Ocak 29, 2018 19:15 Europe/Istanbul

Geçen hafta 6 Ocak tarihinde Çin’in Doğu kıyılarında Çin – Hong Kong bandıralı bir yük gemisi İran’ın petrol tankerine çarptı.

Bu çarpmanın sonucunda İran petrol tankerinde patlama ve yangın yaşandı. Bu acı hadise İran petrol tankerinin batması ve 32 gemi mürettebatının hayatını kaybetmesi ile sonuçlandı. Sançi adlı petrol tankerinde çalışan mürettebatın 30’u İranlı ve ikisi de Bangladeş vatandaşıydı.

Bu acı hadisede hayatını kaybedenler için Allah’tan rahmet ve kalanlarına sabır ve başsağlığı dileyerek bültenimize başlıyoruz.

Tahran İslam işbirliği teşkilatına üye ülkelerin parlamento başkanlarının 13. Zirvesine ev sahipliği yapıyor. Bu zirvede ele alınan konulardan biri, İslam ülkeleri parlamentoları birliğinin iktisadi işler ve çevreye özel daimi komisyonunun oturum düzenlemesiydi. Oturumda üye ülkelerin arasında iktisadi ve ticari ilişkileri arttırmak ve çevre sorunlarına çözüm getirmek amacıyla 14 kararname onaylandı.

İslam ülkeleri parlamentoları birliğinin iktisadi işler ve çevreye özel daimi komisyonunun Tahran’da düzenlenen oturumunda ayrıca iktisadi işler ve çevreye özel daimi komisyonunun raportörünün seçimi ve komisyonun raporları ve kararnameleri ve tavsiyelerinin uygulanmasıyla ilgili raporun sunulması başlığı altında iki kararname ve iktisadi alanlarla ilgili dört kararname daha onaylandı.

İslam işbirliği teşkilatına üye ülkelerin arasında ticari ilişkilerin arttırılması ve gümrük engellerinin azaltılması, ayrıca üye ülkelere yönelik tek yanlı veya çok yönlü yaptırımlarla ortak mücadele oturumda onaylanan kararnamelerden biriydi. Komisyonun oturumunda 8 kararname de çevre ve sürdürülebilir kalkınma, çölleşme ile özellikle Afrika’nın kıyı ülkelerinde mücadele, üye ülkelerin su kaynaklarını koruma alanında işbirliği ve yine iklim değişikliği ile mücadele ve çevreyi koruma alanında işbirliğini takviye etmek gibi alanında onaylanan bazı kararnamelerdi.

Bu arada akla gelen soru, bu oturumun ne gibi önem arz ettiği ve iktisadi meseleler ve sorunlar bir yana, oturumda alınan kararların İslam dünyasında işbirliği bağlamında daha aydın bir ufuk belirleyip belirleyemeyeceği ile ilgili sorudur.

Bu soruya cevap vermek için en başta İslam dünyasının potansiyel kapasitelerini gözden geçirmek ve hangi İslam ülkesinin gayri safi hasılada payının ne kadar olduğunu belirlemektir.

Veriler dünya genelinde 2016 yılında gayri safi hasılası toplamı 73962 milyar dolar olduğunu ve bu rakamda İslam ülkelerinin payı ancak 6368 milyar dolar civarında olduğunu gösteriyor. Buna göre dünya genelinde gayri safi hasılanın ancak %9 kadarı İslam ülkelerine aittir.

Oysa İslam ülkelerinde dünyada en çok altın ve gümüş ve petrol ve doğalgaz kaynakları bulunmaktadır, ki bu da gelişmiş ve gelişmekte olan dünyanın tüm ülkeleri için özel ve eşsiz cazibesi söz konusudur. Gerçekte İslam ülkelerinin petrol üretiminde  %41’lik ve doğalgaz üretiminde %36’lık payına bakıldığında sömürücü ve emperyalist devletlerin bu stratejik alanlara müdahalelerinin ne denli derin olduğu anlaşılıyor.

Günümüzde yapılan araştırmalar ve incelemeler Özbekistan, Sudan, Endonezya ve Kazakistan gibi bazı İslam ülkelerini dünyanın en zengin altın madenlerine sahip olduklarını gösteriyor. Üstelik altınla birlikte dünyanın gümüş kaynaklarının büyük bir kısmı da İslam coğrafyasında yer alıyor. Bu alanda Kazakistan, Fas, Türkiye, Endonezya ve Özbekistan gibi ülkelerin öncü oldukları ifade ediliyor. Bu kaynaklardan iktisadi dalgalanmalar ve çalkantılarla mücadelede güçlü dayanaklar şeklinde söz ediliyor. İslam dünyasında enerji kaynakları, petrol rezervleri, iktisadi fırsatlar, geniş piyasalar ve kayda değer insan gücü günün teknolojileri ile bütünleştiği takdirde hiç kuşkusuz küresel ekonomiye hakim olan dengeleri altüst edebilecek niteliktedir.

