Temmuz 21, 2018 22:03 Europe/Istanbul
  • Otuz gün, otuz hikaye - 23

Müşrikler kendi inkârlarına kendileri şahit olup dururlarken Allah'ın mescidlerini imar etmeleri mümkün değildir.

Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Ve onlar ateş içinde ebedi olarak kalacaklardır. Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı kılan, zekatı veren ve Allah'dan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte hidayet üzere oldukları umulanlar bunlardır.

 

Behlül Küfe kentinde dünyaya geldi. Babası Amro, Abbasi Halife Harun’un amcasıydı. Küfi Amro’nun bir oğlu vardı ki adını Vahab koymuştu ve künyesi de Ebu Vahab oldu. Ancak adı iyiye çıkan bu evlat halk arasında Behlül olarak ün yapmıştı. Halif Harun Behlül’e yargı makamını önerdi, fakat Behlül Harun’un zalimane iktidarında yer almamak için kendini deli gibi göstermeye başladı ve bu yüzden yüzeysel bakışlı insanlar ona deli Behlül demeye başladı, oysa Behlül oldukça akıllı olmakla beraber çağının en muttaki insanlarından biriydi.

 

Bir gün Abbasi Halife Harun bir cami inşa etmeye ve böylece kendini gerçek ve hayırsever bir Müslüman gibi göstererek insanları kandırmaya karar verdi. Behlül Halife Harun bir cami inşa etmek istediğini duyunca halifeye gitti ve şöyle dedi: ey Halife, biz de senin inşa edeceğin camide bir payımız olun istiyoruz. Eğer müsaade edersen cami binasında bir tuğlayı da biz koyalım.

 

Behlül’ün işlerinden baş çıkaramayan ve bu talebi de gözünde önemsiz gözüken Harun Behlül’e bunun sakıncası olmadığını söyledi. Behlül ise Harun’a şöyle dedi: bunu bir kağıdın üzerine de yaz ki biz bu caminin inşa edilmesinde payımız vardır, böylece ben de bu kağıdı binanın mimarına göstereyim ki o da bana mani olmasın. Harun Behlül’ün istediğini yazdı ve kağıdı eline verdi. Behlül de kağıdı caminin mimarına verdi ve şöyle dedi: bizim halifeden bu camide bir tuğlayı koyma icazetimiz vardır, bu tuğlanın yerini boş bırak, ben bir kaç güne kadar tuğlayı getiririm.

 

Behlül bir fayans ustasının yanına gitti ve onu bir fayansın üzerinde Behlül camii yazmasını söyledi. Fayans ustası maceradan habersizdi ve Behlül’ün sipariş ettiği fayansı yaparak ona teslim etti. Behlül fayansı mimara verdi. Mimar da Behlül Harun’dan yazı getirdiği için o fayansı camide işledi.

 

Halk caminin önünden geçiyor ve fayans üzerindeki yazıyı okuyordu: Behlül camii. Yavaş yavaş kentte Behlül’ün bir cami inşa ettiği haberi yayıldı ve cami Harun’un adına veya halifenin adına ün yapmak yerine Behlül camii adı ile ün yaptı. Bu haber Halife Harun’a ulaştı. Harun habere çok öfkelendi ve Behlül’ü çağırıp ona şöyle dedi: yoksa sen bir cami mi inşa ettin? Behlül hayır diye karşılık verdi. Harun şöyle dedi: ama benim duyduğuma göre bir fayansın üzerine Behlül camii diye yazmış ve onu benim yaptırdığım caminin girişinin üzerine yerleştirmişsin.

 

Behlül halifeye şöyle dedi: Efendim, eğer siz bu camiyi Allah için yaptırdıysanız, o zaman bizim adımızla bilinmesi sorun yaratmaz, zira Allah sizin bu camiyi benim için değil, O’nun rızası için yaptırdığınızı bilir. Dolaysıyla eğer Allah içinse Allah kendisi bu amelin sevabını ve mükafatını yazdırır.

Böylece Behlül bu sözleri ile Harun’a o camiyi Allah rızası için değil de, halkın gözünü boyamak için yaptırdığını söylemiş oldu.

 

Allah teala Tevbe suresinin 17 ve 18. ayetlerinde şöyle buyurur:

Müşrikler kendi inkârlarına kendileri şahit olup dururlarken Allah'ın mescidlerini imar etmeleri mümkün değildir. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Ve onlar ateş içinde ebedi olarak kalacaklardır. Allah'ın mescidlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı kılan, zekatı veren ve Allah'dan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte hidayet üzere oldukları umulanlar bunlardır.