Mayıs 06, 2018 09:27 Europe/Istanbul
  • İlahi önderler - 8

İslam Peygamberi’nin –s– siyeri ve sünneti her zaman Müslüman araştırmacıların üzerinde çalıştığı en önemli konulardan biri olmuş ve hakkında sürekli tartışılmıştır.

Bu alanda geçmişten günümüze dek bir çok kitap, makale ve risalenin yazılması da bu konunun Müslüman düşünürlerin gözünde ne denli önemli olduğunun işaretidir. Bu eserleri yazan düşünürler Allah Resulü’nün –s– mübarek yaşamı ve kişiliği ile ilgili en ince detayı bile gözden kaçırmamaya ve kayda almaya büyük özen göstermiş ve o hazretin sosyal programlarını ve hükümet anlayışını anlatarak dünyada yarattığı değişim ve muazzam İslamî medeniyetin temelini atmakta ifa ettiği rolünü beyan etmeye çalışmıştır.

 

İslam Peygamberi –s– beşeriyet semalarına adeta parlayan bir güneş gibi doğdu ve insani faziletlere ve ahlaki yüce değerlere yeni bir ruh ve canlılık kazandırdı. Bir insanda bulunabilecek tüm erdemler ve değerler ve imtiyazlar tam anlamı ile o hazretin azamet ve ihtişam dolu yaşamına yansımıştır, öyle ki mübarek varlığı adeta her tarafa nur saçan bir meşale gibi beşeriyetin yolunu ebediyen aydınlatmaktadır.

 

Bugün tüm düşünürler İslam dininin ilerlemesi ve yaygınlaşması ve tüm alemi kucaklamasında etkili olan en önemli etkenlerden birinin İslam Peygamberi’nin –s– insanlara karşı cazip davranışı ve iyi ahlaki olduğu konusunda hemfikirdir. Araştırmacılar Allah Resulü’nün –s– şefkatli tutumu ve iyi ahlakı, İslam dininin kalplere nüfuz etmesinde en önemli etken olduğunu itiraf ediyor. Kur'an'ı Kerim de İslam Peygamberi’nin –s– sergilediği tavır ve ahlakın bu semavi dinin ilerlemesi ve gönülleri fethetmesinde önemli rol ifa ettiğini belirterek Al-i İmran suresinin 159. Ayetinde şöyle buyurmakta:

O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.

 

İslam Peygamberi –s– bizzat ahlaki faziletlerin ve yüce insani değerlerin abidesi olduğu gibi ahlaki değerlerin önemine de vurgu yaparak bu değerleri İslamî toplumda yaygınlaştırdı. Allah Resulü –s– yaşamının her anında insanlara güler ve açık yüzle davranır ve hadiseleri de aynı şekilde karşılardı. Rivayetlere göre: hicretin dokuzuncu yılında asi bir aşiret İslam ordusunun kahramanca savaşmasının ardından hezimete uğramasından sonra aşiretin önde gelenlerinden Uday bin Hatem Şam’a kaçtı, fakat kız kardeşi Saffane İslam ordusunca esir alındı. Saffane diğer esirlerle birlikte Medine’ye getirildi ve hepsi Mescidi Nebi yakınında bir eve yerleştirildi. Bir gün Allah Resulü –s– esirleri ziyarete geldiğinde, Saffane bu fırsattan yararlanarak şöyle dedi: Ey Muhammed, babam Hatem bu dünyadan ayrıldı, benim koruyucum ve velim Uday da ortalıktan kaybolup kaçtı. Eğer maslahat bilirsen beni azad et ve Arap aşiretlerin beni kötülemelerinden koru, çünkü babam Hatem köleleri azad ederdi, komşularını korur ve insanları yiyecek dağıtırdı ve açıkça selam ederdi ve devranın acı günlerinde insanlara yardımcı olurdu.

