Temmuz 06, 2018 23:00 Europe/Istanbul

Bu sohbetimizin ikinci bölümünde tarih boyunca Yemen'deki siyasi değişiklikleri ele almak istiyoruz.

Yemen Asya kıtasının güneybatı bölgesinde, Arabistan yarımadasının ise güneyinde yer almaktadır. Bu ülkenin yüzölçümü 527 bin 968 kilometre karedir. İki önemli sahili vardır: Biri ülkenin batısında yer alan Kızıldeniz kıyıları ve diğeri de tarihi belgelerde Pars Denizi, Fars Denizi veya Bahr-ı Mükran adı ile de tanınan, ülkenin güney kısmında yer alan Arap Denizi kıyılarıdır. Yemen bu iki önemli sahile sahip olduğu için bölgede stratejik önem arz etmektedir. Bu özellikleri taşıyan Yemen, Arap dünyasında da önemli ve stratejik yere sahip olmakla beraber dünyada da dikkat çekici bir önem taşımaktadır. Bu ülkenin nüfusu 2017 yılında, 24 milyonu aşmıştır. Tarih boyunca bu ülkenin insanlarının çoğunluğu Zeydî Müslümanları ve Şia Müslümanlarından oluşmuştur. Azınlık olarak da Şafiî Müslümanları başka Müslüman kardeşleriyle birlikte kardeşçe yaşamayı başarabilmişlerdir.  Yemen iki yüzden fazla adaya sahiptir. Bunların en önemlilerinden biri de Arap Denizi'nde yer alan Sokotra adasıdır. Yemen'in bu stratejik adası son zamanlarda Birleşik Arap Emirlikleri tarafından işgal edilmiştir. Ama Yemen Devrim Komitesi Başkanı Muhammed Ali Hûsî Twitter'den, Sokotra adasının Yemen'e ait olduğunu ve her zaman da böyle kalacağı mesajını paylaştı.

 

Yemen diyarı İslamiyet gelmeden önce İran İmparatorluğunun bir parçası olarak Sasaniler hakimiyetindeydi. 1750 yılında Osmanlı İmparatorluğunun bir parçası haline geldi. 1918'de ise Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasıyla birlikte Yemen'in kuzey bölgesi bağımsızlığını ilan etti. Bu bölgede, Zeydî Şiileri önderlerinden olan  İmam Yahya gücü eline aladı. 1948 yılında İmam Yahya'nın muhalifler tarafından suikaste uğraması ardından oğlu Ahmed bin Yahya muhaliflere karşı direnerek yeniden gücü elinde tutmayı başardı.  1962 yılında Ahmed bin Yahya'nın ölümüyle beraber, ordunun darbesi sonucunda ve Nâsırcılık akımının etkisiyle Yemen Arap Cumhuriyeti oluştu. Bu dönemde, Suudi Arabistan ve Mısır arasındaki rekabetten dolayı 1962 ila 1963 yıllarında, Yemen'de yıkıcı bir iç savaş başladı. Bu iç savaş ve isyanların devamında, Doğu ve Batı blokları arasındaki rekabetin etkisi altında kalarak, 1968 yılında Güney Yemen bağımsızlığını ilan etti.

 

Günümüzdeki Suudi Arabistan saldırıları nasıl Yemen'in parçalanmasına sebebiyet vermişse, 1968'de de Komünist Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği himayesi ile Güney Yemen'in bağımsızlık ilanı ile birlikte, Yemen iki parçaya bölündü. Biri Kuzey yemen olarak bilinen Yemen Arap Cumhuriyeti ve diğeri de Güney Yemen olarak bilinen Yemen Demokratik Halk Cumhuriyeti olarak ikiye bölündü. 1990 yılında SSCB'nin yardımlarının kesilmesiyle birlikte Güney Yemen'in güçsüz ekonomisi daha da güç kaybetmeye başladı. Bu dönemde iki Yemen arasında bir anlaşma yapılarak birleşme kararı alındı. 1978 yılından bu döneme kadar Kuzey Yemen'in cumhurbaşkanı olarak görev yapan Ali Abudullah Salih ise Birleşik Yemen'in cumhurbaşkanlığına getirildi. Suudi Arabistan'ın kışkırtmasıyla 1994'te Kuzey ve Güney arasındaki iç savaşın yeniden patlak vermesi sonucunda Kuzeyliler galip geldi. Bu gelişme Güneylilerin moralini iyice bozarak Kuzeylilerin bu saldırısını sömürgecilik doğrultusunda yapılan bir hamle olarak nitelemelerine sebep oldu.

