Temmuz 21, 2018 21:50 Europe/Istanbul

Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, şahısları için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara bu mühleti, ancak günahlarını artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.

Ad kavmi Arap yarımadasının güneybatısında Ahkaf yöresinde yaşıyordu. Ad kavmi zengin, iri yapılı ve uzun ömürlü insanlardı ve oldukça verimli, bol sulu, yemyeşil ve güzel iklimi olan bir diyarda yaşıyordu. Ad kavminin soyu Ad bin Aus’a uzanır. Ad’ın Şedad ve Şedid adında iki oğlu vardı. Ad vefat edince Şedad ve Şedid insanları toplayarak  bazı kentleri fethetmeye başladı ve güç kullanmak ve zulmetmek ve yağma ile her tarafa musallat oldular. Şedid de ölünce Şedad geniş bir diyarın rakipsiz kralı oldu ve bu yüzden kibre kapıldı.

 

Hz. Hud -s- yüce Allah’ın emri üzerine Ad kavmini hidayete erdirmekle görevlendirildi. Hz. Hud kral Şedad’a gitti ve onun tevhide davet ederek şöyle buyurdu: Eğer Allah tealaya yönelirsen Rabbim sana ebedi cenneti mükafat olarak verecektir. Şedad sordu: cennet nasıl bir yerdir? Hz. Hud Allah’ın cennetinin bazı özelliklerini anlattı. Ancak Şedad şöyle dedi: bu bir şey değil ki, ben kendim senin Rabbinin cenneti gibi bir cennet yaparım.

 

Gerçekte aşırı kibir ve bencillik, Şedad’ın Hz. Hud’un sözlerine kulak vererek onu izlemesine mani oldu. Şedad kibri yüzünden bir cennet inşa etmeye ve böylece alemlerin Rabbi karşısında durmaya karar verdi ve böylece Erem kentini inşa ettirdi ve ordusundan yüz kadar komutanı bu kentte bir cennet inşa edilmesini gözetlemekle görevlendirildi. Bu komutanların her biri bin kadar işçinin başındaydı ve onları zorla çalıştırıyordu. Şedad dünyanın diğer padişahlarına mektup yazdı ve onlardan cenneti inşa etmek için altın ve mücevher göndermelerini istedi.

 

Ordu komutanları uzun süre cennetin inşaatı ile ilgilendi, ta ki Şedad’ın cennetinin inşaatı sona erdi ve etrafında sağlam bir hisar yaptılar ve hisarın çevresinde de muhteşem köşkler inşa ettiler. Daha sonra komutanlar Şedad’a vezirleri ve ordusu ile birlikte cennetinin açılışına gelmesi yönünde haber yolladılar. Şedad büyük bir şatafatla ve beraberindekilerle kente doğru hareket ettiler. Ancak kente varmalarına bir gece gündüz mesafe kaldığı bir sırada birden gökten korkunç bir şimşek çaktı ve Şedad ve beraberindekilere doğru yönelerek hepsini yere vurdu ve anında helak etti.

 

Rivayetlere göre günlerden bir gün Allah Resulü -s- oturmuştu ki o sırada ölüm meleği Hz. Azrail -s- o hazreti ziyarete geldi. Allah Resulü -s- sordu: ey kardeşim, sen binlerce yıldır insanların canını almakla görevlisin. Acaba şimdiye kadar canını almakta olduğun birine hiç üzüldüğün oldu mu? Hz. Azrail şöyle dedi: bu süre içerisinde iki kişiye üzüldüm. Bir gün deniz fırtınalı oldu ve azgın dalgalar bir gemiyi param parça etti. Gemide bulunan tüm yolcular denizin dibine battı, sadece hamile bir kadın kurtuldu. Kadın gemiden kalan bir tahta parçasına asıldı ve dalgalar onu bir adanın sahiline kadar getirdi. Bu arada hamile kadın bir erkek evlat doğurdu. O sırada ben kadının canını almakla görevlendirildim. O sırada doğan bebeğe üzüldüm.

 

Hz. Azrail -s- şöyle devam etti: ikinci kez Şedad bin Ad uzun yıllar eşsiz bahçesini ve cennetini inşa ettikten sonra bu mekanı görmeye gelirken Allah tealadan canını almak üzere emir geldi. Şedad bir ömür inşa ettirdiği cenneti görme umuduyla yaşamıştı ve o mekanı görmeden canını aldım.

O sırada Hz. Cebrail -s- Allah Resulü’nün -s- huzuruna geldi ve şöyle dedi: ey Muhammed, Allah’ın sana selamı var ve şöyle buyuruyor: azametim ve celalime and olsun o çocuk şu Şedad bin Ad’dı ki onu dipsiz denizden kendi lütfumuzla aldık, onu anasız büyüttük ve onu kral yaptık, fakat nankörlük etti ve kibir ve gurura kapıldı. Sonunda bizim ağır azabımız onu sardı ki insanlar benim kafirlere mühlet verdiğimi, fakat onların peşini bırakmadığımı bilsin.

 

Yüce Allah Al-i İmran suresinin 178. ayetinde şöyle buyurur:

Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, şahısları için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara bu mühleti, ancak günahlarını artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.