Ahlaki değerlere büyük saygı duyan Allah Resulü –s– Saffane’ye şöyle buyurdu: Ey kız, bu saydığın özellikler gerçek müminlerin sıfatlarıdır. Eğer baban Müslüman olsaydı, biz ona çok lütufta ve merhamette bulunurduk. Bu sözlerin ardından İslam Peygamberi –s– oradaki yetkiliye şöyle buyurdu: Bu kızı babasının ahlaki değerlere olan saygısı için azad edin. Allah Resulü –s– daha sonra da Saffane’ye yeni elbise verdi ve Şam’a dönebilmesi için biraz para da verdi ve güvenilir insanların eşliğinde Şam’a kardeşinin yanına yollardı. Rivayetlere göre Uday bin Hatem kız kardeşinin bu şekilde saygı ile azad edilmesinin ardından Medine’ye geldi ve İslam Peygamberi –s– huzurunda şehadet getirerek Müslüman oldu.

 

İslam Peygamberi’ne –s– göre iyi ahlak zaman ve mekandan bağımsız olan ve bu açılardan hiç bir sınırı olamayan bir sermayedir, öyle ki her türlü şartlarda başkalarını sevmek mümkündür. Allah Resulü –s– doğruluğu ve emaneti eda etmeyi yaşamın kıvamı bilir ve şöyle buyururdu: Bu iki özellik tüm peygamberlerin onayladığı ve vurguladığı iki özelliktir.

Kuşkusuz her toplumda insani pak ahlakın yaygınlaşması ile beraber kötü ve çirkin değerler ve barbarlık huyu yok olur. Allah Resulü –s– o dönemde topluma hakim olan üstünlük taslama ve eşraflık ve kibir gibi özelliklerle mücadele etti. Gerçekte bu özellikler ciddi sosyal bozukluklardır ve ne zaman bir insanda veya toplumda baş gösterecek olursa, tehlikeli bir virüs gibi hızla toplumun her tarafına yayılır ve beşeri toplumun sağlığını tehdit etmeye başlar.

 

İslam Peygamberi –s– toplumun genel yönetimini üstlenen bir lider olarak bu tür tehlikeli düşüncelerle mücadele etti ve yerine safa ve samimiyet ve dürüst olmayı hakim kıldı. Allah Resulü –s– İslam dini servete karşı olmadığını, fakat insanların mali gücünün toplumda iktisadi faaliyete vesile olmasına önem verdiğini ve tembelliği ve gevşekliği ve yoksulluğu menfi özellikler bilerek şiddetle men ettiğini vurguladı.

İslam Peygamberi –s– yaşadığı toplumdaki insanlardan hiç bir farklılığı göze çarpmayacak şekilde ahlaklı ve faziletli ve tevazulu bir yaşam sürdürüyordu, öyle ki o hazret bir mecliste oturduğunda yeni gelen biri sizlerden hanginiz Muhammed, diye sormak zorunda kalırdı.

 

Hz. Ali –s– çok güzel bir tabirde, Allah Resulü’nden –s– insanların ruhunu tedavi eden ve şefkatli biri olduğu için bizzat hastalarına baş vuran bir tabip şeklinde söz ederek şöyle buyuruyor: Allah Resulü –s– tıp bilgisi ile sürekli dolaşan ve ilaçlarını ve merhemlerini en iyi şekilde hazırlayan ve nerede lazım olursa kör kalplere, sağır kulaklara, düzgün konuşamayan dillere uygulayan bir hekimdir. Allah Resulü –s– ilaçları ile gafil ve şaşkın hastaları tedavi eden bir hekimdir.

