Trump’ın Batı Asya için mirası - 2
(last modified Sat, 30 Jan 2021 04:00:34 GMT )
Ocak 30, 2021 06:00 Europe/Istanbul

Amerika’da anarşist Başkan Donald Trump yönetiminin 4 yıllık süresinin sonuna gelindiği şu sıralarda, Trump yönetiminin politikaları Batı Asya bölgesine ne gibi getirileri olduğunu sizler için gözden geçirmeye karar verdik.

İran Amerika’nın anarşist Başkanı Donald Trump’ın dış politikasında önemli yeri olan konulardan biriydi. Terörist Trump 2018 yılında İran ile imzalanan ve İran’da Bercam adı ile anılan Kapsamlı Ortak Eylem Planı KOEP anlaşmasından çekildi ve Tahran yönetimi ile daha iyi bir anlaşmaya varabileceğini iddia etti. Trump bu kararının devamında İran milletine karşı azami baskı politikası izleyerek kendince Tahran yönetimini yeniden müzakere masasına oturtmak istedi.

Amerika’nın terörist Başkanı Trump dört yıllık başkanlık döneminde İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı dört önemli uygulamada bulundu. Bunlar KOEP anlaşmasından çekilmek, azami baskı politikası çerçevesinde iktisadi yaptırım uygulamak, İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusunu terör örgütleri listesine almak ve Kudüs Gücü Komutanı General Hac Kasım Süleymani’ye suikast düzenlemekti. İran ise Amerika’nın bu tür uygulamalarına gösterdiği tepkilerde ABD ordusunun en gelişmiş İHA’larından biri olan Global Hawk İHA’yı düşürdü ve yine Amerikalı terörist askerlerin Irak’taki Aynul Esed üssünü füze yağmuruna tuttu.

İran silahlı kuvvetleri Haziran 2019’da ABD ordusuna ait Global Hawk İHA’sını Fars körfezinde düşürdükten sonra ABD Başkanı Trump, İran büyük bir hata yaptı, diyerek İran İslam Cumhuriyeti’ni bir nevi savaşla tehdit etti. Ancak Trump daha sonra bir açıklama yaparak, Amerika’nın İran’a yapacağı saldırıda çok sayıda sivilin de öleceği yüzünden İSK’nın bu hareketine karşılık vermekten vazgeçtiğini ileri sürdü. Askeri gözlemciler ise Amerika’nın bu olaya karşı pasif tutumu üzerine yaptıkları değerlendirmede, aslında İran’ın füze gücü ve bölgedeki müttefikleri Trump’ı İran’a karşı herhangi bir askeri harekat yapmaktan vazgeçirdiğini belirtti.

Gerçi Trump yönetimi azami baskı politikası ile İran ekonomisini zorladı, ama sonuçta Trump İran İslam Cumhuriyeti karşısında kesin kaybeden taraf oldu. Nitekim bir yandan Trump’ın uyguladığı iktisadi baskılar İran halkını İslami nizamla karşı karşıya getiremedi ve öbür yandan da Tahran yönetimi iktisadi baskılar ve yaptırımlar yüzünden Trump yönetimi ile nükleer meseleyi ve ayrıca İran’ın füze gücü ve bölgesel nüfuzu gibi önemli konuları müzakere etmeyi kabul etmedi. Bundan başka Trump yönetimi BM güvenlik konseyinde de İran’a karşı konsensüs sağlayamadı, bilakis bu konsensüs Amerika’ya karşı gerçekleşti ve Eylül 2020’de Amerika’nın İran karşıtı kararname taslağına bir tek Dominican Cumhuriyeti gibi küçük bir ülke olumlu oy verdi ve böylece İran’ı inzivaya itmek isteyen Trump pratikte Amerika’nın inzivaya itildiğine şahit oldu.

ABD Başkanı Donald Trump yönetimi dört yıllık görev süresi boyunca Irak’a karşı da ciddi ve elle tutulabilir bir politika geliştiremedi. Trump yönetimi dört yıl içinde Irak’ta Haydar İbadi, Adil Abdulmehdi ve Mustafa Kazımi başbakanlığında üç hükümetle karşı karşıya geldi.

