Mart 31, 2016 16:39 Europe/Istanbul

Din, her zaman beşeri toplumların en temel kurumlarından biri olmuştur.

Tarih boyunca ilahi dinlerin insan yaşamındaki güçlü varlığını görmek mümkün. Buna karşın dinin toplum ve siyaset alanları ile teamül biçimi her zaman en önemli ve aynı zamanda en tartışmalı meselelerden biri olmuştur. Nitekim bir çok beşeri toplumda dini değerler ve öğretilerin diğer beşeri maarif alanları ile sürtüşmesi ve sorun yaşaması da süregelen bir durumdur. Bu teamül ve ondan kaynaklanan sorunlar, insanların din manasından algılarını etkileyecek kadar önemlidir.

Günümüzde düşünürlerin arasında dinden birbirinden tamamen farklı olan iki telakki göze çarpıyor. Birinci telakki, dinin sosyal ve siyasi arenalarda ve insanların dünyasında aktif varlığını savunurken, ikinci telakki Batı'nın Hristiyanlıkla yüz yüze gelmesini gözeterek dinin günümüz dünyasından ayrı tutulmasına ve sadece insanların bireysel yaşamı ile sınırlandırılmasına vurgu yapıyor. İkinci telakkiye günümüzde sekularizm adı veriliyor.

Özetle sekularizmi dinin çöküşü, zevali ve yok oluşu ve toplumda, kültür, sanat, eğitim, iktisat, siyaset, hükümet ve yönetim sahalarında varlığının renksizleşmesi şeklinde tanımlayabiliriz.

Sekularizmin manası ve kavramı ve nasıl şekillendiği ile ilgili ilk araştırmalar, sekularizm olgusunun Batı'nın fikri ve felsefi zeminleri ile güçlü irtibatı olduğunu gösteriyor. Bu düşünce yöntemi hümanizm, modernizm, liberalizm, scientizm, rasyonalizm, plüralizm ve pragmatizm eğilimleri ile bağlantılıdır. Bir başka ifade ile Batılı toplumların kültürel değişimleri, Hristiyanlığın öğretilerinin kapasiteleri ve gücü ve Hristiyan toplumlarda dini kurumların ve yetkililerin tarihî geçmişi ve icraatı, sekularizm olgusunun ortaya çıkmasında önemli etkenler olmuştur.

Ancak İslamî toplumlarda sekularizm gerçekte ithal bir olgudur, çünkü gerçekte bu olgunun Batı dünyasında ortaya çıkmasına sebebiyet veren etken, Hristiyanlık zeminleridir.

İslam dini sosyal ve siyasi bir din olduğundan, sekularizmin İslam'dan telakkisi yanlış bir telakkidir. Kur'an'ı Kerim ayetleri ve İslam öğretilerine bakıldığında, İslamî bakış açısında dinin insanların bireysel ve sosyal işlerini yönetmek ve dünya ahiret saadetlerini temin etmek için bir takım akaid, ahlak , kanun ve ahkamdan oluştuğu anlaşılır. Dolaysıyla İslamî düşüncede dini bireysel zevk ve amellerle sınırlandırmak, aslında dinin manasını ve insan saadetindeki konumunu eksik idrak etme anlamına gelir.

Sekularizm kendine özgü karmaşıklığı yüzünden çoğunlukla bilinçaltı ve iradi olmayan bir şekilde bireyde, toplumda ve din alanında ortaya çıkan bir durumdur. Nitekim bazı kesimlerin tamamen farklı niyetlerine rağmen amelleri sekularizmle sonuçlanabilir. Yine kafirler art niyetleri ve insanları dinden uzaklaştırmak amacıyla sekularizmi gündeme getirerek yaygınlaştırırken, muvahhid insanlar da iyi niyetleri ve kendilerince dini kurtarmak adına sekularizm tuzağına düşebilir.

İşte bu yüzden bu olgunun mahiyetini doğru okumak, nasıl ortaya çıktığını ve bu tarz bir düşüncenin sonucu neler olduğunu iyi öğrenmek ve günümüzde İslamî toplumlara çeşitli yollardan nüfuz eden sekularizmle bilinçli bir şekilde mücadele etmek çok önemlidir.

