Avrupa'daki Müslüman göç sorunları -3
Müslümanların Avrupa'ya göç hareketinin bir diğer boyutu, bu olayın Avrupa ekonomisinin gelişmesindeki etkisidir.
Bir çok Avrupalı siyaset adamı, kamuoyu ile birlikte ve propaganda amacı ile, işsizlik, yoksulluk ve düşük eğitim düzeyi gibi ekonomik ve sosyal faktörleri öne sürerek, göç olayının Avrupa ekonomisi için bir sorun olduğunu lanse etmeye çalışıyorlar. Nitekim Fransa'da Cezayir ve Faslı, Almanya ve Hollanda'da Türk ve Faslı, İngiltere'de de Bangladeşli ve Pakistanlılar, hükümetle en fazla sorun yaşayan kesimlerdir. Göçmenliğe karşı olanlar, göçmenlerin Avrupa iş piyasasına girdiklerini, bunun ise ekonomi sorun yaşayan ülkelerde gençlerin işsizliği için bir sorun olduğunu ifade ediyorlar. Buna karşı diğer bazı araştırmacılar, göçmenlerin Avrupalı ev sahibi ülkelerde ekonomi canlılığına sebep olabileceğini belirtiyorlar. Söz konusu gruba göre göçmenler, Avrupa ülkelerine yük olmaktan ziyade, bu ülkelerin ekonomi gelişmesinde pozitif rolleri vardır.
Suriye krizinden dolayı başlayan yeni göç dalgasında Almanya en fazla göçmen kabul eden ülkelerden biridir. her ne kadar Almanya başbakanı Angela Merkel, göçmenleri kanbul etmeyi, ahlaki ve insani değerlere bağlasa da, bu hareket Almanya için ahlaki konudan ziyade ekonomi açıdan önem arz ediyor, zira ülkenin çıkarlarına bağlıdır. Zira Almanya nüfusu giderek yaşlanıyor ve üreme oranı düşüktür. Çalışma Araştırma Enstitüsü'nün verilerine göre göçmenler ve sığınmacıların %70'i çalışma yaşlarındadır, tabi ki bu konu Almanya ekonomisinin gelişmesi ve sürmesinin garanti edilmesi için önemli oranda yardımcı olabilir. Aslında uzun vadede Almanya, Avusturya ve İsviçre gibi ülkeler, ekonomi gelişmesi doğrultusunda daha fazla göçmen kabul edebilirler. Fakat ekonomik kriz ve yüksek işsizlik oranı olan ülkeler, fazla göçmen kabul etmeleri halinde kısa vadede, zarar görebileceklerdir. Buna göre Yunanistan, Makedonya, Bulgaristan, Macaristan ve Slovakya gibi ülkeler, söz konusu göçmenleri kendi ekonomi ve sosyal bünyelerinde kabul edemezler, bu yüzden göçmenlerin paylaşılmasına karşı çıkıyorlar.
Müslümanların Avrupa'ya yeni göç dalgasının bir diğer önemli özelliği, Ortadoğu'da yaşanan savaş ve güvensizliğin, onların yaşamlarını sürdürmek için göçe zorlanmalarıdır. Aslında Avrupa'ya göç dalgasının şekillenmesi ve yayılmasının önemli oranı, siyasi ve ekonomi hedefleri vardır. Bir yandan işsizlik ve diğer yandan siyasi baskılar, her zaman göçe teşvik faktörleri olmuştur. Bu arada iklim değişikliği, susuzluk ve kuraklık, çöllerin genişlemesi gibi insanların özellikle Afrika'da, bir çok insanın yaşamını tehdit eden çevre faktörlerini göz ardı etmemek gerekir. Fakat tüm bunların yanı sıra, Avrupa'ya yeni göç selinin temel sebebi, Ortadoğu'da siyasi istikrarsızlık ve güvenlik krizidir, bunun temeli de batının askeri müdahalesinde yatıyor ve "yaşamak için göç" dalgasının yayılmasına sebep olmuştur. Başka bir fiade ile 2014-2015 göç dalgasının sebebi, kuraklık, yoksulluk, ekonomik kriz ve siyasi baskı olmaktan ziyade, kökün barış ve güvenliğin olmamasında olduğu açıkça ortadadır.