Amerika’nın Irak’a yönelik bakışı bu ülkenin İçişleri ve İran İslam Cumhuriyeti ile ilişkilerine müdahale etme temelinde gelişmişti. Irak’ın iç arenasında Trump yönetimi Iraklı direniş gruplarının etkinliğini ve nüfuzunu engellemeye çalıştı. Bu çerçevede Trump yönetimi Irak’ta direniş gruplarının imajını bozmak, mesnetsiz iddialarla suçlamak ve bazı direniş gruplarını terör örgütleri listesine almak ve en son Irak Haşdi Şabi hareketinin Başkanı Falih Feyyaz ve Başkan vekili Ebu Fedek Muhammedavi’yi yaptırım listesine almak gibi uygulamalarda bulundu.

Yine bilindiği üzere Amerika’nın terörist Başkanı Donald Trump Irak’ta korkunç bir cinayete imza attı ve bunu resmen ilan etti. Bu cinayette İslam İnkılabı Muhafızlar Ordusu Kudüs Gücü Komutanı şehit General Kasım Süleymani 3 Ocak 2020’de Iraklı yetkililerin resmi daveti üzerine bu ülkeyi ziyaret ettiği sırada, Haşdi Şabi Komutanı Ebu Mehdi Mühendis ve 8 silah arkadaşı ile birlikte ve Amerika Başkanı Donald Trump’ın doğrudan talimatı üzerine ABD terör ordusunun Bağdat havaalanına yakın bir noktada düzenlediği suikastte şehit düştü. Bu cinayetin ardından Irak’ta Amerikalı terörist askerlere karşı tehditler artmaya başladı ve Amerika bu konuyu bahane ederek Irak’ta direniş gruplarının mevzilerini bombardıman ederek çok sayıda direnişçiyi şehit etti.

Amerika terör devletinin bu tutumu, Irak’ta halk ve siyasi grupların arasında Amerikalı terörist askerlerin  Irak’tan ihraç edilmeleri yönünde taleplerin artmasına sebep oldu. Irak parlamentosu bu doğrultuda 5 Ocak 2020’de bir yasa tasarısını onayladı. Bundan sonra Washington ve Bağdat arasında Irak’taki Amerikalı terörist askerlerin durumu hakkında bir kaç tur müzakere gerçekleşti. Müzakerelerin sonunda Irak’taki Amerikalı terörist askerlerin sayısının azaltılması kararlaştırıldı. Trump yönetimi Eylül 2020’de Irak’daki 5200 askerini 2500’e düşüreceğini açıkladı.

Trump yönetimi aynı zamanda Irak ile İran İslam Cumhuriyeti arasındaki yakın ilişkilerin yüzünden Bağdat yönetimini baskı altında tutmaya çalıştı. Gerçekte İran ve Irak arasındaki yakın ilişki yüzünden terörist Trump yönetimi defalarca Irak’ın milli egemenliğini ihlal ederek Iraklı direniş gruplarının mevzilerini bombardıman etti. Ancak buna karşın Trump yönetimi Tahran’la Bağdat ilişkilerini bozma çabalarında da başarılı olamadı. Aslında Trump döneminde Amerika ile Irak ilişkileri en kronik düzeye gerilediği ve Irak milletinin Amerika’dan nefret duygusu da tavan yaptığı söylenebilir.

ABD Başkanı Donald Trump yönetimi son dört yılda Suriye, Lübnan ve Yemen’e yönelik politikalarında da şaşkın bir durum sergiledi. Direniş ekseninde yer alan bu üç ülke Amerika’nın en ağır baskılarına maruz kaldı, ancak hiç biri terörist Trump’ın politikalarına teslim olmadı.