Bu çerçevede İslamî öğretiler açısından sekularizmin analizi başlıklı bir program hazırladık ve şimdi ilk bölümünde sizlerle birlikteyiz.

İslamî öğretiler açısından sekularizmin analizi başlıklı programımız boyunca ilkin dinin manası ve sekularizm kavramına değineceğiz. Daha sonra sekularist düşüncelerin mazisi, sekularizmin temelleri, sekularizmin ortaya çıkış nedenleri ve bu açıdan İslam ve Hristiyanlığın arasındaki farklılıkları kısaca gözden geçirmek istiyoruz. Programımız boyunca ayrıca sekularizmin çeşitli siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda çeşitli boyutlarını ve bu düşüncenin İslamî yaşam tarzına sızmasını da gözden geçireceğiz.

Sözcük olarak sekular sözcüğü Latincede yüzyıl anlamına gelen Seculum veya Saeculorum sözcüğünün türevidir. Sekular terimini şimdiki zaman ve bu dünya manasında kullanılmıştır. Uzmanlar sekular sözcüğünün ilk uygulamalarının miladi 3. Yüzyıla dayandığını belirtiyor. O dönemde bu sözcük, ruhbanlıktan el çekip dünyevi yaşama yönelen bir grup ruhaniyi tanımlamak için kullanıldı. Yine bu terim umumi mahkemeleri kilise mahkemelerinden ayırt etmek için kullanılıyordu. Daha sonraları sekular sözcüğü Avrupa dillerinde kilisenin mülkiyeti ve gözetiminden çıkarılan ve başkalarına verilen mal ve mülkü anlatmak için kullanıldı.

Din ve dindarlık tanımlarının oldukça karmaşık olması ve toplumların kültürel farklılıkları yüzünden sekularizmden de oldukça farklı tanımlar sunulmuştur, öyle ki bazen bu tanımları bazıları birbirine zıt gibi gözükür. Yine sekularizm yerine kesin olarak bu sözcüğün manasını ifade etmeyen başka terimler kullanılmıştır. Örneğin dinden arındırma, dinsizleştirme, dünyevileştirme, dünyacılık, dünyevi olmak, örfçülük, örf yaratma, kutsiyetten arındırma, bunlardan bazılarıdır. Dinsizleştirme, başka kurumların din kurumu ile ilişkilerini değiştirmeye verilen addır. Kutsiyetten arındırma ise kişilerden, mekanlardan ve faaliyetlerden kutsiyet özelliğini almak ve onu yok etmek anlamında kullanılır. Sihirden arındırma ise akılcı olmak ve esrarengiz ve hissedilmeyen güçleri reddetmektir. Yine takdircilikten arınma, Hristiyanlığın takdirciliğine karşı ve geleneksizleşme de dinlerin geçmiş geleneklerden kopmaları anlamında sekularizm için gözetilen manalardır.

Gerçi bu terimler sekularizimin tüm muhtevasını kapsamıyor, ama her biri sekularizmin bir veya bir kaç özelliğini içeriyor. Bu yüzden eğer sekularizmin sözü edilen tüm bu manaları kapsadığını söyleyecek olursak, pek de yanlış söylemiş sayılmayız, ama yine da bunlardan hiç biri tam olarak sekularizmi ifade etmediği belirtilmelidir.

Aslında sekularizmi sade bir ifade ile şöyle tanımlayabiliriz: ilgimizi bu dünyaya yöneltmek ve var oldukları varsayımı ile başka alemlerden gözümüzü almak ve gaflet etmek. Burada başka alemlerden maksat biri madde ötesi gayb alemi ve diğeri de ahiret alemidir.

