Aralık 11, 2016 18:00 Europe/Istanbul

Bu dizi sohbetimizde Avrupa'ya göç dalgasının insani ebadi ve insan haklarını savunduklarını iddia eden Avrupalıların sığınmacılara karşı tutumu ve duyarsızlığını ele alıp, eleştirmeye çalıştık.

Avrupa'ya göç dalgası, Avrupa'nın kötü yüzünü bu kıta insanları ve bütün dünyaya göstermiş oldu.

Avrupa'nın göç krizindeki kötü yüzünü Yunanistan, Polonya, Slovekya, Danimarka, Makedonya, Sırbistan, Macaristan, Avusturya ve bazı diğer Avrupalı ülkeler temsil ediyor.

Bu ülkeler, göç krizine karşı çelik yumruk kullanıyor. Bu kötü yüzün en yüksek sesi de Macaristan'ın sağcı Başbakanı Viktor Orban'a aittir.

Macaristan yönetimi, Sırbistan ile sınırlarına duvar örerek, ordu ve güvenlik güçlerini askeri teçhizatla, sığınmacıları karşılamaya sevketmiştir.

Orban, sığınmacılara karşı nazik davranmayacağını ve gerekirse sadece birkaç sığınmacıyı o da hıristiyan olanı ülkesinde kabul edeceğini belirtti.

Macaristan Başbakanı Victor Orban göçü ‘zehir', mültecileri de ‘güvenlik riski' olarak tanımladı.

 Orban, Avusturya Başbakanı Christian Kern ile birlikte katıldığı basın toplantısında, ‘Macaristan ekonomisinin işleyebilmesi için tek mülteciye dahi ihtiyaçları olmadığını, bu nedenle de Avrupa'nın ortak göç politikası uygulamasına gerek görmediğini' söyledi. Macaristan Başbakanı, “İhtiyacı olan mülteci alsın ama bize zorla kabul ettirmeye çalışmayın, bizim ihtiyacımız yok”, dedi.

 Macaristan Başbakanı ‘her göçmenin kamu güvenliği açısından tehlike ve terör riski anlamına geldiğini', ifade etti. Mülteci politikasında sertlik çizgisini izleyen Victor Orban, mültecilerin Avrupa Birliği ülkeleri arasında paylaştırılmasına karşı çıkıyor. Orban basın toplantısı sırasında “Bizim açımızdan göç çözüm değil, problemdir. Göç ilaç değil zehirdir ve biz de bu zehri yutmaya niyetli değiliz”, dedi.

Sadece Avrupalı yetkililer ve güvenlik güçleri sığınmacılara karşı kötü yüzünü göstermekte değil, sağ ve ırkçı parti ve gruplar hatta sıradan insanlar bile birçok Avrupa ülkesinde sığınmacılara karşı mücadele ediyor. Nitekim daha önceki bölümlerde söylediğimiz gibi bir Macar gazeteci, görüntü alarken bir sığınmacıya tekme atıyor, işte bu Avrupa'nın kötü yüzünün en küçük örneğidir.

Yunanistan da Uluslararası Af Örgütü yayınladığı raporda, Yunanistan Kas adasında radikal grupların sığınmacılara saldırarak, onlara dayat attığını rapor etti.

Fransız haber ajansının haberine göre, uluslararası af aktivistleri, bu adada sığınmacılara yönelik şiddet içerikli saldırıya tanıklık ettiler.

Amerikan CBS haber ajansı da, belgelendirdiği bir çarpıcı raporda, Yunanistan sahil güvenlik güçlerinin sığınmacıların bu ülkeye girişni engellemek için kimliği bilinmeyen bir şekilde nasıl göçmenleri taşıyan teknelere saldırdığını ve teknelerin yakıtını boşalttıktan sonra, onları denize salıverdiğini bildirdi.

Batı Avrupa'nın gelişmiş ülkelerinden Danimarka da, sığınmacıları kendi topraklarına sokmaya yasaklamıştır, Türkiye ve Lübnan gazetecilerinde yayınladıkları ilanlarla, Suriyeli sığınmacıları, kimsenin onları Danimarka'da da karşılamayacağı şeklinde uyarmış bulunuyor.

Avrupalı ülkeler, sığınmacılar ve göçmenlere karşı yasalarını değiştirmeyi ve onlara karşı sıkı güvenlik önlemleri almayı gündemlerine almışlardır. Birçok Avrupalı yetkilinin ifadelerine göre, Avrupa kıtası her yıl bir milyon sığınmacıyı kabul edebilir.

İsveç Göç Bakanı Murgan Juhans, Avrupa'ya yeni göç dalgasının başlarında yaptığı açıklamada, Avrupa Birliği'nin her yıl bir milyon göçmen ve mülteciyi kabul edebilecek kapasiteye sahip olduğunu söyledi.

