Mayıs 06, 2018 17:03 Europe/Istanbul

Şeyh Tusi olarak anılan Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi İslam alemi ve Şii mezhebinin parlayan yıldızlarından biridir.

Şeyh Tusi fıkıh, usul, hadis, tefsir, kelam ve rical ilimlerinde çok değerli telifleri ve eserleri yazmıştır. Şeyh Tusi Şii mezhebinin dört temel hadis kitaplarından ikisinin yazarı ve Necef dini ilimler merkezinin kurucusudur.

 

Şeyh Taife ve Şeyh Tusi lakapları ile ün yapan Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusikameri beşinci yüzyılın ünlü şii fakihi ve muhaddisi ve kelam bilginiydi. Şeyh Tusi kameri 385 yılının mübarek Ramazan ayında dünyaya geldi.

Şeyh Tusi olarak anılan Ebu Cafer Muhammed bin Hasan Tusi İslam alemi ve Şii mezhebinin parlayan yıldızlarından biridir ve fıkıh, usul, hadis, tefsir, kelam ve rical ilimlerinde çok değerli telifleri ve eserleri yazmıştır.

Şeyh Tusi, Şeyh Müfid’in ve Seyyid Murtaza’nın talebesiydi  ve bu büyük alimlerden sonra şii mezhebinin başında yer aldı ve İslam dünyasında kelam dersi kürsüsü ona aitti. Şeyh Tusi şii mezhebinin dört temel hadis kitaplarından ikisinin yazarı ve Necef dini ilimler merkezinin kurucusudur.

 

Şeyh Tusi’nin yaşamının ilk 23 yılı hakkında pek fazla bilgi bulunmuyor, ancak büyük bir ihtimalle Şeyh bu yılları doğduğu Tus kentinde dini ilimleri öğrenmekle geçirdi. Tus kenti o dönemde Horasan yöresinin en ünlü dört kentinden biriydi ve Şeyh Müfid’in bu kentte ikamet ettiği yıllarda kent Gaznevi iktidarının sultası altındaydı ve bu diyarda yaşayan şii Müslümanlar ağır baskı altındaydı ve huzurlu bir şekilde yaşamını sürdüremiyordu.

Kültürel bakımından ise Tus kenti çok ünlü kentlerinden biridir, zira Firdevsi gibi büyük şairler ve Hoca Nasiredden Tusi ve Gazali gibi bilginler ve arifler Tus kentinde yetişmiştir. Şeyh Tusi’nin hanedanı ise bir kaç kuşak fakihlerden ve alimlerden sayılır. Şeyh Tusi’nin oğlu da seçkin bir fakihti ve dini ilimler alanında etkinliği yüzünden ikinci Müfid olarak ün yaptı. Şeyh Tusi’nin kızları da hepsi fakih ve bilge insanlardı ve torunu da babasından sonra dini ilimler merkezinin başkanlığını yürüten büyük bibr alimdi. Buna göre Şeyh Tusi hanedanı ilim ve takvaları sayesinde yaşadıkları çağın etkili ve seçkin alimleri ve şahsiyetleriydi.

   

Şeyh Tusi kameri 408 yılında 23 yaşındayken eğitimine devam etmek ve büyük üstatların derslerinden yararlanmak üzere Bağdat’a hicret etti ve ömrünün sonuna kadar da Irak’ta kaldı. Şeyh Tusi beş yıl boyunca Şeyh Müfid derslerine katıldı ve Şeyh Müfid vefat ettikten sonra da uzun yıllar Seyyid Murtaza derslerinden faydalandı.

Şeyh Tusi, üstadı Seyyid Murtaza vefat ettikten sonra 12 yıl daha Bağdat’ta kaldı ve şii mezhebine öncülük etti. Şeyhin Bağdat’ın Karah mahallesindeki evi ise Müslümanların sığınağı ve umut mekanı oldu. O yıllarda bir çok alim ve bilgin Şeyh Tusi’nin derslerinden yararlanmak üzere İslamî topraklardan Bağdat’a akın ediyor ve Şeyh Tusi’nin talebesi olma onuruna nail oluyordu. Şeyh Tusi’nin yetiştirdiği fakih ve müçtehit sayısı 300’ü aşıyordu ve aynı zamanda yüzlerce ehli sünnet alim de şeyhin derslerinden faydalanıyordu.