Her insanın kendi vatanını terk etmesinin en önemli sebebi, geleceğe umudunu yitirmektir, hali hazırda yaşanan göç dalgasını, Amerika ve Avrupa'nın Suriye, Irak, Libya ve Yemen'de tekfirci gruplara verdiği desteğin sonucu olarak değerlendirmek gerekir. hiç şüphesiz batı dünyası IŞİD ve tekfirci teröristlere verdiği destekle Suriye krizinin devam etmesi ve Irak'a yayılması, dolayısı ile göçmenlere esef verici kaderin yazılmasına sebep oldu. Bu sürecin ilk kıvılcımı, Amerika ve İngiltere'nin 2003'te Irak'a saldırısı ile yakıldı; ardından saldırgan işgalci ülkelerin Irak'ın güvenlik ve istikrarını sağlamakta aciz kalması ile Irak'ın siyasi ve güvenlik durumu daha da vahim hal aldı. Bazı batılı ülkelerin Suriye krizindeki ayak izleri o kadar açıkça görülüyor ki, hatta 2003 yılında Irak'a saldırıyı gerçekleştiren ve krizin ilk tohumlarını eken İngiltere eski başbakanı Tony Blair bile özür dilemekten başka çaresi kalmadı.
Müslümanların Avrupa'ya göçlerinin bir diğer boyutu, inasanları göç etmekten vaz geçirmek için Avrupalı hükümetlerin aldığı yasal ve teknik önlemler ve girişimleridir. Bu bağlamda sığınma talebinde bulunanların haklarının kısıtlanması, ailelerin birleşmesi için zor şartların kılınması, işe girme ve sosyal haklardan yararlanmadaki zorluklara değinebiliriz.
Müslümanların Avrupa’ya göç etmesinin diğer bir boyutu, avrupalı ülkelerin insanları göç etmesini engellemek veya onları göçten vaz geçirmek için aldıkları yasal önlemler ve girişimleridir. Bu bağlamda sığınmacıların haklarının kısıtlanması,ailerlerin bir arada toplanması için zor çartların oluşturulması, çalışma imkanlarının zor olması ve sosyal haklardan yararlanmanın zorlaştırılmasına değinebiliriz. Bazı AB ülkelerinde bu yasal girişimler, göç sürecini kontrol etmek için ayrılan bütçenin arttırılması ile birliktedirdır. Bu arada bazı Avrupa ülkeleri de göçmen nüfüsünu kontrol etmek için modern teknolojiyi de kullanıyorlar. Diğer yandan bazı AB ülkeleri söz konusu alanda işbirliklerini de arttırıyorlar.
Sığınmacılık ve göçmenlik konularında Avrupa ve uluslararası düzeyde büyük bir vitrinin bulunmasına rağmen, söz konusu yasalar pratikte tam olarak uygulanmamış ve bir çok sorunla karşı karşıyaymış. Örneğin 2014’ün başından itibaren yürürlüğe giren Dublin 3 yasasına göre, göçmenler ilk girdikleri AB ülkesinden sığınma talebinde bulunmalı. Fakat son göç dalgasında bu yasaya hiç uyulmamış ve Avrupa’nın kapısı sayılan Yunanistan, İtalya ve Balkan ülkelerinde bu yasa uygulanmamıştır. Aslında güney Avrupa ülkelerine göre, Dublin konvansiyonu nedeni ile asya ve Afrika ülkelerinde bu ülkelere akın eden göçmenlerin yükü onların omuzunda, fakat Almanya gibi bazı ülkeler, bu yasanın değişmesine karşıdırlar.
Genel olarak Avrupa ülkelerin göçmenlik konusundaki ortak yasalar, göçmenliği kısıtlamayı hedefliyor. Örneğin Dublin 3 konvansiyonu, sığınma talebinde olan genç erkeklere vize verilmesini kısıtlıyor. Söz konusu konvansiyon, sığınmak için bir çok kısıtlamayı ön görüyor, üstelik sığınmacıların aynı zamanda bir kaç ülkeden sığınma talebini de imkansızlaştırıyor.
Avrupa’da İslam’ın göçmenlikle olan bağı, göçmenlik yasaların daha da zorlaşmasına sebep oluyor, hedefi de mülsüman ülkelerin göçünü kontrol etmektir. Günümüzde Müslüman göçmenler, dinlerine bağlılığı, Avrupa’daki göç yasalarındaki kısıtlamalar ve ayırımcılığın temel sebebi olduğunu savunuyorlar. Sağcı aşırı partiler ve medyanın olumsuz propagandaları dooğrultusunda, “tüm müslümanların terörist olmadığı fakat teröristlerin çoğunun Müslüman olduğu” kanısı oluştu. Bu düşüncenin sonucu, terörist karşıtı yasalar, genelde müslümanları kontrol eden yasalar oldu.
