Ağustos 26, 2018 11:23 Europe/Istanbul

Bugün de dikta Bahreyn rejiminin muhalefeti ve göstericileri idam etmesi ve bunun ise uluslararası hukuk ile açıkça çeliştiği konusuna değineceğiz.

Uluslararası hukukta, idam cezasının kaldırılması, çok fazla tartışılan konulardan biridir. Fakat idam, siyasi bir itham veya suçlama ile yapılması ise uluslararası hukuk açısından kabul edilemez bir konudur. Uluslararası hukuk, temel hayat hakkı üzerine kurulmuştur ve hayat hakkı ise en temel insan hakları kurallarından biridir. Bu bağlamda Kahire Bildirgesi olarak bilinen İslam'da İnsan Hak ve Hürriyetleri Beyannamesi'nin 2. Maddesi A bendinde hayat hakkı konusunda şöyle yazılıyor:

Hürriyet hakkı, tıpkı insan hayatı gibi dokunulmazdır. İnsanın doğuşu ile birlikte var olan tabii ve ilk hakkıdır. İnsanla beraber kalır ve hayat devam ettikçe devam eder. Kimse hürriyet hakkına tecavüz edemez. Fertlerin hürriyetlerini korumak için yeterli kanuni tedbirlerin alınması icap eder. Şer’i hükümler çerçevesinde ve hukukun kabul ettiği yollar dışında, hürriyetlerin kayıtlanması ve sınırlandırılması caiz değildir.

 

1948 İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 3. Maddesinde ise şöyle yazıyor: Yaşam, özgürlük ve kişisel güvenlik her insanın hakkıdır.Bu arada 15 Aralık 1989 tarihinde onaylanan Ölüm cezasını kaldıran Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin İkinci Seçmeli Protokolü girişinde evrensel insan hakları bildirgesi 3. Maddesine isnaden idam cezasının iptal edilmesi isteniyor. İdam kararının kaldırılmasının insani haysiyetin iyileşmesi ve insan hakları ve ilerlemenin gelişmesine sebep olduğu belirtiliyor. / Tabii ki böyle bir tutumun  tartışılması gerekiyor, zira beşeri  toplumda kasten cinayet işlemek gibi bazı suçların  faillerine  kısas veya idam cezası verilmemesi, bu suçun artma ihtimali ve diğer insanlara hayatın ilk şartlarının yok olmasına sebep olabilir.  Fakat tüm ülkeler bir insanın barışçıl siyasi düşünceleri nedeniyle idam cezasına çarptırılmasının bir cinayet sayıldığı konusunda hem fikirler.

 

Bahreyn’de protestocular ve siyasi muhaliflerin idam cezası hakkında konuşulunca,  konu çok açıktır ve insanların sırf Kendi düşüncelerini açıkladıkları ve yapılan zulme karşı itirazları nedeniyle idama çarptırıldıkları açıkça ortadadır.  Zira Bahreyn hükümeti idam cezasını siyasi eleştirilerde bulunanları bastırmak için kullanıyor ki bu da uluslararası insan hakları ile çelişiyor.

 

Bahreyn hükümeti Ocak 2017'de bir BAE  subayı ve 2 Bahreynli subayın  öldürüldüğüne dair sahte ve ispatlanmayan suç nedeniyle 3 Bahreynli vatandaşa 2014 yılında verilen idam cezasını infaz ettirdi. Bahreyn’in resmi haber ajansı BNA, 2014’teki bir bombalı saldırıdan dolayı hüküm giyen kişilerin infazını duyurdu. Yüksek mahkeme, daha önce bombalamadan sorumlu tuttuğu Abbas el Samea, Sami Muşhaima ve Ali el Singace adlı 3 Şii göstericinin cezasını onaylamıştı./Bahreyn’in ed-Der’az bölgesinin sakinleri, Al-i Halife’nin yaptığı bu çirkin cinayet ve 3 gencin cansız bedenlerinin dahi iade edilmemesi nedeniyle, bu rejime karşı büyük bir ayaklanma düzenledi. Beni Cemre bölgesinin sakinlerinin katılımıyla bu ayaklanmalar daha da büyüdü. Al-i Halife askerleri halkın üzerine silahla ateş etti ve bazı göstericilerin yaralanmasına neden oldu

 Bu idamlar 1996 yılından sonra ilk kez Bahreynli vatandaşların infaz edilen idam cezalarıydı. 1996 yılından ocak 2017’ye kadar Bahreynlilerin idam cezaları durdurulmuştu fakat 2010 yılına kadar Bahreynli olmayanlar hakkında bu karar verilerek infaz ediliyordu.

Ocak 2017’de 3 Bahreynlinin idam edilmesine itiraz edenler, Bahreyn rejiminin sözkonusu kişilerden işkence altında itiraf alarak infaz ettiğini belirtiyorlardı. Bilindiği üzere işkence altında alınan itiraflar hukuki açıdan geçersizdir. uluslararası af örgütü de Bahreyn rejiminin 3 Bahreynliyi ocak 2017’de infaz kararını eleştirerek söz konusu kişilerin adil olmayan bir mahkeme sürecinde idama mahkum olduklarını belirtti. Al-ı Halife rejimi 3 Bahreynliye yönelik suçlamaları ispatlayacak hiçbir kesin kanıt ve delil sunamadı.