 

Bu dönemde Kuzey Yemen'in eski diktatörü Ali Abdullah Salih, Birleşik Yemen'de de diktatörlüğüne devam ederek Yemen Anayasasında bir sürü değişiklikler yaptı. 2001 yılının 20 Şubat ayında yapılan referandumla onaylanan Anayasa değişiklikleri neticesinde, cumhurbaşkanlığı dönemi 7 yıla kadar uzatıldı ve meclis milletvekilliği süresi de 6 yıla kadar artırıldı. 1970 yılından itibaren Suudi Arabistan, hükümetin oluşması, silahlı kuvvetlerin yeniden örgütlenmesi ve Yemen güvenlik sisteminde, kabilecilik ve aşiretçilik yaklaşımıyla önemli roller oynamaya başladı. İran İslam İnkılabı'nın zaferinden sonra, Suudi Arabistan Yemen'deki kabileci ve aşiretçi yaklaşımını, daha ciddi ve sıkı bir şekilde devam ettirdi. Bu doğrultuda tekfiri Vahhabicilikdüşüncelerini Yemen'in Kuzey bölgesinde yaymaya çalıştı. Bunun için S'ade, San'a, Taiz, Lahic, Abyan ve İb bölgelerinde 400 kadar Vahhabi medresesi açtı.

 

Arap ülkeleri uzmanı Hasan Hânizâde, Suudi Arabistan'ın Yemen'deki Vahhabiciliği yayması çabalarıyla ilgili şöyle diyor: " İran İslam İnkılabı'nın zaferiyle beraber, Fars Körfezi çevresindeki Vahhabiler, sinsi bir şekilde ve geniş çaplı bir yatırım yaparak vahşi Vahhabiciliği yaymaya başladı. İlk adımda ise, kültürel altyapıyı hazırlamak için Suudi Arabistan'daki Vahhabilik önderleri, Yemen'in çeşitli bölgelerinde, 10 yıl süre içerisinde, 400 yüzü aşkın Vahhabi medresesi kurdular. İran İslam İnkılabı'nın Yemen halkını derinden etkilemesini gören Suudi Vahhabiciliği Yemen'de hemen işe koyuldu.  Sa'de bölgesindeki Mescitler ve Hüseyniyelerin tahrip edilmesi ve yüzlerce Vahhabi misyonerin, Yemen'in Şiilerin ve Sünnilerin yaşadıkları çeşitli bölgelerine gönderilmesi,böylece Yemenli gençlerin para karşılığında, tekfiri Vahhabiciliğe yönlenmelerini sağlaması, Vahhabilerin Yemen'deki kimi faaliyetlerinden sayılıyor.

 

Hâşid kabilesinden olan Ali Abdullah Salih, kendi kabilesinden birçok kişiyi güç sahibi yaptı. Ali Abdullah Salih sırtını Amerika ve Suudi Arabistan'a yaslayarak ve başka kabile büyüklerine rüşvet vererek kendi hükümetini devam ettirebildi. Salih'in görevlerinden birisi de, özellikle Zeydî ve Şiiözgürlükçü halk hareketlerini bastırmak oldu. O sırtını Suudi Arabistan'a vererek, yedi yıl boyunca, Yemen halkına karşı yedi kanlı savaşı dayattı. 2004 yılında Sa'de halkının ayaklanmasında, Husiler'in önderi ve aynı zamanda Yemen Parlamentosu'nun milletvekili olan Hüseyin Husî'nin ölmesi,Yemen gelişmelerinde dönüm noktası oldu.