Özellikle Suriye krizi ardından göçmen nüfüsunun artması ve yüz binlerce göçmenin Avrupa sınırlarına akın etmesi, göç yasalrının işlevsizliğini gözle önüne serdi. Avrupalılar, son yıllarda göç olayının genişlemesine sebep olan temel konuları bulmaktan kaçınıyorlar. Göçmenlerle ilgili kötü şartların asıl nedenlerinden biri, Avrupa ülkelerinin çelişkili tutumu ve AB’de birleştirilmiş kuralların olmamasıdır.
Avrupa ülkeleri bir yandan Suriye ve libya gibi Afrika ve asya’nın bazı ülkelerinde savaş yanlısı siyasetler izlerken, dier yandan da savaşın yan etkileri ve sonuçlarına da katlanmak istemiyorlar.
Bu arada göçmenlik yasaların işlevsizliğine sebep olan bir diğer konu, bazı Avrupa ülkelerinde yabancı düşmanlığıdır ki, göçmenler ve sığınmacılar ile ilgili tüm insan hakları taahhütler ve AB’nin sorumluluklarında başarısız kalmalarına sebep olmuştur. zira AB’deki göçmenlik yasları, olaydan doğru bir algılamaya sahip olmadan, parti çıkarlarına dayalıdır. Politikacılar, göçmenlikten söz ederken, ilk hedeflerinin, vatandaşlarının kaygılarının onların da kaygısı olduğunu lanse etmektir.
Fakat ülkelerde duvarların inşa edilmesi ve göçmenleri ihraç etmeye tepkileri, mevcut şartların doğru algılanmadığını gösteriyor. Bazı Avrupa ülkelerin göçmenlere karşı eylemleri, temel insan hakları ile çelişmekte, bunun en bariz örneği ise müslümanlara karşı negatif duyguların artmasıdır, ırkçılık, ihanet, taciz, kutsal mekanları tahrip etmek, Cuma namazı ve tesettür gibi müslümanların dini davranışlarını kısıtlamak, ve müslümanların sosyal haklarını ayaklar altına almak, Avrupa kültürünü diğer kültürlere dayatmak, Fransa, Almanya, İngiltere, hollanda, belçika vb ülkelerin yasalarına rağmen yeni cami inşaatlarına izin vermemek ki aslında bu konu din ve düşünce özgürlüğüne aykırıdır, ak denizde sığınmacıları kurtarmada müsamahakar davranmak, göçmenleri en zor işlerde çalıştırmak ve ırkçı aşırı sağcı partilerin faaliyetlerine destek vermektir.
Genel bir değerlendirmede, Avrupa’ya kriz boyutundaki göç sorunu, eski yasalardan çelişkili yorumların yapılması, yine çelişkili siyasetlerin izlenmesi ve Avrupa çapında birleştirilmiş kuralların olmamasından kaynaklandığı söylenebilir. Avrupa ülkelerind ebir yandan Suriye ve libya gibi asya ve Afrika ülkelerinde savaş siyasetleri izlerken, diğer yandan da bu ülkelerdeki savaşın sonuçları ve yan etkilerini kabullenmek istemiyor. Aslında Avrupa ülkeleri, sınırlarda zor ve ağır kurallar uygulamak ve göçmenleri en asgari yaşam şartlarında bile yoksun kamplarda yaşamaya zorlamakla, kendilerini bayraktarı olarak tanıttıkları insan haklarının temel ilkelerini ayaklar altına alıp, sığınmasız göçmenlere ağır şartlar dayatıyorlar. Avrupa’da Müslüman göçmenlere karşı karalama kampanyaları, Ortadoğu’da krizin yaşandığı ve Müslüman göçmenlerin çok ağır ve zor çilelere dayandığı, batılı ülkelerin savaşı körükledikleri ve terörist tekfirci gruplara destek verdikleri bir dönemde gerçekleşiyor. İngiltere eski başbakanı Tony Blair, IŞİD’in ekillenmesi, Suriye ve diğer Ortadoğu ülkelerinde krizin yaşanması ve ardından da göç krizinin, 2003 yılında Irak savaşı ve bu ülkenin işgalden sonraki durumu kontrol edemediklerinden kaynaklandığını, 12 yıl sonra itiraf eidyor. Aslında Suriye, Irak ve afganistan vatandaşları kendi ülkelerinde, batının askeri müdahalesinden kaynaklanan güvensizlik ve istikrarsızlıktan çile çekiyor, hem de batıda ırkçılık ve ayırımcılıktan acı çekiyor.009