Bu bağlamda İslam işbirliği teşkilatı İslam kalkınma bankasının işbirliği ile bazı fizibilite çalışmaları ile İslam ülkelerinde özel kutupları şekillendirmek üzere yol haritasını uzmanlık kaynakları ve diğer kaynakların temelinde hazırlayabilir.

Gerçekte İslam işbirliği teşkilatı üye ülkelerin arasında siyasi - iktisadi ve ticari, ilmi ve kültürel ortak işbirliği ve birlikteliği sağlayarak bu ülkelerin kalkınmasına zemin oluşturmak amacıyla kuruldu. Bu teşkilatta işbirliğini arttırma yollarından biri ise ortak İslamî Pazar kurmaktır ve bu hedefe ulaşmak ve bu pazarın etkili olmasını sağlamak için D-8 gibi İslam ülkelerinin kurduğu gruplardan yararlanılabilir. Nitekim İslam ülkelerinin kurduğu EKO, FKİK ve D-8 gibi alt grupların arasında gerekli bağlantıları ve irtibatı ve ticari ve iktisadi ilişkileri kurmakla bu ülkelerin arasında iktisadi işbirliğini geliştirmek mümkün.

D-8 grubu Endonezya, İran, Bangladeş, Pakistan, Türkiye, Malezya, Mısır ve Nijerya’dan oluşuyor ve bu ülkenin dünya piyasalarına nüfuzunu arttırmak ve G-7 ile diyalog kapılarını aralamasını amaçlıyor.

Geçen hafta İran ve Hindistan arasında ticari işbirliğini geliştirmek amacıyla Yeni Delhi’de bir oturum düzenlendi.

Yeni Delhi’de düzenlenen İran Hindistan ticari işbirliği oturumuna İran yol ve kentleşme Bakanı Abbas Ahundinin yanı sıra Hindistan’dan bazı üst düzey yetkililer ve iki ülkenin işadamları katıldı. Oturumda ikili ticari ve iktisadi işbirliğini geliştirme yollarının yanı sıra, İran’ın güneydoğsunda yer alan Çabahar limanهnın geliştirilmesi ve transit ve ulaştırmanın takviye edilmesi gibi konular da ele alındı.

Milletlerin işbirliği kapısı olarak adlandırılan Çabahar limanının geliştirilmesi sadece İran, Hindistan ve Afganistan için faydalı olmuyor ve bunun yanında Rusya, gürcistan ve diğer bir çok ülkenin bu konunun iktisadi faydalarından yararlanabileceği ifade ediliyor.

Hindistan ulaştırma ve denizcilik Bakanı Nitin Gadkari bu oturumda yaptığı konuşmada Çabahar limanının İran, Hindistan ve Afganistan için stratejik önemine işaret ederek Yeni Delhi yönetimi İran ile ticari işbirliğini geliştirmek istediğini ve Çabahar limanı da stratejik bir bölge olarak iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin gelişmesinde önemli rol ifa edeceğini belirtti.

Hali hazırda 2018 yılında bir çok yeni fırsatın doğduğu anlaşılıyor ve bu bağlamda Kuzey Güney, Güney Batı, Doğu Batı gibi çeşitli ticari koridorların geliştirilmesine daha fazla özen gösterilmesi gerektiğinden söz ediliyor. Gerçekte bu koridorların geliştirilmesi ve bölgede bu durumdan çıkarı olan ülkelerin çabaları durumunda başta Hindistan’ın Rusya ve AB ülkelerine ulaşımı olmak üzere bu ülkelerin hedef ülkelere ulaşımı daha kolay ve daha kısa olacağı anlaşılıyor.

Çabahar limanını geliştirme projesi İran ve Hindistan arasında ortak bir projedir ve iki ülke bu projede tüm imkanlarını kullanmak üzere işbirliği anlaşması imzalamıştır. Bu çerçevede Çabahar limanının ilk ünitesinin geliştirilmesi Hindistan için önemli rol ifa ediyor. Hindistan ticari ilişkilerine çeşitlilik kazandırmak amacıyla Çabahar limanı üzerinde yatırım yapıyor.

