İslam dünyasında vahdet simgesi; Resuli Ekrem -sav- 3
Ehli sünnet müslümanları o hazretin veladet gününü 12 Rebiulevvel 570 ve Şii müslümanlar ise aynı yılın 17 Rebiulevvel günü olarak biliyor. Bu yüzden 12 ila 17 Rebiulevvel arasında kalan günler Vahdet haftası olarak adlandırıldı.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei şöyle diyor: Biz İslam dünyasında çeşitli mezheplere ve tarikatlara kendilerine özgü inançlarından el çekmelerini ve başkalarının inancını kabul etmelerini söylemiyoruz. Ama tüm müslümanlara diyoruz ki aramızdaki ortaklıklar ihtilaf konularına nazaran daha fazla ve daha önemli ve daha temellidir. Bizim düşmanlarımız ihtilafların üzerinde duruyor, ama bizler tam tersine ortak yönlerimizi takviye etmeli ve düşmanın eline bahane geçmesine ve aramıza tefrika atarak İslam ümmetine baskı yapabileceği bir noktayı bulmasına müsaade etmemeliyiz.
İslam ümmetinin vahdeti, Kur'an'ı Kerim ve masumların –s– üzerinde önemle durduğu en temel konulardan biridir. Yüce Allah Kur'an'ı Kerim’de nerede vahdet ve birliktelikten söz edilmişse onu takdir ediyor ve nerede ihtilaf ve tefrikadan söz edilmişse onu tenkit ediyor. Kur'an'ı Kerim çeşitli alanlarda vahdet gibi önemli bir konuya değiniyor ve insanlardan ilahi ipe sarılmalarını ve tefrikadan ve ayrışmalardan uzak durmalarını istiyor.
İslamî vahdet her hür müslümanın asrı saadetten beri günümüze dek yüksek sesle haykırdığı en önemli ülkü ve hedeflerden biridir. İslam Peygamberi –s– ve diğer ilahi evliyalar hiç bir zaman vahdet meselesinden gafil olmamış ve vahdetten İslamî camianın başarı ve saadet sırrı olarak söz etmiştir. İmam Ali –s– ve diğer masum imamlar –s– mübarek yaşamları boyunca sırf müslümanların vahdetini korumak için defalarca çiğnenen haklarına rağmen sessiz kalmış ve böylece müslümanların arasında tefrika ve gerginliklerin tırmanmasına müsaade etmemiş ve sonuçta müslümanların tevhit ve semavi kitap ve Kabe ekseninde vahdetini korumuştur. Nitekim bu saadet kaynağı öğretilerin temelinde İslam inkılabı söylemi de İslam dünyasında vahdet meselesine büyük önem vermektedir.
İran’da 1979 yılında İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra İmam Humeyni –ks– İslamî vahdeti İslamî inançların en önemli temellerinden biri olarak stratejik bir şiar şeklinde gündeme getirdi. Bundan başka İran İslam Cumhuriyeti anayasasında da İslamî mezheplerin izleyenleri kendi inançlarına göre yaşama özgürlüğüne kavuştu, öyle ki başka mezheplerin izleyenleri onların inancına göre hükmeden mahkemelere baş vurabiliyor.
İslam Peygamberi’nin –s– veladet günleri arasında kalan günlerin vahdet haftası olarak adlandırılması ve yine uluslararası İslamî mezhepler takrib kurumunun kurulması, İran İslam Cumhuriyeti nizamının çeşitli İslamî mezheplerin arasında birlik ve vahdet doğrultusunda attığı bazı önemli adımlardan bir kaçıdır.
Öz Muhammedi –s– İslam’ın saadete erdiren tealimi temelinde oluşturulan İslam inkılabı söylemi ise İslam dininin mazlumlara ve mustazaflara karşı keremli ve sevgi dolu yaklaşımını ve bu insanları desteklemeyi takdirle karşılayarak aynı bakışın doğrultusunda hareket ediyor ve buna göre en başta zulüm ve haksızlık ve adaletsizliğe karşı duruyor ve hiç bir zalim müstekbirle el sıkışmıyor.
