Mart 18, 2016 13:20 Europe/Istanbul

Ülkeleri ve diyarları kara ve deniz sınırları bir birinden ayırırken milletleri de kültürel sınırlar bir birinden farklı kılar.

Kültürel eserler ve miraslar, her milletin tarihi ve sosyal işaretleri sayılır ve onları korumak, o milletin tarihi ve mazisini koruma anlamına gelir.

İran ise tarih, kültür ve medeniyet alanlarında derin ve parlak mazisi olan bir devlettir. Bir çok uzmana göre insanoğlu ilk kez İran'da mesken edindi ve köylerde yaşama da ilk kez İran'da gündeme geldi. İran tarihin en derinlerine kadar kök salan ve en az beş bin yıllık mazisi söz konusu olan ender ülkelerden biridir. O günlerin ve İran imparatorluğu olarak dünyada tarih yaratan ender ülkelerden biri olmanın üzerinden asırlar geçiyor. Nitekim o günlerden geriye kalan değerli eserler ve belgeler de beşeri medeniyetin tanınmasında önemli rol ifa ediyor.

3

Haçlı savaşları onca hasara yol açmasına karşın Avrupa'yı Asya ile daha fazla tanıştırdı ve Avrupa insanının Akdeniz'in Doğu kıyılarına ayak basmasına vesile oldu. Abbasi hilafetinin çökmesinin ardından Papa tarafından bir çok misyoner kafileleri ve Avrupa saraylarından bir çokları Asya'ya doğru akın etmeye başladı ve böylece hristiyan misyonerlerin ve bezirganlar İran topraklarına kadar ilerledi. Venedikli seyyah ve bezirgan Markopolo da 13. Yüzyılda İran üzerinden Çin diyarına geçti ve 20 yıl sonra tekrar İran üzerinden Avrupa'ya döndü.

İran'da Moğol istilası döneminde ve Hilaku Han iktidarı sırasında İran ve özellikle Tebriz kenti Avrupa için enönemli ticaret merkezine dönüştü.

İran'da Safevilerin iktidarın başına geçmesinin ardından Safevi padişahları kendilerini tüm Müslümanların halifesi sanan Osmanlı padişahlarının tehdidinden kurtulmak için bağımsız bir yol seçmeye ve İran'da şii mezhebini yaygınlaştırarak İran'ın kültürel bağımsızlığını pekiştirmeye karar verdi. Bu politikanın benimsenmesi sürekli Osmanlı ile savaşan Avrupalıların ilgisini İran'a yöneltti ve hemen ardından çeşitli dini, iktisadi ve siyasi heyetler Avrupa'dan İran'a akın etmeye başladı. Portekiz, İspanya, İngiltere, Hollanda, Rusya, İtalya ve Fransa gibi ülkeler İran ile ilişki kurmaya başladı ve Avrupalı araştırmacılar ve seyyahlar İran hakkında yazmaya başladı.

4

Kaçarlar döneminde İran'la Avrupa ilişkileri daha da gelişti, ama maalesef Avrupa devletleri daha çok İran'ı sömürme ve kaynaklarını yağmalama üzerinde odaklanmıştı. Tahran'da Avrupa ülkelerinin büyükelçilikleri bir biri ardı sıra açılmaya başladı. Siyasi ilişkilerin yanı sıra bir çok batılı seyyah ve bezirgan da İran'ın yolunu tuttu ve İran'ın beş bin yıllık medeniyeti ve çeşitli güzel mekanlarından başka toprağın altında saklı bulunan muazzam bir zenginliğe sahip olduğunu anlamak pek uzun sürmedi. Yer altında saklı bulunan bu maddi ve manevi zenginlikler aynı zamanda dünya tarihinin büyük bir bölümünü de kendi içinde barındırıyordu.

Batılı yağmacılar en başta İran'ın tarihi mirasının maddi zenginliklerine göz dikti. Bu çerçevede 1958 yılında İran'ın Nakade kentinin yakınlarında Hasanlu tepelerinde büyük altın kupa gibi altı bin yıllık mazisi olan eserler bulundu. Yine Marlik altın kupasının üç bin yıllık mazisi ile Rudbar yöresinde bulunması ve diğer bir çok tarihi eserin bulunmasını örnek vermek mümkün. Ve işte böyle İran'ın kültürel mirasını yağmalama süreci başladı. Bu eserlerden biri de Şaygan hazinesidir. Bu değerli hazine Gacar kralı Muzaffereddin döneminde Nahavend yöresinde keşfedildi ve Partlar ve Sasaniler dönemlerinin emsalsiz şaheserlerinden oluşan enfes tarihi eserler ve heykellerin yapıldığı altınlar ve gümüşler eritilerek külçe şeklinde İran'dan kaçırıldı.

