Ocak 13, 2017 15:57 Europe/Istanbul

Şii müslümanların on ikinci imamı Hz. Mehdi’nin –s– gaybetinden sonra İslam’ın bin iki yüz yıllık tarihinde Şii aleminde binlerce büyük fakih ve alim yetişerek bilimlerinin nuru ile ilahi hidayet yolunu aydınlatmıştır.

Bu insanların her birinin öyküsü gerçekten dinlemeye değerdir.

Bu çerçevede sizler için bu büyük alimler ve faaliyetleri ve eserleri ile tanışmak üzere “Şii tarihinin büyük alimleri” başlığı altında yeni bir program hazırladık.

İnsanların onu doğru söz ve doğru amelle tanıdıkları büyük alim Şeyh Kelini, hadis ve rivayetlerin tespitinde özel yeteneğe sahip bir alimdi, öyle ki şii ve sünni tüm araştırmacılar onu dini araştırmalarının referansı olarak bilir. Bu yüzden İslam’ın güvendiği adam anlamına gelen Sıkkatulislam lakabı Şeyh Kelini’ye verilmiştir.

Şeyh Kelini şii mezhebinin dört ünlü hadis kitapları arasında en nefis ve en önemli olanı yani Kafi kitabını telif eden alimdir.

Evet sohbetimizin başında bu anlatılanlardan anlaşıldığı üzere bugün sizleri küçük gaybet döneminin en ünlü şii alimi Şeyh Kelini ile tanıştırmak istiyoruz. Biraz önce de belirtildiği üzere İnsanların onu doğru söz ve doğru amelle tanıdıkları büyük alim Şeyh Kelini, hadis ve rivayetlerin tespitinde özel yeteneğe sahip bir alimdi, öyle ki şii ve sünni tüm araştırmacılar onu dini araştırmalarının referansı olarak bilir. Bu yüzden İslam’ın güvendiği adam anlamına gelen Sıkkatulislam lakabı Şeyh Kelini’ye verilmiştir. Şeyh ayrıca Kafi kitabının da yazarıdır.

Şeyh Kelini olarak ün yapan ve değerli Kafi kitabının sahibi Şeyh Ebu Cafer Muhammed bin Yakub bin İshak Razi, kameri üçüncü yüzyılın ünlü şii fakihi ve muhaddisiydi.

Eldeki bilgilere göre Şeyh Kelini kameri 258 yılında, yani İmam Hasan Asgeri’nin –s– imamet yıllarında İran’ın tarihi Rey kentine bağlı Kelin yöresinde ilim ve diyanet ehli olan bir ailede dünyaya geldi. Şeyh Kelini’nin babası ve dayısı yaşadıkları çağın ünlü alimlerinden ve hadis bilginlerinden sayılır.

Şeyh Kelini bir ömür İslam uğruna emek sarf ettikten sonra Hz. Mehdi’nin –s– küçük gaybeti döneminde, yani kameri 329 yılında hayata gözlerini yumdu. Şeyh Kelini’nin ilmi ve dini araştırmaları ve faaliyetleri Hz. Mehdi’nin –s– küçük gaybeti dönemine denk gelmişti ve bu yüzden Hz. Mehdi’nin –s– kendisi ile halk arasında aracı olarak belirlediği dört özel vekili idrak etmişti ve doğal olarak masum İmam –s– ile en azından o hazretin özel vekilleri aracılığı ile irtibat kurma saadetine nail olmuştu.

Şeyh Kelini ilkin İslamî ilimleri yaşadıkları çağın büyük alimleri ve hadis uzmanları olan babası ve dayısından öğrendi ve ardından dini eğitimini sürdürmek üzere Rey kentinde geldi. O dönemde Rey halkının büyük çoğunluğu hanefi ve şafii mezhebindendi, fakat köylerde yaşayan insanlar ehli beyt –s– hayranları şii müslümanlardı ve bu insanların iyi ahlakı ve tavırları başkalarını saygı göstermeye yöneltiyordu. Bu yüzden o dönemde Rey kenti şii müslümanların yaşadığı yöre olarak ün yapmıştı. Bu özellik aynı zamanda Rey kentini ismailiye, hanefi, şafii ve şii düşüncelerinin tartışıldığı bir merkeze dönüşmesine vesile olmuştu.

Şeyh Kelini ilkin Ebulhasan Muhammed bin Esedi Küfi nezdinde hadis ilmi öğrendi.

O dönemde zerdüşt, mani ve İslam karışımı bir düşünceyi benimseyen Kurmetiler müslümanların dini inançları ve mukaddesatı ile mücadele etmeye başlamıştı. Şeyh Kelini Kurmetilerin sapkın inançlarının reddinde “elreddi ala Kuramede” adlı eserini yazdı ve şii müslümanlara sundu ve böylece onları İslamî asil inançlarını kaybetmelerini önledi.

