Şubat 29, 2016 17:25 Europe/Istanbul

Bahailik ve siyonizm gibi sapkın tarikatlar 19. Yüzyılda ortaya çıkmaya başladı

 Biz de bu konu üzerinde kısa bir araştırma gerçekleştirdik ve şimdi araştırmamızın sonuçlarını üç bölümlük bir program çerçevesinde sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Araştırmamızda Azerbaycan cumhuriyetinde Bahailik ve Siyonizm gibi iki sapkın tarikatın arasında ne gibi bağların bulunduğu sorusuna cevap bulmaya çalıştık. Ancak bu soruya cevap vermek için başka bazı sorulara da cevap vermek gerekiyor. Bu sorular ise şöyle:

- Neden sapkın Bahai tarikatı teşkilatı Azerbaycan cumhuriyetindeki faaliyetleri 1980’li yılların sonlarına doğru yeniden ihya edildi?

- Neden Bahailerin küresel teşkilatı Azerbaycan cumhuriyetinde faaliyet yürütmeye önem veriyor?

- Bahai tarikatı teşkilatı Azerbaycan cumhuriyetinde neyin peşinde?

- Ve bu teşkilatı Azerbaycan cumhuriyetinin Müslüman halkı üzerinde etki yapmak için hangi araç ve gereçleri kullanıyor?

Bu arada yaptığımız araştırmanın sapkın Bahai tarikatı teşkilatının 1990’lı yıllarının başından, yani teşkilatın Azerbaycan cumhuriyetinde yeniden faaliyete geçtiği günlerden Azerbaycan Cumhuriyeti diyanet işleri komitesinin bu ülkede sapkın Bahai tarikatı teşkilatının faaliyetine resmen destek vermek gibi düşündürücü bir tavır sergilediği Eylül 2015’e kadar geçen süre üzerinde odaklandığı belirtilmelidir.

Bahai tarikatı siyonizm tarikatından kısa bir süre önce kuruldu. Bahailik ilkin İran’da ve siyonizm de ilkin Avrupa’da ortaya çıktı, ancak her iki akımın gelişme süreci, hem Bahailiğin ve hem siyonizmin şekillenme kökleri başta Avrupalı politikacılar olmak üzere bazı Batılı politikacıların sinsi politikaları ve sapkın düşüncelerinin ürünü olduğunu gösteriyor.

Bahailik 19. Yüzyılın ilk yarısında İran’da, sinsi bir şekilde varlığını ilan etti. Bu sapkın tarikatın kurucuları, tarikatı İslam’dan sonra gelmesi gerekin ilahi bir dinmiş gibi göstermeye çalıştı. Ancak siyonizm 19. Yüzyılın sonlarına doğru dini – siyasi ilerici bir hareket olarak dünyanın siyasi gelişme sürecine katıldı. Buna karşın pek uzun sürmeyen bir sürecin ardından İslam dünyasının kalbi, yani Filistin her iki akımın coğrafi merkezine dönüştü.

Bahailer ve siyonistler bu iki akımın coğrafi merkezinin bir olmasını tesadüfi bir durum olarak ilan ediyor. Sapkın tarikatlar şöyle diyor: Bu gelişme, Bahailiğin ilk liderleri hiç bir rolü bulunmayan bir takım hareketlerin sonucuydu.

Bahailer ayrıca, sırf Bahaullah Hüseyin Ali Mirza’nın Filistin’in kuzeyine sürgün edilmesi bahailikle siyonizmin mekan bakımından birlik arz etmesine sebebiyet verdiğini ileri sürüyor.

Ancak bir çok mantıklı nedenden ötürü, bahailikle siyonizm teşkilatlarının aynı mekanı merkez edinmelerinin tesadüfi bir durum olmadığı söylenebilir.

Her halükarda iki sapkın tarikatın aynı mekanı merkez edinmesi bahailiğin kaderini siyonizm akımının kaderi ile birleştirdi ve bu iki ideolojik – siyasi çifti gerçekte İslam düşüncesinin en önemli düşmanları olarak dünya genelinde faaliyete geçti ve her iki akım küresel istikbar ve sultacı devletlerin sınırsız desteğinde yararlandı.

İstikbar güçleri 1945 yılında Bahai tarikatına bağlı topluluğu bir STK olarak BM’de kayda geçirdi.

