Avrupa’da İslamofobia ve radikal sağın büyümesi - 3
Geçen bölümlerde Avrupa kıtasında son bir kaç yılda yaşanan siyasi değişikliklerden ve değişimden ve Avrupa halkının radikal sağa yönelik eğiliminin sebeplerinden söz ettik.
Geçen bölümde ise Avrupa’da radikal sağa yönelik eğilimin derin kökleri olduğunu ve yeşil kıtada nerdeyse bir asırlık ömrü söz konusu olduğunu, Avrupa insanı 1930’lu yıllarda nazi Almanya ve 1920’li yıllarda İtalya’da faşistlerin radikal sağ eğilimi ve ikinci dünya savaşının patlak vermesinin bedelini çok ağır ve 50 milyon insanın ölümü ile ödediğini anlattık.
Geçen bölümde ayrıca radikal sağ eğilimli akımların farklı ve bazen çelişkili özellikler arz etmeleri onları tanımayı da zorlaştırdığını, ancak radikal sağın genel özellikleri İslam karşıtlığı, küreselleşme karşıtlığı, Brüksel ya da AB karşıtlığı ve popülist mahiyetlerinden ibaret olduğunu bu akımların İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Avusturya ve Kuzey Avrupa ülkelerinde hızla yayıldığını beyan ettik.
Radikal sağ akımların en bariz özelliklerinden biri, bu akımların popülist olmasıdır. Bu terim latin kökenli bir terim olup halk kitlesi anlamında kullanılır. Siyasi terminolojide ise popülizm halka inanma şeklinde mana ediliyor ki bu da ilk bakışta halkçılık ya da demokrasi gibi olumlu bir anlam gibi gözüküyor. Fakat popülizm olumsuz mana yansıtan bir terimdir.
Popülizm kavramı sosyal bilimlerde ilk kez 19. Yüzyılda gündeme geldi ve o dönemde Amerikalı çiftçilerin Newyork’ta büyük sermaye çevrelerine karşı başlattıkları bir hareket için kullanıldı ve ondan sonra da modernite karşıtı, makul olmayan ve gerici politikacılar için kullanıldı.
Popülist politika, aslında halkın hoşnutsuzlukları, hak talep etmeleri, korkuları ve sorunlarından kendi amaçları uğruna nemalanan bir politikadır. Bu tür bir siyaset akılcı olmak ve mevcut sorunlara uzun vadeli ve mantıklı çözüm üretmek yerine sade ve hızlı çözümler ürettiğini iddia ediyor ve yerine getirmeye gücü yetmediği ve hatta yerine getirme niyeti olmadığı sözler veriyor. Popülist siyaset sorunların kökünü aramıyor ve karmaşık sorunlara sade çözüm yolları sunuyor ve ispat edilemeyen lafları gündeme getiriyor. Popülistlerin tüm çabaları toplumun alt kesimlerinin gözüne girme üzerinde odaklanıyor ve bu yüzden uzman kesimleri gözetlemiyor.
Popülist politikacı, insanların hoşuna giden sloganları ve işleri basite indirgemeleri ve laf salatası yapmak ve halkın duygularını tahrip etmekle onların oylarını kazanmaya ve hoşnutsuzluk dalgalarına binerek daha fazla güç kazanmaya çalışan politikacıdır. Popülist politikacı insanların kıskançlık ve nefret gibi duygularına ve içgüdülerine hitap ediyor ve toplumun güven duygusunu sömürüyor ve sürekli kendini yoksul insanların hamisi ve zenginlerin açık düşmanı gibi tanıtıyor.
Popülist politikacı görünmeyen düşman üretiyor ve tüm eksiklikleri onun başına yıkıyor. Popülist politikacı sırf slogan atıyor ve genellikle kendilerini mevcut sosyal ve iktisadi ve siyasi düzenden zarar gördüğünü sanan insanları muhatap alıyor. Özetle popülist politikacı gücünü toplumda eziklik duygusu yaşayan kesimlerden kazanıyor. Bu kesim ya cahillikleri veya az bilinçli olmaları yüzünden genellikle popülistlere aldanıyor ve kendi kurtarıcılarını bulduklarını zannediyor.
Avrupa ülkeleri özellikle son on yılda türlü iktisadi, güvenlik, siyasi ve sosyal krizlerle karşı karşıya kaldı. 2008 yılında başlayan ve tüm Avrupa’yı saran iktisadi kriz ve bu krizi yönetmek için uygulanan kemerleri sıkma politikaları Avrupalı toplumları derinden etkiledi.
Kemerleri sıkma politikalarının bir sonucu Avrupa’da orta ve az gelirli kesimin alım gücünü düşürmek ve işsizlik oranını arttırmak oldu. Öte yandan Avrupa ülkelerinde artan terör tehditleri ve Avrupalı göçmenlerin Avrupa ülkelerine yönelik akımları radikal sağ siyasi partilere mevcut hoşnutsuzluk şartlarından azami derecede yararlanmalarına ve kamuoyunun desteğini kazanmalarına uygun zemin oluşturdu.