Şeyh kelini dahas onra dini ilimlerini tamamlamak üzere Kum kentine göç etti. Şeyh burada İmam Asgeri –s– veya İmam Hadi –s– dilinden aracısız hadis duyan son insanlarla tanıştı ve büyük üstadlardan des aldı.

Bu büyük alim ilmi hicretinin devamında Kum’dan Küfe’ye göç etti. O dönemde  Küfe kenti büyük ilmi merkezlerden biriyde ve büyük alimler kendi inancını ve mezhebini özgürce tebliğ etmek üzere oraya giderdi.

Şeyh Kelini daha sonra da büyük ün yapan ve şii sünni, tüm alimler dini meselelerine cevap bulmak üzere baş vurduğu Bağdat kentine göç etti. Nitekim burada verilen fetvaları her iki mezhebin mensupları kabul ediyordu.

Öte yandan Hz. Mehdi’nin –s– küçük gaybet dönemi ile birlikte insanlar masum imamın –s– varlığından yararlanma nimetinden mahrum kaldı. Bu dönemde bazıları sahde hadisler uydurmak ve gerçek hadisleri tahrif etmek sureti ile İmam’ın –s– yokluğundan nemalanmaya ve kendilerine bazı izleyenleri ayarlayarak güç ve çıkar elde etmeye çalışıyordu. Bundan başka o dönemde Rey kenti İslamî beldelerin arasında en önemli kentlerden biriyde ve çeşitli mezhepler ve tarikatlar bu kenti ele geçirmek ve ayrıca kendi inancının propagandasını yapmak için sıkı bir rekabet içindeydi. Bu şartlarda her mezhebin alimleri hadis ve rivayet hazinelerini korumak için büyük çaba sarf ediyordu, öyle ki bu dönemi Hadis çağı olarak adlandırdılar.

Bu arada ilginçtir ki ehli sünnetin altılı hadis kitapları da bu dönemde yazılmıştır. Ancak ehli sünnet alimleri ehli beyt –s– fertleri ile Resulullah’ın –s– diğer sahabesi ve başka muhaddislerin arasında herhangi bir farklılık tanımadıkları için kameri üçüncü yüzyılda hadisleri kayda almaya başladıklarında hadisin kaynağından üç yüz yıllık bir mesafede yer alıyordu. Ancak şii alimler İslam’ın diğer mezheplerinin aksine İslam Peygamberi’nin –s– ehli beytine –s– mensup olan masum imamların varlığının kıymetini bildiler ve Resulullah’ın –s– rihletinden sonra tam 250 yıl boyunca masum imamların –s– dilinden hadis ve rivayet dinlediler ve imamet pınarından dindarlık dersi aldılar.

Şeyh Kelini hadisleri toplamaya başladığı dönemde, yani küçük gaybet döneminde, hala masum imama –s– has vekilleri aracılığı ile ulaşmak mümkündür ve yine İmam Hadi –s– ve İmam Hasan Asgeri –s– dilinden aracısız hadis duyan muhaddisler vardı.

Küçük gaybet dönemi gibi hassas bir dönemde yaşayan ve çağın gereksinimini iyi tanıyan ve dinin sapma tehlikesini sızan Şeyh Kelini hemen hadisleri ve ehli beyt –s– maarifini toplamaya  başladı ve böylece insanların masum İmamların –s– buyruklarından yararlanarak doğru yolu bulmalarına yardımcı olmak istedi. Bu çerçevede Şeyh Kelini harekete geçti ve çeşitli İslami kentlere seyahat ederek hadis nakleden insanların sakladığı hadisleri bir arada toplamaya başladı ve böylece insanların ehli beyt –s– maarifinden yararlanarak hakikati bulmalarına ve sapmaktan korunmalarına yardımcı oldu.

Şeyh Kelini döneminde sıradan insanların yanı sıra ulema ve din bilginleri de sıkıntı içindeydi, zira masum imamın –s– gaybeti yüzünden onlar da ilim ve hikmet kaynağından mahrum kalmıştı ve öte yandan dini sorunlara cevap bulmak için başka sağlam kaynak da yoktu. Bu yüzden ulema da insanların bir çok meselesine cevap veremez olmuştu.

Bu yüzden Şeyh Kelini’nin uzun yıllar büyük zorluklara katlanarak topladığı hadisler Kafi adında bir kitapta toplanarak müslümanlara ve ulemaya sunuldu ve bugün bu eserin üzerinden bin yıl geçtiği bir sırada hiç bir alim veya araştırmacı kendisini bu eserden bağımsız hissetemiyor.