5

19. yüzyılda İran'da Kaçarlar döneminin ilk yıllarında Avrupalı seyyahlar İran'ın tarihi ve kültürel mirasının önemli bir bölümü ile tanıştı. İran'da ilk kez İngiliz arkeolog William Kenet Loftus 1888 yılında Şuş yöresinin tarihi enkazlarında kazı çalışmalarına başladı ve çıkardığı tarihi eserleri İngiltere'ye götürdü. Loftus'tan sonra Fransız Dieulafoy Marcel Gacar kralı Nasıreddin'den Şuş yöresinde kazı çalışmaları için izin aldı. Marcel'den sonra yine Fransız arkeolog Jacgues De Morgan İran'ın çeşitli bölgelerinde kazı çalışmalarına başladı. Morgan Şuş yöresinde açtığı tünellerde 1200 kadar işçiyi çalıştırıyordu ve her 18 ayda bir İran'ın tarihi eserlerini Fransa'ya kaçırıyordu. Morgan daha sonraları Paris'te İran'dan kaçırdığı tarihi eserlerden oluşan bir sergi açtı. Sergide İran'dan kaçırılan ünlü Hamurabi kitabesi de yer alıyordu. Bu eser şu anda da Paris'in Luvr müzesinde en değerli eserlerin arasında yer alıyor.

6

Fransızlar daha sonraki yıllarda İran'ın kültürel nefis mirasını ve tarihi eserlerini çalmayı sürdürdü ve daha sonra da İngilizler ve Amerikalılar daha geniş çapta bu çirkin yağmaya devam etti ve bu acı öykü Pehlevi rejimi döneminde doruğa çıktı.

Ancak İran'da 1979 yılında İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra yeni nizam kültürel miras meselesini yasalaştırdı ve bu yağma durduruldu. İran İslam Cumhuriyeti nizamı ve inkılap konseyi her türlü ticari kazı çalışmasını yasakladı ve hükümete de ancak ilgili mercilerden izin alarak bilimsel kazı çalışmaları yapmasına izinverdi.

Bu yasanın çıkarılması ile birlikte ecnebi heyetlerin İran'da kazı çalışmaları noktalandı ve İran milletinin kültürel mirası sayılan tarihi eserlerin İran'dan çıkışı da mutlak surette yasak ilan edildi. Gerçi bugün hala ecnebi yağmacıların bu zengin mirastan el çekmek istemediği ve bazı satılmış yerli işbirlikçilerinin sayesinde İran'ın değerli bir tarihi eserini kaçırmayı başardıkları anlaşılıyor.

7

Ancak çağımızda İran medeniyetinin kültürel mirası başka türlü yağmalanıyor. Bu kez İran'ın kültürel ve manevi mirasları, yani bu ülkenin büyük insanları ve İran kimliği ile bilinen ve İran milletinin zengin kültürünü ve kimliğini temsil eden ünlü şahsiyetler maalesef bazı ülkeler tarafından kendi vatandaşlarıymış gibi tanıtılmaya çalışıyor. Maalesef bu ülkeler İran milletinin bu manevi mirasları için yeni kimlikler uyduruyor, oysa tarihi belgeler ve tarih ve tüm araştırmalar bu şahsiyetlerin İranlı olduklarını gösteriyor ve bu konuda hiç bir şüphe dahi olmadığını ortaya koyuyor.

Bu büyük insanlar, şairler, arifler, düşünürler ve yazarlar büyük İran diyarında yetişen ve yaşayan insanlardır, fakat hali hazırda mezarları İran'ın coğrafi sınırlarının dışında kalmıştır. Fakat yine de bu insanlar İran milletinin emsalsiz hazineleri sayılır ve kimliklerini değiştirmek asla mümkün değildir.

8

Evet, bu önsöz niteliğindeki sohbetimizi burada noktalıyoruz ve bir sonraki bölümde sözünü ettiğimiz bu büyük insanları ve eserlerini tanıtmaya başlıyoruz. Böylece siz değerli dostlarımız da İran kültürel mazisi ve zenginlikleri ile tanışmış olacağınızı umuyoruz.