Temmuz 25, 2018 20:58 Europe/Istanbul

Adam bahçesindeki ağaçlara bakıyordu. Bahçedeki ağaçların dalları mahsulü yüzünden yere doğru eğilmişti. Güneş ışınları meyveleri ulaşıyor ve tazeliğini ikiye katlıyor ve oluşturduğu manzara gözleri kamaştırıyordu.

Adam kendi kendine şöyle dedi: bu geniş ve güzel bahçe yüce Allah’ın bir emaneti ve ben de bu bahçenin yöneticisiyim.

Adam kendi kendine hasat zamanında kendisinin ve ailesinin ihtiyacı olduğu kadar üründen almaya ve geriye kalanını Allah rızası için yoksullara vermeyi kararlaştırdı. Yoksullar da adamın hasat zamanında onlara yapacağı yardımı bekliyor ve şimdiden gönülleri şad oluyordu.

Adam yüce Allah ile bu ahdini ömrünün sonuna kadar unutmadı ve fukaranın payını verdi. Ancak adam vefat etti ve evlatları bahçenin bakımını üstlendi.

Ancak evlatları adam gibi değildi ve tam tersine cimri ve bencil insanlardı. Çocukları şöyle diyordu: bizim aile fertlerinin sayısı fazla, üstelik yaşam giderlerimiz de çok ağır. Bu yüzden biz bu bahçenin ürünlerinden yararlanmaya daha mustahak sayılırız. Neden bahçenin ürünlerinden birazını alıp gerisini infakta bulanalım?

Bu yüzden evlatlar artık bahçeden fukaraya pay vermemeye karar verdi.

Hasat zamanı geldi, adamı evlatları bahçenin ürünlerini sabah erkenden toplamaya ve böylece kimse onların hasadı topladıklarını farketmemesi üzerine yemin ettiler. Ancak kardeşlerden biri ötekilere şöyle dedi: sizin bu yaptığınız doğru değil. Bu bahçe Allah’ın lütfu, neden ürünün sadece sizin emeğinizin sonucu olduğunu düşünüyorsunuz? Neden yarın mutlaka meyveleri toplamak üzerine yemin ediyor, ama inşaallah demiyorsunuz? Eğer Allah irade buyurursa, sizler hiç bir şey yapamazsınız?

Ancak kardeşler onun bu sözlerini umursamadı.

 

Adamın çocukları gönülleri rahat bir şekilde erkenden yattı ki sabah erkenden uyanıp bahçenin ürünlerini toplasınlar. Ancak gece yarısında onlar uykudayken Allah teala yıkıcı bir azap nazil ederek bahçeyi yok etti. Ateş bahçenin tümünü sardı ve o güzel ağaçlardan külden başka hiç bir şey geride kalmadı.

Bu olaydan habersiz evlatlar sabah erkenden uyandı ve birbirine şöyle demeye başladı: acele edin, kimse farketmeden bahçenin ürününü toplayalım. Kardeşler  hızla yola çıktı ve yolda fakir fukara ile karşılaşmamaya özen gösterdi. Ancak bahçeye vardıklarında, bahçe tanınmayacak haldeydi ve her tarafı kül basmıştı. Kardeşler birbirine burası bizim bahçe olamaz, her halda yolu şaşırdık, diyordu. Ama gerçek başkaydı. Çareleri yoktu, artık bahçeden ve ürünlerinden hiç bir şey geriye kalmadığını kabul etmek zorunda olduklarını anladılar.

Öteki kardeşlerden daha akıllı olan ve onları önceden uyaran kardeş şöyle dedi: ey kardeşlerim, size neden Allah’a tesbih etmez ve O’nu ortaklardan münezzeh etmezsiniz, neden kendi gücünüze ve diğer görece araç gereçlere güvenirsiniz ve yarın mutlaka meyveleri toplayacağız diyorsunuz, dememişmiydim? Neden inşaallah demez ve her şey kendi elinizde olduğunu zennedersiniz, dememişmiydim? İşte bu sizi sakındırdığım şirkin ta kendisidir.

Günahlarını farkeden kardeşler şöyle dediler: ey yüce Rabbimiz biz seni paklığınla biliriz, biz zalimlerden olduk ve bu azap da nankörlüğümüz ve zulmümüz yüzünderdir, yoksa sen kullarına zulmetmezsin.

Kardeşlerin her biri ötekileri suçluyor ve mahzun bir şekilde bir köşeye çekilerek düşünmeye yönelmişti. Hepsi bu günaha ortak olduklarını biliyor ve kendi kendilerine şöyle diyordu: eyvahlar olsun bize ki hak fermanına isyan ettik. Kardeşler amelleri yüzünden utanç duyuyor ve şöyle diyordu: Allah katına tevbe etmeliyiz ki Rabbamiz bizi bağışlasın. Allah tealaya yönelmeli ve O’ndan bizi bağışlamasını ve sıkıntımızı bertaraf etmesini niyaz etmeliyiz. Belki Allah bize bu bahçeden daha iyisini nasip eder, zira biz artık her şeyden koptuk ve ancak O’na gönül verdik.

Bu öyke Kalem suresinin 17 ila 32. Ayetlerinde beyan edilmiştir.