Gazetecilere karşı cinayet işleyenlerin dokunulmazlığına son verme günü
2 Kasım günü, gazetecilere karşı cinayet işleyenlerin dokunulmazlığına son verme günüdür. Gazeteciler genellikle meslekleri yüzünden onları susturmak isteyen kişilerin tehditleri ile karşı karşıya kalıyor, üstelik dünyanın bir çok ülkesinde gazetecilere karşı işlenen suçlar cezasız kalıyor.
Sonunda Arabistanlı muhalif gazeteci yazar Cemal Kaşıkçı’nın Arabistan’ın İstanbul başkonsolosluğunda ve Suud rejiminin istihbarat servisi tarafından öldürüldüğü doğrulandı. Cemal Kaşıkçı Amerika’da Washington Post gazetesi için makale yazıyor ve ülkesinde sosyal ve iktisadi reformları olumlu karşılamakla beraber S. Arabistan’a hakim olan baskı, korku ve dehşet atmosferini de eleştiriyordu.
Cemal Kaşıkçı da muhtemelen başka gazeteciler gibi kendinden gazetecileri nasıl korumak gerekir? diye sormuştu. Gerçi bu denli önemli olan bu soru için henüz tam ve güvence altına alınmış bir cevap de verilmiş sayılmaz, nitekim Cemal Kaşıkçı’nın kendi ülkesinin konsolosluğunda infaz edilmesi de gazetecilere yönelik koruma alanında hiç bir güvence bulunmadığını ortaya koydu. Gerçekte başka ülkelere göç etmek ve hatta uluslararası baskılar bile gazetecilerin ortadan kaldırılmalarına mani olamıyor. Kaşıkçı ölümünden iki ay önce ve 6 Ağustos tarihinde Kanada’nın Global News kanalına verdiği mülakatta şöyle demişti: gerçi şu anda Washington’da yaşıyorum, ama bazen susmayı tercih ediyorum, zira çok tehdit ediliyorum.
Günümüzde gazetecileri ve medya organlarının profesyonel faaliyetlerini savunmak modern bir değerdir ve bu durumdan yararlanarak ülkeleri birbiriyle karşı karşılaştırabiliriz. Gerçekten de eğer Suud rejimi bir muhalif değil de, sadece eleştiri yönelten bir gazeteciyi bu şekilde infaz ediyorsa, kim bilir muhaliflerine neler yapıyordur.
Kuşkusuz S. Arabistan’da gazetecilerin durumu ifade özgürlüğü veya eleştiri gibi durumlarla pek alakalı değildir, fakat ne var ki hatta Amerika gibi bir ülkede de gazetecilerin durumu her geçen gün kötüye gitmektedir.
Amerika’da Donald Trump beyaz saraya girdiği günden beri foxnews, daily caller ve newsmax gibi yandaş medya Trump’la ilgili haberleri ballandıra ballandıra yayımlıyor. Trump ise onu eleştiren medya organlarını çakma, sahtekar ve benzeri tabirlerle eleştirerek onları vurmaya çalışıyor. Trump geçenlerde twitter hesabında şu iddiayı ileri sürdü: bizim iktisat alanında ve başka alanlarda yüksek başarılarımıza rağmen bu kanalın benim hakkımdaki haberlerinin yüzde 91’i menfi ve yalandır. Neden biz fesat olan medya organları ile yüksek düzeyde işbirliği yapıyoruz. Onların akreditasyonları iptal edilmeli.
Böylece Trump gazetecilelrin beyaz saraya, devlet kurumlarına, kongreye ve ABD yüksek mahkemesine giriş belgelerini iptal etme ve onları bu mekanlarla ilgili haber yapmalarını zorlaştırma tehdidinde bulundu.
Amerika Başkanı Trump’ın bu tehditleri medya mensuplarını ve gazetecileri kaygılandırıyor. Gazeteciler Trump’ın sözlü saldırıları gazetecilere yönelik şiddet uygulamalarını arttırdığını belirtiyor. BM inanç özgürlüğü işleri özel raportörü David Key ve Amerikan insan hakları komisyonu üyesi Edison Latza, ABD Başkanı Donald Trump’ın medyaya yönelik sözlü saldırıları basın ve medya özgürlüğünü tehlikeye attığını belirtiyor. Trump şimdiye kadar bir çok kez medyayı eleştirdi ve onları çakma haber yayımlamak ve Amerikan halkının düşmanı olmakla suçladı.
