Semavi nidalar - 24
Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.
Mübarek Ramazan ayı hiç kuşkusuz bireysel ve sosyal tüm boyutlarda müspet ve yapıcı tesirleri vardır, zira oruç tutan insan söz ve amellerine daha fazla dikkat eder ve bu yüzden bu ayda küçük büyük, her türlü günahın oranlarında büyük düşüş yaşanır. Hepimiz bu yöntemi yılın diğer aylarında da sürdürmeye çalışmalıyız.
Bilindiği üzere, çağımız medya çağıdır ve her türlü haber, olay, gelişme, en kısa sürede dünyanın dört bir yanına yayılır ve kamuoyunu etkiler. Bu süreçte esas nokta, bizim medyaya ve özellikle haber alanında faaliyet yürüten medya organlarına karşı sorumluluğumuzun ne olduğu meselesidir? Acaba medyada için her türlü haberi mahiyeti ne olursa olsun, kabul mu etmeli ve üzerinde hiç araştırma yapmadan ve düşünmeden başkalarına aktarmalı mıyız? Yoksa her habere karşı basiretli davranıp onu inceledikten sonra doğruluğundan emin olup böylece mi başkalarına anlatmalıyız?
Kur'an'ı Kerim Hucurat suresinin 6. Ayetinde şöyle buyurur: Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.
Bu ayetin nazil oluşunun şanı hakkında tefsir ve rivayet kaynaklarında bir öyküye işaret edilmiştir ki hem ayeti aydınlatmaya ve hem günümüz dünyasında medyaya karşı nasıl davranmamız gerektiğine ışık tutmaya yaradığı söylenebilir.
Hicretin 9. yılında Allah Resulü -s- Velid bin Akabe’yi zekat toplamak üzere Mustalakoğulları aşiretine gönderdi. Aşiret halkı Velid’i görünce hemen onu karşılamaya geldiler, fakat o aşirete karşı içinde kin besleyen Velid, onu öldüreceklerini düşünerek hemen ve beklemeden Medine’ye döndü ve Mustalakoğulları zekat vermediklerini ve dinden döndüklerini rapor etti. Aşiretin büyükleri bu olaydan haberdar olunca hemen Resulullah’ın huzuruna çıktılar ve Allah’a ve peygamberine itaatsizlik etmekten Allah’a sığındıklarını arzettiler. Ancak buna karşın bazıları Velid’in raporu yüzünden Mustalakoğullarının sadakatinden kuşku duydular ve onları tehdit etmek istediler ki tam o sırada bu ayet nazil oldu ve yalan haber getiren Velid’i fasık ilan etti.
Bilindiği üzere ayetlerin nazil oluşunun şanı bazı örnekleri ve mısdakları ifade eder ve ayetlerin mesajı sadece bu örneklere ve mısdaklara özel değildir. Zira Kur'an'ı Kerim insanların yaşam tarzını tüm zamanlar ve tüm mekanlar için belirler. Nitekim medya çağı olan çağımızda Batılı medya organlarının yalan yersiz haber yayımladığı bir dönemde bu ilahi tavsiyenin büyük faydaları vardır.
Şimdiye kadar bir çok kez medyadan aslı astarı olmayan ve kamuoyunu tahrik etmek ve yalanları yaymaktan başka amacı olmayan haberleri duymuşuzdur. O zaman her zamankinden daha çok medyada çıkan haberlere karşı hassasiyet sergilemeli ve sorumluluk hissetmeliyiz. Zira Batılı medya organları hiç bir ahlak ilkesine bağlı değildir ve küresel küfrün çıkarlarını korumak uğruna her türlü yalan haberi yayımlamaktan çekinmedikleri ve kamuoyunu istediklere yöne yönlendirdikleri bilinen bir gerçektir.
Kur'an'ı Kerim yanlış yola sapmamamız ve fasıkların tuzağına düşmemizi önlemek için her fasık ve sapkının getirdiği habere inanmamak ve bu tür haberlerden hemen etkilenmemek konusunda uyarıyor ve duyduğumuz haberi araştırmamızı tavsiye ediyor, zira fasıklar tüm kırmızı çizgileri ve sınırları aşar ve her türlü uygulamalarda bulunur. Batı medyası yalan söyler, aşırı abartır ve böylece hedeflerine ve çıkarlarına ulaşmak ister.
Kur'an'ı Kerim ise zaten körü körüne başkalarını izlemeye şiddetle karşıdır ve şöyle buyurur: Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri yaptıklarından sorumludurlar.
Bu ayette neba sözcüğünün kullanılması önemli ve esaslı haberlerin habercisidir ve bakışlarda ve eğilimlerde belirleyici rol ifa edebilir veya kriz yaratabilir veya ızdıraba yol açtığı gibi hüsran ve kötümserliğe vesile olabilir ve hatta savaş meydanını kaçış meydanına çevirebilir, nitekim Uhud savaşında bu durum yaşandı ve düşman İslam Peygamberi -s- öldürüldü diye bir spekülasyon yaydı ve cihat eden Müslümanlar konuyu hiç araştırmadan kaçmaya başladı ve savaş meydanını düşman lehine boş bıraktı ve eğer Hz. Ali -s- ve Resulullah’ın bazı vefkakar sahabeleri olmasaydı, belki de Resulullah efendimizi -s- kaybetmiştik.
Allah teala düşmanın yaydığı spekülasyonun etkisinde kalan ve Allah Resulü’nü -s- yalnız bırakan Müslümanları şiddetle tenkit ederek şöyle buyurdu: Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır.
Dolaysıyla basiretli ve inkılapçı ve derin düşünen bir mümin bir haberi duyunca ilk ve en mantıklı işi o haberin üzerinde araştırma yapmaktır. Zira eğer cahilce davranıp o haberden ötürü bir harekette bulunursa kendisine veya başkasına zarar verebilir ve daha sonra o haberin yanlış olduğunu anlayınca ağır pişmanlık duyar, zira bu haberi yayan kaynağın propagandasının etkisi altında kalmıştır.
Bu yüzden medya savaşının yürütüldüğü günümüz dünyasında dini ve ahlaki sorumluluğumuzu titizlikle yerine getirmeli ve maazallah düşmanın eline alet olmamalıyız.