Gerçekte müslümanların arasında azami düzeyde vahdet, İslam inkılabı söyleminin en temel taleplerinden biridir, zira müslümanların izzeti ve iktidarı bu vahdete bağlıdır. Nitekim ancak bu izzet ve bu iktidarla İslam ümmeti düşmanların karşısında durabilir ve yüreklerine korku salar.
İslam ümmetinin en büyük düşmanlarından biri olan siyonistler yıllardır Filistin topraklarının tümünü işgal etme ve müslümanların tümünü de kırma peşindedir. Filistin davasını desteklemek ve bir günü Kudüs günü olarak adlandırmak, İran İslam Cumhuriyeti’nin mazlum Filistin milletini destekleme yönünde attığı bazı adımlardır. Aslında İslam ümmeti mazlum Filistin milletini destekleyecek olursa, gaspçı siyonistler asla Nil’den Fırat’a kadar uzanan toprakları işgal etmek gibi şom hedeflerine ulaşamayacağı kesindir.
Demek ki İslam inkılabı söylemi müslümanların arasında hakiki kardeşlik ve birlik peşindedir. Gerçekte müslümanlar kendi aralarında birlik ve beraberliğe kavuşursa, büyük bir izzet ve güce kavuşur, öyle ki hiç bir düşman İslam topraklarına el uzatmaya ve bu topraklarda var olan zengin yeraltı kaynakları ve petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynakları ele geçirmeyi aklının ucundan bile geçiremez ve İslam ülkelerinde var olan bu ilahi nimetler ve servetler İslam ümmetinin kalkınması yolunda kullanılır.
Öte yandan İslam inkılabı söylemi kardeşçe bir vahdetin peşindedir, öyle ki müslümanlar birbiri ile güzel ve dostane teamülü olsun ve her türlü şartlarda birbirinin kalkınmasına destek versin. Örneğin bir İslam ülkesinin kaydettiği bilimsel bir ilerleme sadece o ülkede mahsur kalmasın, başka İslam ülkelerinin bilim adamları da bu ilerlemeden yararlansın ve onlar da aynı alanda ilerlesin. Bu yaklaşımla rekabetler dostluğa dönüşür ve herkes İslam ümmetinin yücelmesi için çalışmaya başlar.
Bu arada İslam inkılabı söylemi ancak şii ve sünni gibi gerçek İslamî mezheplerin vahdetini amaçladığı ve asla Vahabi sapkın tarikatı veya selefilik ve tekfircilik anlayışını benimseyenlerle vahdet peşinde olmadığı belirtilmelidir. Zira kardeş kanını akıtmak gibi çirkin inançlar sapkın selefilerin içinden çıkan bir inançtır, nitekim başta IŞİD olmak üzere tekfirci terör örgütleri bölgede en çirkin cinayetleri işliyor ve Allah ve Resulullah –s– adına ister şii ister sünni, müslümanların tümünü en feci şekilde kırıyor.
İran İslam inkılabının en önemli hedeflerinden biri müslümanların vahdetidir ve bu hedef İslam inkılabının ta başından beri izlenen bir hedeftir. İran İslam Cumhuriyeti nizamının kurucusu ve İslam inkılabının büyük önderi İmam Humeyni –ks– vahdet meselesine stratejik bir açıdan yaklaşıyordu. İmam Humeyni –ks– milli vahdetin ülkeyi ve milli gücü korumak ve ülkenin milli kaynaklarının yağmalanmasını önlemek için önemli biliyordu ve öbür yandan müslümanların arasında vahdeti de müslümanların izzeti ve İslam ve Kur'an'ı Kerim’in korunması ve mustazafların müstekbirlerle mücadele için birlik olması bakımından önemli niteliyordu. İmam Humeyni –ks– müslümanların vahdetini, meyveleri müslümanların zaferi ve düşmanların yok olması ve İslam ülkelerinin gelişmesi ve kalması olan güçlü ve sağlam bir ağaca benzetiyordu. İmam Humeyni –ks– vahdeti müslümanların bekasının güvencesi olarak görüyordu.