Geçen sene imzalanan anlaşmaya göre Hindistan yönetimi Çabahar limanının ilk ünitesini geliştirme doğrultusunda bu limanın iki iskelesi üzerinde 85 milyon dolar yatırım ve 23 milyon dolar gelir çerçevesinde bu iki limanı on yıl boyunca yönetmesi gerekiyor.

Çabahar limanı İran İslam Cumhuriyeti ve Hindistan ve Afganistan arasında ulaştırma koridoru olarak çok amaçlı işlevi bulunuyor, nitekim ürünlerin transitinden başka üç ülke arasında yolcuların taşınmasında da rol ifa ediyor. Çabahar limanı projesi 2018 yılının sonuna kadar hizmete girmesi bekleniyor. Çabahar limanının Şehit Beheşti iskelesinin ilk bölümü geçenlerde Cumhurbaşkanı Ruhani ve bazı ülkelerin üst düzey yetkilileri ve büyükelçilerinin katıldığı törenle hizmete girdi.

Afganistan yönetimi karada mahsur kalan bir ülke olarak ve aynı zamanda doğusundaki komşusu bazı sorunları yaşaması yüzünden Çabahar limanı ve koridoruna uzun vadeli ve stratejik açıdan yaklaşıyor. Gerçekte Kabil yönetimi bu koridorun üzerinden ihtiyaçlarını gidermekten başka Güney Asya ve Orta Asya arasında uzanan bu uluslararası koridorun bir parçası olmayı ve bu koridorun bölge şartlarını ayrışmalardan dayanışmaya doğru sevketmesini umuyor.

Afganistan 30 milyon nüfusu vardır ve sonuçta 30 milyon tüketicisi bulunmaktadır. Orta Asya bölgesinde ise 50 ila 60 milyonluk bir nüfus söz konusudur, üsetlik Pakistan da bu alana dahil edilebilir ve bu yüzden Çabahar projesine bölgesel büyük bir proje gibi bakmak gerekir.

Enerji temeline dayanan ekonomi dünyasında doğalgaz enerjisi anahtar ve belirleyici etkenlerden biridir. dünyada doğalgaz ihraç eden ülkelerin asamblesinin yaptığı araştırmalara göre gelecek 25 yılda dünyanın tükettiği enerjinin yarısını doğalgaz enerjisi karşılayacaktır. Bu yıllarda enerji tüketiminde yaşanacak artışla beraber doğalgaz için talep de %50 artış kaydetmesi bekleniyor. Bu talep artışı ise en çok Hindistan, Çin ve Ortadoğu ülkelerinde elektrik enerjisi üretmek üzere yaşanacağı tahmin ediliyor. Bu arada İran üç anahtar ve eksen özelliği itibarı ile dünya enerji piyasasında da anahtar ve eksen rol ifa edeceği anlaşılıyor. Birinci özellik, İran’ın dünyada petrol ve doğalgaz kaynaklarının toplamında birinci sırada yer almasıdır. Bundan başka iran ve Katar dünyanın en büyük doğalgaz kaynağına ortaktır ve bu iki ülkenin bu bağlamda Rusya ile işbirliği yapması, dünya enerji piyasalarında belirleyici olmalarına zemin hazırlayabilir. Hali hazırda bu üç ülke dünya doğalgaz rezervlerinin %55 kadarına sahiptir.

İran’ın üçüncü özelliği eşsiz coğrafi konumudur ki Güney Kuzey ve Doğu Batı eksenlerinde bir irtibat köprüsü olarak üretici ve tüketici ülkelerin arasında enerji transiti ve intikali bağlamında anahtar konum sayılıyor.

Öte yandan Çin ve Hindistan gelecek yıllarda doğalgaz enerjisinin en büyük iki tüketicisi olarak önümüzdeki yıllarda İran üzerinden transit edilecek doğalgaza muhtaçtır. Bu durumun önemi dünya petrol piyasalarının durumuna bakıldığında daha iyi anlaşılır.

Bir başka önemli mesele, İran’ın istikrarlı ve güvenli bir ülke olmasıdır ki bu da tüketici ülkelerin ihtiyaç duyduğu enerjiyi temin etmekte hayati rol ifa eden bir durumdur. Bu konunun önemi de Ortadoğu bölgesinde en büyük enerji üretici ülkelerinde siyasi şartlar ve güvenlik durumu Çin gibi büyük tüketicilerin en büyük kaygısı olduğu gündeme gelince anlaşılıyor.

Buna göre dünyada hiç bir enerji üreticisi ülke söz konusu üç şartı bir arada bulundurmuyor ve bu açıdan İran istisna bir konum kazanıyor.