Trump yönetimi Suriye’de Amerika’nın önceki yönetiminin politikalarını sürdürdü. Gerçi Trump Amerikalı askerleri Suriye’den çekeceğini gündeme getirdi, ancak pratikte böyle olmadı ve Suriye’de terör örgütleri ve silahlı milislere desteklerini sürdürdü. Trump yönetimi Suriye petrolünü çalmaya devam etti ve Şam yönetiminin terör örgütlerine karşı konumunu zayıflatmaya çalıştı. Trump ayrıca korsan İsrail’in Suriye topraklarına saldırılarını da destekledi ve bu saldırılar Washington’un onayı ile yapıldı.

Donald Trump yönetimi Lübnan’a karşı da hasmane politikalarını sürdürdü. Amerika Lübnan’ın Hizbullah hareketini terör örgütleri listesine aldı ve liderlerine de yaptırım uyguladı. Bundan başka Amerika terör devleti Lübnan’da halkın hükümetten hoşnutsuzluğunu körükleme senaryosunu da uygulamaya başladı ve hoşnutsuzluk durumunu şiddet olaylarına ve Lübnan’da siyasi istikrarsızlığa dönüşmesine sebebiyet verdi. Trump yönetiminin esas amacı, Hizbullah hareketinin Lübnan’da siyasi iktidarda konumunu zayıflatmaktı.

Lübnan üniversitesi siyasi ve sosyal etüt merkezi Başkanı Tallal Atris, Donald Trump yönetiminin dört yıllık karnesinde Lübnan’a yönelik izlediği politikaları hakkında şöyle diyor:

Trump son dört yılda yaptırım adında bir strateji üzerinde odaklandı. Trump dört yıl boyunca Lübnan’a karşı tedrici yaptırım uygulamaya başladı. Trump yönetimi Hizbullah hareketinin mal varlığını bloke etmekten Lübnanlı bankalara Hizbullah hareketi ile mali işbirliği yapma bahanesi ile faaliyetlerini engellemek ve Lübnanlı birçok Bakanı ve parlamenteri yine aynı bahaneye dayanarak yaptırım listesine almak gibi birçok uygulamaya imza attı.

Lübnanlı uzman Atris şöyle devam ediyor:

Donald Trump yönetimi Hizbullah hareketinin kabinede yer almasını engellemek için bazı şartları dayatmaya çalıştı. Örneğin Hizbullah falanca bakanlığın başına geçmemesi gerektiğini, ya da temelden kabinede yer almaması ve siyasi faaliyette bulunmaması gerektiğini ileri sürdü, ancak bu şartları dayatmakta başarılı olamadı ve planları suya düştü. Zira Hizbullah Lübnan’da siyasi bir güçtür ve tüm taraflar bu hareketi tanımaktadır. Hizbullah hareketi parlamentoda bir kanadı vardır ve buna göre Lübnan’da Hizbullah’ın katılımı ve onayı olmadan hiç bir hükûmet kurulamaz. Dolayısıyla Trump bu konuda da hezimete uğramıştır.

Amerika Başkanı Trump yönetimi Yemen krizinde de son dört yılda Suud rejiminin yanında yer aldı ve sonuçta Yemen’de en büyük insani faciayı görmezden gelerek esasen insan hakları ve normları ve değerlerine asla inanmadığını ortaya koydu. Trump yönetiminin bu tutumu Amerika’nın içinde ve dışında geniş çaplı eleştirilere yol açtı.

Ve son olarak, Amerika’nın terörist Başkanı Donald Trump ve yönetimi son dört yılda direniş eksenine karşı tutumunda tamamen Suud rejimi ve korsan İsrail’in oyuncağı oldu. Gerçi Trump’tan önce de Amerika’da işbaşına gelen hükümetler bölgede direniş karşıtı bir politika izledi, fakat Trump yönetimi bölgede ve bölge ülkelerinde direniş grupları ile diğer tarafların arasında her türlü diyalog ve müzakere yolunu tıkadı. Trump yönetiminin izlediği bu tutum dört yılın ardından Batı Asya bölgesini daha da kaosa sürükleyerek istikrarsızlaştırdı ve bazı ülkelerin ve liderlerin arasında gerginliği daha da tırmandırdı.