Öte yandan korsan rejim İsrail’in işgal altındaki Filistin toprakları üzerindeki gayrı meşru varlığı BM genel kurulunun 29 Kasım 1948’te onayladığı 181 sayılı kararnamesi üzerine ilan edilmesinin ardından Bahailik ve siyonizm yeni bir aşamaya girdi.

Böylece Bahailik tarikatı siyonist rejimin resmi destekleri ile yıkıcı faaliyetlerinde yeni bir aşamaya geçti ve sonuçta korsan İsrail’in çeşitli ülkelerde yürütme kolu olarak hareket etmeye başladı.

Eski sovyetler birliğinin dağılması ve uluslararası düzenin değişmesinin ardından Bahailik ve siyonizm eski sovyetlerden bağımsızlığını kazanan cumhuriyetleri yeni nüfuz alanı olarak seçti ve bu iki akım özellikle sovyetler birliğinden geriye kalan müslüman cumhuriyetlerde ciddi bir çalışma ve çaba yürütmeye başladı.

Bu arada Bahailikle siyonizm arasındaki fikri ve siyasi eşgüdümlülük de iki tarikatın yeni yeni bağımsızlığını kazanan müslüman cumhuriyetlerde ve özellikle Azerbaycan cumhuriyetinde pratik ittifakına vesile oldu. Gerçi Bahailik tarikatı gizli mahiyeti ve yeraltı faaliyetleri yüzünden pek göze batmıyor, fakat Bahailerin Azerbaycan cumhuriyetindeki uygulamalarına bakıldığında, bu sapkın tarikatın Azerbaycan cumhuriyetinde siyonizmle el ele hareket ettiği rahatça anlaşılıyor.

1991 yılında ve eski sovyetler birliğinin dağılmasının ardından Azerbaycan Cumhuriyeti bağımsızlığına kavuşunca, sapkın Bahai teşkilatı bu cumhuriyette yeniden yapılanmaya gitti ,Bakü ve Somkayt’ta Bahailer teşkilatını adalet bakanlığı ve diyanet işleri komitesinde kayda geçirdikten sonra bu cumhuriyette gizlice propaganda ve siyasi faaliyetlerini geliştirmeye başladı.

Sapkın Bahai teşkilatı 1993 – 2003 yılları arasında Haydar Aliyev ve 21. Yüzyılın başlarında ve 2003’ten sonra tam da siyonizmin Azerbaycan cumhuriyetinde nüfuzu doruğa ulaştığı İlham Aliyev’in başkanlığı döneminde siyasi faaliyetlerini açıktan yürütmeye başladı. Bahailerin bu dönemde en açık siyasi faaliyetleri, çeşitli makaleleri yayımlamak ve Bahai tarikatının Azerbaycan cumhuriyetindeki liderlerinin röportajları, teşkilatı tanıtmaları ve İran’da siyonist rejim için casusluk yapan 7 kişilik Bahai çetesinin tutuklanmasına karşı tavır sergilemesinden ibaretti. Bu tür tutumlar Azerbaycan cumhuriyetinde Bahailik tarikatı ile Siyonizmin eşgüdümlü hareket ettiklerini ortaya koymakla beraber iki sapkın tarikatın birbiriyle organize ilişkilerini de gösterdi.

Azerbaycan Cumhuriyeti dini teşekküller işleri devlet komitesi Başkanı Mübariz Kurbanali, 1 Eylül 2015 tarihinde Azerbaycan cumhuriyetinde Bahai temsilci heyeti ile görüştü ve bahailiğin de bilinen dinlerden biri olduğu gibi mesnetsiz bir telkinde bulunarak Bakü hakimiyetinin çeşitli dinleri desteklediğini ve Bahailerin Azerbaycan cumhuriyetinde faaliyet yürütmeleri için uygun şartlar bulunduğunu vurguladı.