Avrupa’nın radikal sağ popülist partilerinin yöntemleri, bu kesimin Avrupa kamuoyunun ilgisini çekmek için türlü yollara baş vurduğunu gösteriyor.
Avrupa’nın radikal sağ popülist partileri mevcut düzeni sorgulayan popülist sloganları ile Avrupa’da iktidar olan liberal hükümetleri ve Avrupa’da dayanışma projelerinin getirilerini sorgulamaya başladı.
Bu akımların ilk zaferi 23 Haziran’da İngiltere’de düzenlenen ve bu ülkenin AB’den çekilmesi veya kalmasının sorulduğu referandumu kazanmalarıydı. Radikal sağ akımlar AB karşıtlığı ve ulusalcı söylemleri ve milli kimliklerin korunmasına vurguları ile ön plana çıkıyor. Ulusalcılık, Avrupa’nın radikal sağ partilerinin en bariz özelliklerinden biridir. aslında milliyetçilik ve milli çıkarlara bağlılık kötü bir şey değildir fakata bu duygu radikalleşince bir çok soruna yol açtığı da kesindir. Başka milliyetlere karşı kin beslemek ve dayanışma ve birlikteliğe karşı çıkmak, radikal milliyetçiliğin sonuçlarıdır.
Radikal sağ kesimi, ulusalcılığın milli dayanışmanın ve milli kimliğin güçlenmesine sebebiyet verdiğine ve ulusalcıların her ülkenin kültürü ve yasalarının koruyucuları olduğuna inanıyor ve bu yüzden ulusalcı duyguların daha da takviye edilmesini savunuyor. Oysa bu özellik, insanların eşit olduğu ilkesine karşı çıkmaktan kaynaklanır ve sonuçta ırkçılık olur. Avrupa’nın radikal sağ partileri ise ırk yerine milli kültür ve milli değerlere vurgu yaparak ırkçılık suçlamasından sıyrılmaya çalışıyor.
Çok kültürlü anlayışla muhalefet de radikal sağ anlayışın bir başka sonucudur. Gerçekte kültürün yerelleştirilmesi bir nevi milli ve ırkçı eksende yabancı karşıtlığı sayılır ve bir milleti ırk bakımından üniter hale getirmek ve geleneksel değerleri ihya etmekle toplumu tehdit eden grupları silmeyi amaçlamaktadır. Bu anlayış insanların eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi ırk farklılığına vurgu yapmaktır.
Bu arada biyolojik ırkçılık Avrupa insanı tarafından sosyal açıdan kabul edilemeyen bir durum olduğundan radikal sağ partiler göçmenleri ve azınlıkları ırk eksenli tehdit yerine kültürel tehdit olarak tanıtıyor. Bu konuya Batılı değerlerin çerçevesinden bakmak gerekir. Örneğin Almanya’da ırkçı saldırıların artışı bu ülkenin ulusalcı radikal sağ partilerinin ideolojik nüfuzunun artmasından kaynaklanıyor ve Almanya 1990 yılından sonra bir kez daha ırkçı ulusalcılığa dönüş yaptığı anlaşılıyor. Almanya’nın cumhuriyetçi ve nasyonal demokrat partileri diğer partilere nazaran daha çok ulusalcı eğilimler sergiliyor.
Almanya’nın NPD partisi Hess eyaletinin 2008 yılında düzenlenen seçimlerin sırasında biz Hess’i temizleyeceğiz, ibaresini içeren bir poster bastırmıştı. Bu parti ayrıca Almanya sadece Alman halkınındır ve Alman olmayanlar bu ülkeyi terk etmelidir, anlamında bir mesaj da yayımlamıştı.
Almanya’nın bir başka ırkçı hareketi Pegida hareketidir. Pegida hareketinin adı, Batı topraklarının İslamîleştirilmesine karşı olan vatansever Avrupalılar’ın özetidir. Bu hareket Ekim 2014’de Derseden kentinde faaliyete geçti. Pegida hareketi iki yıl sonra faaliyet alanını Almanya’nın dışına da taşıdı.
Bugün Avrupa’nın radikal sağ siyasi partileri Avrupa ülkelerinin siyaset arenasında ve seçimlerinde ciddi ve etkili birer aktör olarak boy gösteriyor. 2002 yılında Fransa milli cephe partisinin lideri Jan Mari Lopen Fransa’nın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kaldığında Fransa halkı Avrupa’nın diğer ülkelerine kıyasla da çok faşizm tehlikesini hissetmeye başlamıştı, fakat bugün faşizmin ayak sesleri Avrupa’nın dört bir yanında yankılanmaya başladı. Bugün neo faşizm artık potansiyel bir tehlike değil, Avrupa toplumlarının bir gerçeğidir. Avrupa’nın ılımlı sağ partileri de halk tabanını kaydetmemek için radikal sağ partilerinin göçmen karşıtı veya İslam karşıtı sloganlarını tekrarlamaya başladı.