BM inanç özgürlüğü işleri özel raportörü David Key ve Amerikan insan hakları komisyonu üyesi Edison Latza, yayımladıkları ortak bildirilerinde Trump’ın sözlü saldırıları gazetecilere yönelik şiddet içerikli fizikî saldırıları arttıracağı uyarısında bulundu. Bundan önce de New York Times gazetesi yayıncısı Donald Trump’tan gazetecileri halkın düşmanı ilan etmekten kaçınmasını istemişti. Amerika’da bir çok politikacı da Trump’ın davranışlarını eski sovyetler birliği diktatörü Joseph Stalin’e benzetiyor.
İlginçtir ki Yahoo News haber sitesinin genel yayın yönetmeni Danial Klaidman da şöyle diyor: ABD Başkanı Donald Trump’ın medyaya yönelttiği eleştiriler Suud rejimine Muhammed bin Salman’ı eleştiren Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı’ya suikast düzenleme cesaretini verdi.
Danial Klaidman konu ile ilgili attığı twittinde şöyle yazdı: Donald Trump’ın medyaya yönelttiği eleştiriler Muhammed bin Salman’ı Cemal Kaşıkçı’yı öldürmeye teşvik etti. Muhammed bin Salman Trump’ın gazetecilere yönelik nefretinden dolayı onlardan birinin öldürülmesine tepki vermeyeceğini düşünüyordu.
Donald Trump veya Muhammed bin Salman’ın gazetecileri tehdit etmeleri ve onlara baskı uygulamaları mısdaklarını bir kenara bırakacak olursak, her yıl dünya genelinde gazetecilerin şiddet kurbanı oldukları ile ilgili bir çok haberle karşılaşıyoruz. Bu veriler toplumu bilgilendirme alanında serbest ortama tahammül edilemediğini ve gazetecilerin dünya genelinde can güvenliği olmadığını gösteriyor.
Sınır tanımayan gazeteciler örgütü RSF 1995 yılından bu yana her yıl gazetecilere yönelik şiddet ve taciz olayları ile ilgili onaylanmış verileri yayımlıyor. Bu veriler gazetecilerin gözaltına alınmaları, kaçırılmaları, ortadan kaybolmaları veya öldürülmeleri, meslekleri ile doğrudan ilgili olduğunu gösteriyor. 2018 yılının sonuna iki kaldığı bir sırada bu tehlikeli yıl gazeteciler için henüz son bulmazken, veriler, 2017 yılında 65 gazeteci ve medya çalışanı öldürüldüğünü söylüyor. Bu insanlardan 26’sı görevini yerine getirirken öldürüldü veya bombardımanların ve intihar eylemlerinin kurbanı oldu. Yine bu sayıdan 39’unun yaptıkları araştırmalar bazı siyasi güç odaklarını, dini örgütleri veya mafya çetelerini tehdit ettiği için öldürüldü.
2017 yılında 10 kadın gazeteci de öldürüldü. Bu sayı bir önceki yılda beşti. Öldürülen bu gazeteciler aldıkları tehditlere rağmen araştırmalarını sürdüren ve fasıkları ifşa eden gazetecilerdi.
2018 yılının başında da dünyada 326 kişi halkı bilgilendirme görevleri yüzünden hapse atıldığı açıklandı. Açıklamada Çin, Türkiye ve Vietnam gazetecilerin en büyük zindanları ilan edildi. Bundan başka aynı tarihe kadar dünya genelinde 54 gazeteci rehin alındı. Bunlardan dörtte üçü yerel gazetecilerdi. Bir çoğu serbest veya bağımsız gazeteci olarak çalışan bu gazeteciler en tehlikeli ve en zorlu şartların artında çalışıyordu.
2017 yılında gazetecilerin dünya genelinde kayıp sayısı bir önceki yıla oranla daha azdı ve son onyılda en düşük seviyesine inmişti. Ancak gerçekte yayımlanan veriler ve rakamlar gerçek öykünü sadece yarısını yansıtıyor. Şiddet, tehdit, yargılanmak, bazı ülkelerde her zamanki gibi yaygın bir şekilde devam ediyor. Avrupa’da yaşanan iki cinayet ise gazetecilere yönelik şiddetin hatta zengin ülkelerde de yaşandığını ve sırf iktisadi fesat ve yoksullukla bağlantılı olmadığını gösterdi. Ancak yine de gazetecileri koruma komisyonunun verilerine göre Suriye, Irak, Pakistan ve Afganistan halâ gazeteciler için en ölümcül ülkeler sayılıyor.