 

Abdullah Salih Hükümetinin, Yemen'in Güneyindeki İntifada ile karşı karşıya gelmesi ve Vahhabiciliğin endişe verici faaliyetlerinin artmasıyla birlikte, Yemen halkı da siyasi, sosyal ve ekonomik durumdan daha da rahatsız olmaya başladı. Çatışmaların doruğa ulaşması ile beraber, Yemen halkının protestoları da 2011 Tunus ve Mısır halklarının ayaklanmalarından esinlenerek hassas bir döneme ayak bastı ve Ali Abdullah Salih'in görevini bırakması gerektiği sloganları verilmeye başlandı. Yemen Parlamentosunda bulunan kimi milletvekilleri istifa etti. Yargıçlar da, hükümet faaliyetlerini protesto etmek ve hükümetin müdahalelerine karşı yargı bağımsızlığını korumak için protesto gösterilerine katıldılar. Yemen Ulema Şurası üyeleri de bu gösterilere katılarak göstericilere karşı baskı ve şiddet uygulanmayı haram ilan ettiler. Yemen kadınları bile daha önce görülmemiş bir şekilde bu gösterilere katıldılar.

 

Hükümetin halka karşı uyguladığı baskı, zulüm ve şiddet, bu protestoların daha da şiddetlenmesine yol açtı ve nihayetinde otuz yılı aşkın bir süre Yemen halkına gaddarca hüküm süren Ali Abdullah Salih, 2011 yılında görevden ayrılmak zorunda kaldı. O görevini kendi yardımcısı Abdurrabu Mansur Hadi'ye devretti. Hâlbuki Abdullah Salih 11 Mayıs 2011 tarihinde yapılan anlaşma, Fars Körfezi İşbirliği Konseyi ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri arabuluculuğuyla, görevden ayrıldıktan sonra yargısal dokunulmaz olma şartıyla güçten ayrılmayı kabul etti. Bu anlaşma hükümet ve devrimci gruplar ile muhalifler arasında yapılarak Birleşmiş Millet Güvenlik Konseyi tarafından da kabul gördü. Bu anlaşmaya göre bir sonraki aşamada, barışçıl siyasi değişim ve reform, iki yıllık geçici hükümetin cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda belirlenmesiyle sağlanacaktır ve siyasi gücün yasal bir şekilde devredilme sürecinde milli diyaloglar devam edecektir. Buna karşı Mansur Hadi 21 Şubat 2012 tarihinde, formalite bir seçim düzenleyerek Yemen krizinin daha da şiddetlenmesine ve Yemen'in Suudi Arabistan'ın ihlallerine maruz kalmasına sebep oldu.

 

Batı Asya ve Arap Ülkeleri uzmanı Hasan Dervişvend, Suudi Arabistan'ın bu fırsattan yararlanarak Yemen'e saldırmasıyla ilgili şöyle düşünüyor: " Yemen, Suudi Arabistan için çok önemli.  Suudiler, iki önemli uygarlığın bu ülkenin kuzeyinde ve güneyinde varlık göstermesini çekemiyor. Suudilerce, Suudi Arabistan'ın kuzeyinde yer alan Irak, eski tarihi ve uygar halkıyla, Suudi Arabistan'ın güneyinde yer alan Yemen ise Arap tarihinin anavatanı olması itibarıyla Suudi Arabistan'ın geri planda kalmasına sebep oluyor. Yemenliler ve başka Araplar da Arapların kökeninin Yemen'e ait olduğuna vurgu yapıyorlar. Yemen'in uygarlık, tarih ve coğrafyası dünyada tanınmış bir vaziyettedir. Yemen, Arabistan yarımadasında, Suudi Arabistan'dan daha fazla nüfus barındıran tek ülkedir. Bu sebeplerden dolayı, yeni devirde Suudi Arabistan'ın petrol paralarıyla Yemen'i servet bakımından sollaması sonucunda ikili ilişkiler de bayağı gergin bir hal almıştır. Bu arada Suudiler, kimi Yemen aşiret ve kabile büyüklerini de parayla almaya çalışıp vatandaşlık hakkı vermek suretiyle Yemen topraklarına sızmaya çalışıyor. Suudiler her zaman Yemen hükümetini kontrol etmeyi istiyorlar."