 

Şeyh Tusi yaklaşık 40 yıl Bağdat’ta ikamet etti ve bu kentte ders vermeye ilmi tartışmalara katıldı, ta ki selçuklu kralı Tuğrul döneminde şii Müslümanlara karşı olan bağnazlar Bağdat’ta şii Müslümanların yoğunlukta yaşadığı mahallelere saldırdı ve şii Müslümanların evlerini yağmalamaya başladı. Bu yağmadan büyük şii alim Şeyh Tusi’nin evi de kurtulamadı ve bağnaz cahiller Şeyh Tusi’yi katletmek üzere evine baskın düzenledi ve şeyhi evde bulamayınca bu kez evini ve kitaplarını yaktı. Bu olay tarihin o diliminde şii alimlerin hangi şartlar altında yaşadıklarını açıkça ortaya koyuyordu.

Bu hadisenin ardından Şeyh Tusi Bağdat’tan Necef kentine hicret etti. O dönemde Necef aslında küçük bir beldeydi ve az sayıda şii Müslüman Hz. Ali’nin -s- kutsal türbesinin yanında yaşıyordu.

Şeyh Tusi Necef’te kısmen huzura kavuştuktan sonra Necef dini ilimler merkezinin temelini attı. Bu merkez daha sonra şii Müslümanların arasında en büyük dini ilimler merkezi oldu. Şimdi bu merkez on asırdan beri aralıksız faaliyetini sürdürüyor ve bu süre içerisinde binlerce şii fakih ve müçtehit yetiştirdiği anlaşılıyor.

 

Gerçekte Şeyh Tusi’nin mektebi ve düşüncesi, Şeyh Müfit ve Seyyid Murtaza’nın mektebini tamamlayan bir düşünceydi. Şeyh Tusi’nin düşünceleri akli ve nakli delillere dayanıyordu. Geçen bölümde de beyan edildiği üzere, o dönemlerde akli yeteneklere yönelik duyarsızlık ve ayetlerin ve rivayetlerin görece anlamı ile yetinilmesi, Şeyh Tusi’nin yaşadığı çağa kadar usul ve fıkıh ilimlerinin hareketini ve dinamikliliğini yavaşlatmış ve adeta durmasına yol açmış ve sonuçta insanların inançlarında sapmalara yol açmıştı. Şeyh Müfid ve Seyyid Murtaza ise aklın Kur'an'ı Kerim ayetlerini ve rivayetleri idrak etme gücünü göz önünde tutarak şii Müslümanların önünde aydın bir yol açtı. Şeyh Tusi de içtihat meydanına girdi ve aklın dini idrak etmekte gücünü gözeterek bazı dindarların yanlış algılamaları ve yüzeysel yorumları ile mücadele etmeye başladı.

 

Kameri 4. Ve 5. Yüzyılda münazaraların ve oturumların yanı sıra İslamî kitapların ve özellikle kelam ve kelam temelinde tefsir kitaplarının tedvin edilmesi çok yaygındı. Şeyh Tusi de yüksek ilmi makamı yüzünden Halife tarafından kelam kürsüsünün başına geçti. Kelam ilmi , akli ve nakli delillere dayanarak dini dünya görüşü ve inanç ilkeleri üzerinde tartışan bir ilimdir ve bu alandaki şüphelere cevap vermeye çalışır. Şeyh Tusi kelam alanında 15 değerli esere imza attı. Bu eserlerin en önemlisi ise Telhisul Şafi adlı eserdir. Bu eseri bir sonraki sohbetimizde daha detaylı bir şekilde ele alacağız.

 

İranlı ünlü düşünür ve İslam bilgini ve filozof şehit Ayetullah Murtaza Mutahhari, Şeyh Tusi hakkında şöyle diyor:

Şeyh Tusi, İslam’ın İranlı bir kalıpta tecelli etmesinin en mükemmel örneğidir. Şeyh Tusi’nin yaşamından İslam maneviyatı ne denli derinlemesine İran milletinin ruhuna işlediğini anlamak mümkün, öyle ki Şeyh Tusi gibi insanlar ömrünün tümünü İslam dinine hizmet etmeye adadı ve bu yolda bir an bile durmadı.