Öte yandan uzak yörelerde çalışan ve yerel dillerde haber ve rapor hazırlayan ve işleri daha az göz önünde bulunan gazetecilerin daha fazla tehdit altında bulundukları gözleniyor. Bu insanlara radikal Hinduları eleştiren Guri Linkeş ve kriminal vakaların muhabiri Sudip Databumik gibi fesat dosyaları üzerinde çalışan ve geçen sene infaz edilen gazetecileri örnek vermek mümkün.
Tamil Nadu eyaletinde yaşayan gazeteci Sandaya Ravi Şankar da mesleğinde güvende olmadığını söyleyen gazetecilerden biridir. Şankar bu eyalette illegal kum madenleri hakkında bir dizi rapor yayımladı. Ardından bazıları evinin dışından fotoğraf çekmeye başladı. Şankar şöyle diyor: benim cep numaram sosyal paylaşım sitelerinde var ve bu yüzden hakaret ve tecavüzle tehditleri içeren temaslarla rahatsız ediliyorum. Polise başvurdum ama hiç fayda etmedi ve hiç kimse tutuklanmadı. Polis bu dosya hakkında hiç bir şey yapmadı.
Belki bu veriler gazetecilik mesleği ve gazetecilerin şimdiki şartlarda içinde bulundukları karanlık durum hakkında bir fikir verebilir, fakat son iki yılda uluslararası camiada gazetecilere daha fazla destek vermek üzere bazı mekanizmaların bulunması için vicdanların biraz daha fazla uyandığı gözleniyor. Geçen sene BM genel sekreteri Antonio Guterres BM’nin temel programlarından bazılarının gazetecileri herhangi bir tehlike tehdit ettiği durumlarla ilgili bilgi alış verişi ve stratejik koordinasyon sağlanması için görevlendirildiklerini açıkladı.
Bundan önce BM genel sekreterinin siyasi yüksek danışmanı Ana Maria Manindez, gazetecilerin tehlikeli durumlarını araştırmakla görevlendirilmiştir. Bu konu uluslararası düzeyde gündeme gelen gazetecileri koruyun haşteginin talebi üzerine gerçekleşti. Bu haşteg onlarca medya organı, STK, gazeteci ve uluslararası seçkin şahsiyetler tarafından gündeme geldi. Bu girişim BM’nin gazetecileri korumak için çıkardığı onlarca kararnameyi uygulamak üzere bir yol haritası belirlenmesi ve gazetecilere karşı cinayet işleyenlerin cezalandırılmaktan muaf tutulması ile mücadele edilmesi yolunda atılan önemli bir adımdı.
Bundan daha büyük bir adım atılması için uluslararası ittifak gazetecileri koruma temsilcisinin seçilmesini istiyor. Bu temsilci BM’nin gazetecilerin güvenliği konusunda özel temsilcisi olması gerekiyor ve BM ve üye devletler de ona gazetecilerin güvenliği konusunda acil ve gerekli tepkiyi verebilmesi için koordinasyon yetkisi vermeleri gerekir.
Ve son olarak gazetecilere yönelik cinayetlerin engellenmesi için bunca caydırıcı uygulamalara rağmen dünyanın bir çok ülkesinde halâ kılıcın kalemden daha keskin olduğu belirtilmelidir. Irak, Suriye, Afganistan ve benzeri ülkelerde savaş ve çatışma gazetecilerden can almaya devam ediyor. Rusya, Meksika ve Türkiye gibi bazı ülkelerde gazetecileri suikast, tehdit, hapis gibi durumlar bekliyor. Amerika’da da Trump gibi acayip bir yaratık medya ise savaşıyor.
Maalesef bugün sosyal paylaşım sitelerde her türlü yalanı yayanlar cezalandırılmıyor, fakat kim hakiki bir gazeteci olarak gerçekleri ifşa edecek olursa, rahatça infaz ediliyor.