Eylül 01, 2018 10:38 Europe/Istanbul

Geçen bölümde, uluslararası emredici kurallardan sayılan uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanmama ilkesinin Suudi Arabistan'ın Yemen saldırısında nasıl ayaklar altına alındığını ele aldık.

Bugünkü bölümümüzde ise Suudi Arabistan'ın Yemen saldırısında, başka ülkelerin iç meselelerine karışmama ilkesini nasıl ihlal ettiğini incelemeye çalışacağız. Bizi takip etmeye devam edin.

 

Birleşmiş Milletler Antlaşmasında da geçen ve uluslararası hukukun bilinmiş ilkelerinden biri, başka ülkelerin içişlerine müdahale etmeme ilkesidir. Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 2'inci maddesinin 7'inci fıkrasında bu konuya geniş yer verilmiş ve ilaveten bu ilke çeşitli BM kararlarıyla da açıklanmaya çalışılmıştır. 21/31 numaralı karar çerçevesinde 1965 Birleşmiş Milletler genel kurulu sonucunda yayımlanan bildirgede, her ülkenin kendi içişleriyle ilgili karar vermesi gerektiği ve yabancı ülkelerin başka ülkelerin içişlerine karışmaması gerektiği, bir ülkenin toprak bütünlüğünü ve egemenliğini tehdit edecek bir müdahalenin kabul edilebilir bir şey olmadığı belirtildi. 1970 yılında ise Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Birleşmiş Milletler Antlaşması'na dayanarak 26/25 karar çerçevesinde devletlerarası işbirliği ve dostane ilişkiler kurulmasına dair uluslararası hukuk ilkeleri bildirgesini onayladı ve böylece başka ülkelerin tüzel kimliğine her türlü müdahale yapılmayı yasakladı. 1981 yılında, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 36/103 numaralı kararı çerçevesinde başka ülkelerin içişlerine karışmanın kabul edilebilir olmadığına dair bildirgesini onayladı ve böylece müdahale etmeme ilkesini pekiştirdi.

 

Birleşmiş Milletler Genenl Kurulu 31/103 numaralı kararında başka ülkelerin iç ve dışişlerine karışmama ilkesinin önemli görevler ve hukuku içerdiğini kaydetti. Bu karara göre milletleri, özgürlükten, bağımsızlıktan ve kendi kaderlerini tayin etmekten mahrum bırakacak her türlü müdahaleci ve tehdit edici girişimlerden sakınmalıdır ve bu her ülkenin görevi haline gelmelidir. Ayrıca başka ülkelerin içişlerine karışmak için insan hakları meselelerini bahane etmekten kaçınmak her devletin ve ülkenin görevlerinden sayılması gerektiği belirtildi. İnsani yardımlar ile ilgili ise 14 Kasım 1990 yılında uzatılan 1988 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda alınan 46/131 numaralı karara göre acil durumda ve doğal afetlerden zarar gören insanlara yardım etmek için olayın yaşandığı yerin devleti, başka bir ülkenin bu duruma müdahil olup olmamasına karar verebilecektir. O zaman insani yardım bahanesiyle bile başka bir ülkenin içişlerine müdahale etme meşru değildir. Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 2'inci maddesinin 7'inci fıkrasına esasen bir devletin yeterliliğinde olan bir iç meseleye başka ülkelerin karışma hakkı yoktur.

 

Kimi uluslararası belgelerin içeriğinden anlaşılan o ki, eğer bir devletin daveti veya rızası kazandığında bir başka ülke o devletin içişlerine müdahale etmişse o zaman bu müdahalenin bir sakıncası yoktur ve müdahale etmeme ilkesini kapsamaz.  Ama bu davet veya izin bile yetkili organlar veya şahıslar tarafından yapılmalıdır.  Uluslararası hukuk komisyonları ise muteber razılık ve iznin ön koşulları olduğuna değinir. Örneğin uluslararası emredici kurallara aykırı olan bir müdahale izni hiçbir zaman geçerli sayılmayacak. Böylece, Yemen cumhurbaşkanı olduğunu iddia eden Mansur Hadi, yasal Yemen cumhurbaşkanı olsaydı bile, Yemen'de sivil halkın ölmesine ve uluslararası hukukun ihlaline sebep olan Suudi müdahalesine davetiye çıkarması ve Suudi Arabistan'dan yardım istemesi hiçbir zaman geçerli olamazdı.

 

Hukuk bakımından, acil durumlarda yaralılar ve afetzedelere ve savaş zedelere yardım etmek için başka ülkelerin yardımları kabul edilebilir. Ama bir ülkede silahlı iç çatışma yaşanıyorsa başka ülkelerin Birleşmiş Milletler Güvenlik Sisteminin belirttiğinden daha fazla bir askeri müdahale kolay kolay söz konusu olamaz. Çünkü askeri müdahale bile esasen siyasi bir müdahaledir ve bu müdahale uluslararası kurumlarının gözlemciliğinde yapılsa da tarafsız bir yaklaşımdan arındırılmamıştır. Bu durumda Yemen örneğinde birkaç devletin başına buyruk bir şekilde Yemen'e askeri müdahalede bulunması hiçbir şekilde izah edilemez.