İmam Humeyni’ye –ks– göre muhaliflerin sözüne tahammül etmek, müslümanların arasında vahdetin en önemli etkenlerinden biriydi. İmam Humeyni –ks– muhalif söze tahammül etmek ve sabırlı olmak ancak insanın kendisini yetiştirmesi ve nefsi ile mücadele etmesi ile elde edilebilirdi. Bu yüzden İmam Humeyni –ks– düşüncesinde vahdete kavuşmak için nefisle mücadele etmek çok önemli ve zaruri bir meseleydi. İmam Humeyni –ks– tefrika yaratan konuları gündeme getirenlerin din ve İslam gibi bir derdi olmadığını ve daha çok bencilliklerinin esiri olduklarını belirtiyordu. İmam Humeyni –ks– diyolog, uzlaşı, hoşgörü, takrib, ortak kadere inanmak ve ortak hisleri paylaşmak, düşmanların müslümanların arasında ihtilaf yaratma çabalarını ve komplolarını etkisiz hale getiren özelliklerdi.
İslam inkılabının büyük önderi ve stratejisti İmam Humeyni –ks– müslümanların vahdeti hakkında şöyle diyor: Asrı saadette müslümanların zafer sırrı vahdet ve iman gücüydü, öyle ki zayıf bir ordunun alemin büyük imparatorluklarına karşı galip gelmelerini sağladı. Ey dünya müslümanları, ey tevhid düşüncesinin izleyenleri, İslam ülkelerinin tüm sıkıntılarının sebebi, ihtilaf ve anlaşmazlık ve zafer sırrı vahdet ve birlikteliktir. Hepiniz İslam için ve İslam uğruna ve müslümanların maslahatı için ve tefrikadan uzak durmak ve tüm bedbahtlıkların ve geri kalmışlıkların sebebi olan hizipçilikten uzak durun.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei de İmam Humeyni –ks– gibi vahdet meselesine stratejik bir açıdan bakıyor. Ayetullah Hamanei İslam dünyasının en temel ihtiyaçlarından biri vahdet olduğunu belirterek, vahdet meselesi, bütün müslümanların aynı zevki ve aynı düşünceyi paylaşmaları anlamına gelmediğini, birlik ve vahdetten maksadın, farklı zevklere ve görüşlere rağmen yan yana durmaları ve müslümanların çıkarlarına kişisel çıkarlarına nazaran öncelik vermelerinden ibaret olduğunu beyan ediyor. Ayetullah Hamanei şöyle diyor: Biz İslam dünyasında çeşitli mezheplere ve tarikatlara kendilerine özgü inançlarından el çekmelerini ve başkalarının inancını kabul etmelerini söylemiyoruz. Ama tüm müslümanlara diyoruz ki aramızdaki ortaklıklar ihtilaf konularına nazaran daha fazla ve daha önemli ve daha temellidir. Bizim düşmanlarımız ihtilafların üzerinde duruyor, ama bizler tam tersine ortak yönlerimizi takviye etmeli ve düşmanın eline bahane geçmesine ve aramıza tefrika atarak İslam ümmetine baskı yapabileceği bir noktayı bulmasına müsaade etmemeliyiz.
İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei basiretli olmak ve düşmanların vahdeti bozan tefrikacı davranışlarını bilmek her müslüman için gerekli olduğunu belirterek şöyle diyor: Batı ve Amerika şii sünni, dini ve etnik farklılığı gibi başlıkların altında müslümanların arasında ihtilaf yaratmaya çalışıyor. Bu yüzden herkesin uyanı olması ve meselelere bu açıdan yaklaşması ve tavır koyması gerekir.