Bağımsız olmayan ve iktidar hanedanının sultası altında olan Bahreyn’in yargı sistemi aslında Al-ı Halife rejiminin güvenlik organlarının yargı kolları olarak çalışıyorlar. Öyle ki sahte suçlar ve uydurma kanıtlarla siyasi aktivistler ve eleştiride bulunan vatandaşları tutuklayarak yargılıyor. Bu olay söz konusu 3 bahreynli vatandaş hakkında da gerçekleşti. Nitekim Bahreyn halkının manevi lideri şeyh İsa Kasım da hiçbir kanıt ve delil bulunmaksızın kara para aklamakla suçlandı.

Bahreyn rejiminin, muhalefeti idam siyasetinin kökü ve temeli ülke dışındadır. Zira BAE bir subayının mart 2014 tarihinde öldürülmesi nedeni ile Bahreyn rejimine baskı uyguluyordu. Al-ı Halife ve Al-ı Nahyan’ın arasındaki bağlar ve Bahreyn rejiminin bağlılığı nedeni ile BAE de Al-ı Nahyan hükümetini hoşnut etmek için iyi bir fırsat yakalamış oldu./Bu arada BAE ve Suudi Arabistan arasındaki siyasi ve güvenlik ilişkileri ve söz birliği nedeni ile son yıllarda BAE’nin Yemen ve Bahreyn gibi bazı ülkelerde etkisini Al-ı Suud’a göstermek niyetindedir. Aslında bir bakıma Al-ı Nahyan’ın 3 bahreynlinin idam edilmesinden duyduğu memnuniyet bu bağlamdan yorumlanabilir. Fakat Al-ı Halife rejiminin 3 vatandaşını ocak 2017’de infaz etmesinin başlıca hedefi ise idam cezası ile halk arasında korku ve dehşet dalgası oluşturmaktır. Zira Bahreyn rejiminin inkılapçılara karşı güvenlik stratejik yöntemlerinin hiç biri, halkın Al-ı Halife karşıtı barışçıl gösterilerinin durması bir yana hafiflemesine bile sebep olmamıştır.

Bahreyn İslami Amel hareketi siyasi büro başkanı Raşid er-Raşid şöyle diyor: Amerika ve batı, Al-ı Halife’ye sınırsız destek vererek, Bahreynli inkılapçılara karşı cinayetlerin devam etmesinin başlıca sebepleridir. Al-ı Halife rejimi 24 saat boyunca inkılapçılara karşı baskıcı ve hasmane eylemleri ile ülkede polisiye bir ortam oluşturmuştur. Al-ı Halife hapishanesindeki tüm siyasi tutuklulara en ağır işkenceler uygulanıyor. Buna ilaveten insan hakları aktivistleri de Al-ı Halife’nin düşmanca eylemlerinden güvende değillerdir. Günümüzde Al-ı Halife’nin Bahreyn’de işlediği cinayetler, batının yeşil ışığı ile gerçekleşiyor.

Al-ı Halife rejiminin şiddet eylemelerini yoğunlaştırmasının sebebplerinden biri ise Suudi Arabistan, Amerika, İngiltere ve Siyonist rejimin Bahreyn kirizinin 2011 yılında başlamasından sonra  despot rejime daha ciddi bir şekilde verdikleri destektir. Bu arada Suudi güçlerin Bahreyn’e gönderilmesine ilaveten İngiliz yönetimi de ekim 2016 tarihinde Bahreyn’de deniz üssünü kurdu. Aralık 2016’nın sonlarında da aşırı Siyonist ve Amerikalıdan oluşan 28 kişilik bir heyetin Bahreyn’e gittikleri açıklandı. /Bahreyn liderleri 2016’nın sonlarında Siyonist Habad hareketini ağırlaması ise Al-ı Halife’nin Müslümanları bastırmada Siyonistleri örnek aldığını gösteriyor. 24 ocak 2017’de ise “Panorama el-Şark el-Avsat” sitesi de Siyonist özel güçlerin Katar hava yollarına ait bir uçakla Tel Aviv’den direkt Maname’ye gittiklerini ve kendileri ile birlikte büyük kargo paketleri götürdüklerini, bunların ise onların Bahreyn’deki görevleri ve işkence ile ilgili özel teçhizatları olduğu tahmin edildiğini duyurdu.

Amerika, Siyonist rejim ve İngiltere Al-ı Halife rejimini Bahreyn halkına karşı şiddet uygulamaya yönlendirerek, bu rejimin meşruiyet krizini daha da yoğunlaştırıyorlar. Al-ı Halife de halka karşı şiddet eylemelerini arttırarak, kendi patronlarını memnun ederek daha fazla destek almaya çalışıyor. Barışçıl yöntemlerle itirazda bulunan siyasi muhalefeti idam ve işkence etmek ise uluslararası hukuk alanında ülkelerin genel yükümlülükler ve insani temel haklara aykırıdır. Fakat Al-ı Halife rejimi yine de muhalefeti bastırmak için yine aynı yöntemleri kullanıyor. Nitekim 21 mayıs 2018 tarihinde yine Bahreyn mahkemesi yine 2 aktivist Ahmed el-Ebar ve Hüseyin Mehdi’yi idam cezasına çarptırdı.