan Sukel petrol firması üzerinden yürütülüyordu. Bu firmanın çalışanları ise 1933 yılından beri Dahran’da yaşıyordu.
Amerika Dışişleri Bakanlığı 3 Şubat 1945 tarihinde Washington’un Başkan Ruzvelt’in Mısır kralı Faruk, Etyopya imparatoru Hayle Selasi ve Arabistan kralı Abdulaziz bin Suud ile görüşmek istediğine yönelik resmi davetini Mısır, Etyopya ve Arabistan’daki elçilerine gönderdi.
Öte yandan İngiltere’nin dönem Başbakanı ve ünlü politikacı Churchil de Amerika Başkanı Ruzvelt’in Abdulaziz bin Suud ile görüşmek istediğinden haberdar olur olmaz Dışişleri Bakanından her ne pahasına olursa olsun Arabistan kralı Abdulaziz bin Suud ve Mısır kralı Faruk ve tabi değişiklik olsun diye Suriye’nin dönem Cumhurbaşkanı Şükri Elkutli ile randevu ayarlamasını ve böylece Amerika’nın elinden bakarak bu görüşmeleri ayarlama suçlamasından da kurtulmasını istedi. Churchil aynı zamanda istihbarat servislerinden de neden ikinci dünya savaşı sonrası bunca meşgalenin içinde Ruzvelt’in hasta olduğu halde kral Abdulaziz bin Suud’a bu kadar önem verdiğini araştırmalarını istedi.
Yalta konferansından üç gün sonra 14 Şubat 1945 tarihinde Amerika’nın Süveyş kanalında seyreden USS Quinsy savaş gemisinin döşenen güvertesinde Ruzvelt’le Abdulaziz bin Suud görüşmesi gerçekleşti. Abdulaziz bin Suud daha önce buraya getirilen özel sandalyesi üzerinde Ruzvelt’in kenarında oturmuştu.
Sekiz gün süren Yalta konferansı büyük önem arz ediyordu. Bu konferansta savaşı kazandıklarından ve ikinci dünya savaşının sona erdiğinden emin olan müttefik güçleri zafer ve sonrası ile ilgili meselelerin üzerinde mutabakat vardı. Örneğin sovyetler birliğinden Japonya’ya karşı savaşa girmek için hazırlanması istendi. Bu talebe karşı Ruzvelt sovyetler birliği lideri Stalin için bir kaç ödül belirlemişti. Yalta konferansında Fransa’nın da dünyanın süper güçler grubuna katılması ve böylece BM teşkilatında Amerika, İngiltere, sovyetler birliği ve Çin’in yanında yer alması kararlaştırıldı. Bundan başka Doğu Avrupa ülkelerinin sovyetler birliğine ilhak edilmesine vurgu yapmanın yanı sıra Polonya da bu ülkelere eklendi.
Aslında Yalta konferansı savaş sonrası dönemde her türlü husumetten arınmış bir dünyayı ve dostane bir atmosferi vadediyordu. Yalta konferansında Amerika Başkanı Ruzvelt tüm siyasi ve askeri üst düzey danışmanlarını beraberinde getirmişti ve herhangi bir özel hassasiyet uyarmaksızın çoğu Ruzvelt’le Abdulaziz bin Suud arasında gerçekleşen görüşmede hazır bulundu ve böylece bu danışmanların özel misyonu gözlerden saklı kaldı, çünkü dünyanın tüm istihbarat servisleri onları Yalta konferansının dönüşünde zannediyordu.
Öte yandan Abdulaziz bin Suud da çok sayıda danışmanını beraberinde getirmişti. Bu danışmanlar uzun süren deniz yolculuğu sırasında Amerikalı tarafları ile uzun uzun ve rakiplerin gözünden uzak bir şekilde müzakere etme fırsatı bulmuştu.
Kral Abdulaziz bin Suud’un buluşma yerine gelmesi iki gece bir gündüz sürmüştü. Amerika’nın USS Morphy savaş gemisi Suud kralı ve beraberindeki 47 kişilik heyeti taşımakla görevlendirilmişti. Kral Abdulaziz bin Suud’un bu yolculuk için beraberinde getirdiği yükü on koyun ve bol miktarda yiyecek ve halı ve çadır ve yatak ve bir kaç çuval kömürden oluşuyordu. Kral Abdulaziz ve beraberindeki danışmanları onlar için tedarik görülen kabinlerde kalmayı reddetti ve büyük bir bölümü onlar için özel olarak döşenen güvertede kalmayı tercih etti. Bu heyet geceleri güvertede kurdukları çadırlarda uyuyordu. Suud kralı ve heyetini yalın ayak ve ellerinde kılıçları olan bir kaç koruma koruyordu. Gerçekten bu kadar geri kalmış birinin Amerika Başkanı gibi birine söyleyecek ne sözü olabilirdi ki!?
Amerika Başkanı ve Arabistan kralı Abdulaziz bin Suud görüşme sırasında sandalye üzerinde oturan kişilerdi. Amiral William Danial Lee He onların bir adım ötesinde ve kralın önünde diz çökerek bekleyen Amerikalı tek mütercim albay William Eddy’nin ardında müzakerecilerin muhtemel sorularına cevap vermek üzere hazır bekliyordu.
Amiral Lee He, ikinci dünya savaşında tüm önemli kararların onun gözetiminde alınan Amerikan tarihinin en üst düzey askeri yetkilisiydi. O tarihe kadar Amiral Lee He Amerikan ordusunun tek beş yıldızlı generaliydi ve sadece baş kumandan yani başkana hesap vermek zorundaydı.
Amerika Başkanı ve Arabistan kralı Abdulaziz bin Suud arasındaki dostane görüşme dört saatten fazla sürdü. Görüşmede bir kaç konu ele alındı. Bundan başka iki tarafın arasında bir kaç oturum düzenlendi. Bu görüşmeler türlü yollarla gizli tutuluyordu. Örneğin çevreyi dolaşmak veya konukları özel ağırlamak bahaneleri gündeme geliyordu.
Öte yandan Başkan Ruzvelt İngiltere Başbakanı Churchil’e bir mesaj göndererek kral Abdulaziz bin Suud ile görüştükten sonra ona ve beraberindeki 48 kişilik heyeti bir savaş gemisi ile Arabistan’a ulaştırmaktan sorumlu olduğunu bildirdi. Çünkü aslında Amerika’nın USS Morphy savaş gemisi bu görüşmenin ardından kralı ve beraberinden heyeti 14 Şubat’ta ülkesine geri götürmesi gerekiyordu ve bu yüzden gemi, Churchil’in Abdulaziz bin Suud ile görüşeceği 17 Şubat tarihine kadar bekleyemezdi.
İngiltere Başbakanı Churchil, kral Abdulaziz bin Suud’un beraberinde 47 kişilik bir heyet getirdiğini ve bu görüşmenin maliyeti ne kadar ağır olacağını öğrenince çok bozulmuştu ve kral ile görüşmesi boyunca sürekli sigarasının dumanını kralın yüzüne üflüyordu. Ancak bu buluşmanın acı hatırası Arabistan ve İngiltere arasındaki ilişkilerin geleceği üzerinde büyük etkisi olacaktı.