Bakü hakimiyetinin din alanında politika üretmek ve uygulamak bağlamında önemli kurumlarından biri olan dini teşekküller işleri devlet komitesinin bu tutumu, Azerbaycan cumhuriyetinde Bahailerin nüfuz ve faaliyetini normalmiş gibi gösterme amacıyla uyumlu bir adımdı ve hatta bu sapkın teşkilatın faaliyetini daha da gün ışığına çıkarma hareketi, Azerbaycan cumhuriyetinde ve İran’da mevcut hassasiyetleri ölçme amaçlı olduğu belirtildi. Görünen o ki bu tutumun nihai amacı Azerbaycan cumhuriyetinde sapkın Bahai tarikatının faaliyetlerine yönelik hassasiyetleri hafifletmekti. Öte yandan görünen o ki sapkın Bahai tarikatının Azerbaycan cumhuriyetinde faaliyetlerinin esas amacı, Azeri liderlerden İran üzerinde etki yapmak için yararlanmaktır. Zira sapkın Bahai tarikatı kurulduğu ilk günden itibaren Batı politikaları ve kültürü çerçevesinde İran’da değişiklik yaratmaktır. Bu çerçevede hatta bu sapkın teşkilatın kurulduğu ilk günlerden itibaren İran milletinin inancını ve yaşam tarzını değiştirmeye çalıştı.

Hali hazırda ve sapkın Bahai tarikatının kurduğu teşkilatın merkezi İsrail, Amerika ve Kanada’da bulunduğu bir sırada tarikat liderleri her şeyden ziyade İran hedefi üzerinde odaklanıyor.

Bahailer siyasi faaliyetlerini sözde Bahai dini adı altında ve dini bir görünüm yaratarak sürdürmeye çalışıyor. Bu yüzden Azerbaycan Cumhuriyeti dini teşekküller devlet komitesinin bu ülkede sapkın Bahai tarikatının faaliyetlerine yönelik desteğini açığa vurması, İran İslam cumhuriyetinde de bu konuya yönelik bazı hassasiyetleri tetiklediği gözleniyor. Bu şartlarda Bakü yönetiminin İran’ın hassasiyetini körüklemekte bağımsız hareket etmemiş olması ve bu bağlamda siyonistlerden direktif almış olma ihtimali yüksektir.

Aslında Bakü hakimiyetinin sapkın Bahai tarikatı Azerbaycan cumhuriyetinin konvansiyonel dinlerinden biri olduğu ve bu ülkenin himayesinden yararlanabileceği telakkisini gündeme getirmesi başlı başına Azerbaycan cumhuriyetinde şii çoğunluğa karşı bir hareket sayılır ve kınanmalıdır. Buna karşın sapkın Bahai tarikatının sapkın Vahabi tarikatı gibi Azerbaycan cumhuriyetinde nüfuzunu ve varlığını geliştirmesi gelecekte bu devlet ve milleti için ciddi bir soruna dönüşeceği kesindir.

Bu şartlarda Azerbaycan cumhuriyetinde Bahailiğin korsan İsrail ile eşgüdümlü hareket ettiği ve çıkarları birbiriyle bütünleştiği, uzmanlarca kesin gözü ile bakılan bir konudur. Ancak bahailiğin ve siyonizmin, nüfusunun büyük bölümü şii müslümanlardan oluşan bu ülkede hassasiyetleri gidermeye yönelik gizli taktikleri göz önünde bulundurulduğunda, ilişkilerini gizli tutacak şekilde yürüttükleri gözleniyor. Dolaysıyla Azerbaycan cumhuriyetinde siyonizmle Bahailiğin irtibatını ortaya çıkarmak için bazı delilleri ve gelişmeleri titiz bir şekilde irdelemek ve sonuca varmak gerekiyor. Örneğin Azerbaycan cumhuriyetindeki Bahailerin İran’da siyonist rejim için casusluk yapan Bahai çetesinin çökertilmesine karşı yürüttükleri kampanya, iki tarikatın yakınlığını ortaya koyuyor. Yine siyonist rejimin Azerbaycan cumhuriyetinde sapkın Bahai tarikatının faaliyetlerini genişletmesinden duyduğu memnuniyet sık sık dile getirmesi ve Bahai tarikatından siyonistlerin teşvik ettiği Azerbaycan cumhuriyetindeki çok kültürlülük politikası çerçevesinde nemalanması da iki sapkın tarikatın birbiriyle irtibatını gün ışığına çıkaran bir başka durumdur.

Aslında bir çok delil ve gelişmeye göre Bahailik tarikatı siyonist rejimle sıkı sıkı ilişkisi söz konusudur ve bunun doğal bir sonucu olarak Azerbaycan cumhuriyetindeki kanadı da siyonistlerle irtibat içindedir. Nitekim İsrail’deki Bahai topluluğunun temsilcileri Azerbaycan cumhuriyetinde düzenlenen Bahai toplantılarına katılıyor. 015