Aynı yetkili sözlerinin devamında, Avrupa'nın bir kıta olarak, küresel göç krizi karşısında kendi sorumluluğunu kabul etmesi gerektiğini, kendilerinin dünyanın en zengin kıtası olduğunu ve bu krizi yönetebileck birise varsa eğer, o da Avrupa'nın olduğunu belirtti.

Liberal politikası için göçmenlerin kabulünde geçtiğimiz yıllarda en fazla aktif olan ve rol ife eden İsveç, 2015 yılında diğer ülkelere göre daha fazla göçmen kabul etti.

İsveç Göç Bakanı'nın sözleri, Orta Avrupa ülkelerinin tutumuna açık şekilde çelişmektedir, bu ülkeler, AB tarafından göçmenlere kabulu için kontenjan verilmesine karşı çıkıyor.

Avrupa Komisyonu Almayan Başbakanı Angella Merkel'in önerisi üzerine, Avrupa'ya göç dalgasından kaynaklanan bedel ve masrafları bütün üyeler arasında paylaştırmak için nüfus oranlarına göre AB üyeleri arasında sığınmacıların dağıtılması planını onayladı.

Ama birçok AB üyesi özellikle Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri bu plana karşı çıktılar. Aşırı sağ partiler ve iktidarlar, Merkel'in bu önerisine sert şekilde karşı çıkarak, onu reddettiler.

Hazret-i İsa Mesih -as-ın insancıl öğretileri ve mezhebini benimseyenler, ancak Papa ikinci Franciscus'un Avrupalı ülkelere sığınmacıları kabul etme ve onlara saygı gösterme konusundaki nasihetleri bile etkili olmadı.

Katolik aleminin ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa Franciscus, tüm Avrupa'daki Katoliklere, papazlara ve manastırlara, ülkelerindeki savaş ve yokluktan kaçmaya çalışan Suriyeli sığınmacılara kapılarını açma çağrısında bulundu.

Papa, "Ülkelerindeki savaş ve açlıktan kaçan, yaşama umuduyla yollara düşen on binlerce sığınmacının trajedisi karşısında İncil, çaresizlere, terk edilenlere komşuluk etmemizi ve onlara umut vermemizi öğütler" dedi.

Papa, sığınmacıların daha fazla bakıma ihtiyaç duyduğunu zira onların savaştan, açlıktan ve zor şartlardan firar ettiğini sözlerine ekledi.

Papa Franciscus'un bu nasihetlerini Avrupa ülkeleri arasında kimse dinlemedi, onlar hatta BM yetkililerinin göçmen ve sığınmacılarla ilgili sözleri ve tavsiyelerini bile kulak vermediler.

BM Eski Mülteciler Yüksek Komiseri Anonio Guterres ve BM'nin yeni seçilen Genel Sekreteri, yüksek komiser olduğu sıralarda defalarca, Avrupalı ülkelerin göç dalgası karşısında aldatıcı propaganda yapıp, işi abarttıklarını ifade etti.

Guterres bu bağlamda yaptığı açıklamda, dünya genelindeki 15 milon sığınmacıdan yüzde 80'nin gelişmekte olan ülkelerde destek arayışında olduğuna dikkat çekerek, Avrupa'nın daha fazla sığınmacı kabul edebileceğini ifade etti.

BM Mülteciler Yüksek Komiseri,  AB'de sığınmacı kanunun değiştirilmesi gerektiğinin altını çizerek, bu bağlamda atılabilecek önemli bir adımın sığınmacıların AB'de serbest şekilde bir noktadan başka bir noktaya gitmesine izin verilmesi olacağını kaydetti.

Ancak Avrupalı ülkelerin izlediği politika, BM ve kilisenin en üst düzey yetkililerinin talep ve isteklerinin tam tersinedir.

Neredeyse bütün Avrupalı ülkeler, sığınmacı ve göçmenlere karşı sıcı önlemlerini arttırmak ve sığınmacıları sınırdışı etmek peşindeler.

Almanya Başbakanı Angella Merkel, 2017 yılında başvuruları kabul edilmeyen 200 sığınmacının sınırdışı edileceğini duyurmuştur.

Slovekya yönetimi de, hiçbir Müslüman sığınmacı kabul etmeyeceğini açıklamıştır.

Bazı Avrupalı ülkeler de, Schengen ve serbest dolaşım anlaşmasına rağmen, sığınmacıların kendi ülkelerine girmelerini önlemek için güvenlik önlemleri uyguluyor.

Avrupalı ülkelerin göç dalgasına karşı tutum ve tepkisi, Avrupa'nın değerler ve dayanışma kıtası olmadığını gösterdi.

Akdeniz'de binlerce sığınmacının batması, Avrupalı ülkeler için sıradan bir haber haline gelmiştir.

Avrupalı ülkeler gelinenen noktada, ilk aşamada sığınamcı ve göçmenlerin Avrupa'ya girişini önlemek ve ikinci aşamada da Avrupa'daki sığınmacı ve göçmenleri sınırdışı etmek için mekanizma bulmak için yoğun biçimde çaba sarf etmekteler.