 

İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei İslam Peygamberi’nin –s– insanlara karşı davranışında siyerini şöyle beyan ediyor: Resulullah’ın –s– yaşamının bir boyutu o hazretin insanlara karşı davranışıydı. O hazret asla halkçı olmayı ve insanlara sevgi ile yaklaşmayı ve aralarında adaleti yerleştirmeyi unutmadı ve halk gibi ve halkın arasında yaşadı ve onlarla oturup kalktı. Allah Resulü –s– köleler ve toplumun alt kesimleri ile dostluk kurdu, onlarla yemek yedi, onlarla oturup kalktı, onlara sevgi ile davrandı, güç ve iktidar o hazreti değiştirmedi, milli servet etkilemedi, davranışı zorlu günlerde ve zorlukların giderildiği dönemde değişmedi. Her yerde ve her zaman halkın yanındaydı, halkın sorunları ile ilgilenirdi ve halk için adalet istiyordu. Sosyal yönetimi ala derecedeydi ve herkesle ilgilenirdi. O bedevi toplumda yönetimi, hesap kitabı ve teşvik ve cezayı halk arasında yaygınlaştırdı. Hendek savaşı sırasında Müslümanlar Medine’de hemen hemen her taraftan kuşatma altına alındığında ve Medine’ye yiyecek girmediği ve halkın erzakı bittiğinde, öyle ki bazen insanlar iki üç gün yiyecek bir şey bulamadığı sıralarda Allah Resulü –s– o şartlarda bizzat hendek kazma çalışmasında halka eşlik ediyor ve onlar gibi açlık çekiyordu. Bir gün Allah Resulü –s– yerde oturmuş ve yoksul insanlarla birlikte aynı sofraya oturmuştu. O sırada bedevi bir kadın oradan geçerken şaşkınlıkla sordu: Ya Resulullah, sen de diğer kullar gibi yemek yiyorsun? Resulullah –s– tebessüm etti ve şöyle buyurdu: benden daha kul kim olabilir?

 

Evet, Allah Resulü –s– beşeriyet aleminin en sevilen ilahi şahsiyetidir. Allah Resulü –s– toplumun kültürel ve fikri bozukluklarını ıslah etmek için halk arasında barış ve dostluk inşa etti ve kin ve düşmanlık ve fitneleri uzaklaştırdı. Yüce Allah Kur'an'ı Kerim’de peygamberine affetmeye, hoşgörü ve iyiliğe emrediyor ve cahillerle sürtüşmekten sakındırıyor. Allah Resulü –s– gönülleri birleştirmenin yanında kendisi de tüm kalplerde yer etmiştir.  Hudaybiye barış anlaşması macerasında Kureyş aşiretini temsilen İslam Peygamberi –s– ile müzakere etmeye ve müslümanları da tehdit etmeye gelen Urve bin Mesut dönüşünde Kureyş elebaşılarına şöyle rapor ediyor: Ben büyük padişahları gördüm, İran kesrası, Roma kayseri ve Habeşistan kralını gördüm, fakat  kendi milleti arasında Muhammed gibi olanı görmedim. Ben kendi gözlerimle onun arkadaşları abdest aldığı suyun bir damlasının yere düşmesine müsaade etmediğine ve teberrük için kendi aralarında paylaştıklarına şahit oldu. Eğer o hazretin saçından bir tel yere düşecek olursa hemen onu alıyorlar. Kureyş liderleri bu durumun üzerinde iyice düşünmeleri gerekir.

 

İslam Peygamberi –s– İslamî toplumun hükümdarı konumunda olmasına karşın hiç bir zaman iktidarını ve büyüklüğünü başkalarını hor görmekte görmedi ve hiç bir zaman kendisini başkalarından üstün saymadı. Allah Resulü –s– Müslümanları çalışmaya teşvik etmek için bizzat kazma kürekle çalışır ve inşaat işlerinde halkla beraber faaliyet yürütürdü. O hazret bir meclise girdiğinde başkaları önünde ayağa kalkmalarına müsaade etmezdi. Ancak bu safa ve samimiyet hiç bir zaman o hazretin manevi kişiliğini ve cazibesini etkilemedi, bilakis daha da güçlendirdi.