İran'ın büyük alim ve düşünürü ve Kur'an'ı Kerim müfessiri Ayetullah Cevadi Amoli sekularizmin din ve dünyayı ayrı sanmak, din ve sosyal işleri ayrı tutmak ve dini siyasetten ayrı tutmak üzere üç sahası bulunduğunu belirtiyor. Kendisinin din, toplum ve siyaset sahaları üzerinde durması, sekularizmden daha açık bir kavram sunuyor. Sonuçta sekularizm sürecinin genel özelliğini çeşitli kültürel, siyasi, sosyal, iktisadi, yönetim vesaire sahalarda dinin her türlü çöküşü ve sönmesi ve azalması şeklinde tanımlamak mümkün.

Sekularizm olgusu ile laiklik ilkesi arasında farklılık söz konusudur. Sekularizm daha çok toplumda dinin varlığının azalması ve sönmesine vurgu yaparken, laiklik esas itibarı ile toplumu dinden arındırır. Bir sekular dini toplum için yararlı görebilir ve hatta bazı dini alanları etkili ve gerekli sayabilir, fakat bir laik esasen dinin her türlü varlığına kesinlikle karşıdır.

Din sahasındaki düşünürler ve hatta kendileri sekular olan ve sekularizmin propagandasını yapan düşünürler için açıktır ki gerçi sekularizm din karşıtı değildir, fakat din karşıtından daha beter hareket eder, çünkü dinin yerine doldurmak ister. Sekularizm dinin özü ile açıkça muhalefet etmez, ama mümkün olan her türlü yönteme baş vurarak dinin insan yaşamındaki varlığını asgari seviyeye indirmeye çalışır ve böylece dinden hiç bir etkisi olmayan bir kabuk geride bırakır.

Sekularizm, dinin içinde yer alan bir süreçtir. Bu yüzden her şeyden önce dinden maksadın ne olduğu ve sınırları nereye kadar uzandığını belirlemek gerekir.

Din hakkında ise çeşitli açılarından bir çok tanım sunulmuştur. Bu farklılıklar Batı alemi ile İslam dünyası arasında kültürel farklılıklar gözetildiği vakit, daha da belirgin hale gelir, öyle ki hatta dinin sözcük anlamında bile bazı ihtilaflar ortaya çıkar.

İngilizcede Religion sözcüğü tam olarak din anlamına gelmez. Bu sözcükten maksat en başta, elzem olarak ilahi olmayan ama elzem getiren geleneklerdir. Bu yüzden Batı'da ta baştan din sözcüğünde ilahi olmayan yönler de yer almıştır.

Aslında Batı'nın dine yönelik bakışı, özel bir bakıştır. Batı'nın bakışında din, bağımsız ve gerçek bir mahiyeti yoktur ve bunan yerine bizim zihnimiz bağımsız bir mahiyeti vardır ve kendi isteği çerçevesinde istediği her türlü bakış açısı veya eğilim ile dine yaklaşır. Belki de bu yüzden dinden çok farklı tanımlarla karşılaşıyoruz.

Dinin Batı'dan sunduğu en mükemmel tanımı şöyle açıklayabiliriz: tecrübe ötesi ve yüce bir hakikatle irtibatı olan ve bir veya bir kaç toplum içinde insanların bireysel ve sosyal yaşamlarının mahiyetine cevap arayan, bütünleştiren, kimlik kazandıran ve toplu tecrübeleri beyan eden inançlar, gelenekler ve az çok organize amellerin topluluğuna din denir.

Ancak İslamî özel bakış açısına göre din, insanların bireysel ve sosyal işlerini yönetmek ve dünya ahiret saadetlerini güvence altına almak üzere varlık alemini yaratan Allah tarafından sunulan inançlar, ahlak ve kanunların topluluğudur.

İslamî bakış açısında, tesadüfen sekularizm konusunda da belirleyici olan dinin temel yönlerinden birine, yani dünyevi ve uhrevi saadeti temin etmekte dinin gücüne özel özen gösterilir. Bu tanıma göre din evvela toplumun yönetimini üstlenir ve ikincisi bu yönetim hem dünyevi ve hem uhrevi saadeti kapsadığından artık onun için başka alternatif yoktur.

Dolaysıyla dini tanımlama biçimi sekularizmle yüzleşme biçiminde çok etkilidir.015