 

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, uzun süreli iç çatışmalarda genellikle tarafları yabancı askeri himayelerden mahrum bırakarak bir tavır takınıyordu. Bazı kriz yaşayan ülkelerde ise Birleşmiş Milletler barışı koruma harekâtına ilaveten anayasanın değiştirilmesi, kapsamlı ve serbest seçimlerin yapılması gibi faaliyetler de çatışmaları yatıştırmak için uygulanmıştır. Ama Güvenlik Konseyi kimi durumlarda, soğuk savaşın birkaç yıl sonrasında, takındığı her zamanki tavrına sadık kalmayarak birçok yerde isyancılar lehine ve devletlerin aleyhine müdahaleyi uygun bulmuştur veya en azından yabancı ülkelerin müdahalelerine göz yummuştur. Yemen konusunda ise Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, firari eski cumhurbaşkanı Mansur Hadi'nin isteği üzerine yapılan müdahalelerini dolaylı bir şekilde himaye etti.   Aslında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Yemen konusunda, saldıranların ve uluslararası hukuku ihlal edenlerin yanında durdu ve Yemen'in kapsamlı bir yaptırıma maruz kalmasını verdiği kararlarla destekledi.  

 

Uluslararası hukuk başuzmanı Dr. Hamit Kanberî, Yemen Enasarullah halk hareketinin yaptırıma tabi tutulması ve Yemen'e saldıranların himaye edilmesine yol açan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2216 numaralı kararıyla ilgili şöyle bir açıklamada bulundu: "Ensarullah halk hareketi gibi grupların silah yaptırımına tabi tutulması ve Yemen'e doğru giden gemilerin denetlenmesi emri, BMGK'nin olumsuz eşitlik teorisini ihlal eden bir davranıştır. Bu teoriye göre tarafların lehine hiçbir müdahale yapılmaması gerekiyor. "

Yıllardır bu teori bir sürü eleştiriye maruz kalarak bir kenara bırakılmıştır ve bu teorinin kabul edildiğini varsayarsak bile sadece iç çatışmalarda geçerli olduğunu görürüz. Hâlbuki Yemen krizi artık sadece bu ülkeyle sınırlı kalmamış ve Suudi Arabistan ve ortaklarının müdahaleleri sonucunda bölgesel ve hatta uluslararası bir sorun haline gelmiştir ve böylece olumsuz eşitlik teorisinin de bir anlamı kalmamıştır. Ayrıca sırf eski cumhurbaşkanı veya başka bir kişinin isteği üzerine bir askeri müdahaleye izin verilmemeliydi. Çünkü müdahale daveti yapmaya yetkili olan, sadece o toprakların meşru hakimiyetini elinde bulunduran şahıslar veya organlardır. Yemen konusunda ise Ensarullah hareketi Yemen'de hâkim güçtür. İstifa edip kaçan eski cumhurbaşkanı ise meşru bir hâkimiyet sahibi olmadığı için dışarıdan yardım istemeye de hakkı yoktur. "

 

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Yemen'e karşı güç kullanmayı direkt olarak kararlaştırmamasına rağmen Yemen ile ilgili 2216 sayılı kararında Mansur Hadi'nin daveti üzerine Yemen'e askeri müdahalede bulunan Suudi Arabistan'ın girişimini dolaysız şekilde onaylamıştır. Devlet adetlerine göre her devlet kendi halkını temsil ettiği sürece yabancı ülkelerden yardım isteyebilir. Ama halkın ayaklanması veya devrimi sonucunda siyasi gücü kaybedenler artık halkı temsil etmek hakkına sahip değiller ve bunun sonucunda da yabancı ülkelerden yardım istemeye de hakları bulunmamaktadır. Doğal olarak bu durum, yabancı saldırı veya işgal sonucunda olanları kapsamıyor. Örneğin Saddam Hüseyin'in 1990 yılında Kuveyt devletini ortadan kaldırmasından sonra Güvenlik Konseyi Kuveyt devletinin isteği üzerine 687 sayılı kararıyla Kuveyt'e askeri müdahale kararı aldı. Ayrıca darbe sonucunda devrilen yasal devletler yabancı yardım isteğinde bulunabilirler. Suudi Arabistan'ın Yemen müdahalesi ise değindiğimiz durumların hiçbirisine dâhil olmuyor. Yemen'de hiçbir dış müdahale yaşanmamıştı, darbe de yaşanmamıştı, sadece dışa bağlı ve hükümeti hak etmeyen bir hükümet halkın devrimi vasıtasıyla devrilmişti ve bu durumda devrilen hükümet dış yardımdan yararlanma hakkı yoktu.

 

Mansur Hadi hükümeti kendi haklarını yeniden canlandırmak ve kendi kaderini kendileri çizmek isteyen halk protestolarıyla karşı karşıya gelmişti. Ama bu hükümet halkın isteklerine ilgi göstereceğine kuvvet ve şiddete başvurarak protestocuları sert bir şekilde bastırmaya çalıştı.  Mansur Hadi hükümeti tarafından yapılan birçok kural ihlali saptandı. Bu ihlallerin çoğu Birleşmiş Milletlerin 2011-2015 yılları arasında yayımlanan raporlar, bildirgeler ve kararlarında göze çarpmaktadır. Mansur Hadi'nin iktidarı bırakıp kaçmasından sonra Suudi Arabistan'dan yardım istemesi de meşruiyeti olmayan bir istekti. Bundan dolayı hem Suudi Arabistan ve ortakları Yemen'e müdahale etmesinden dolayı ve hem Güvenlik Kurumu Yemen halkına ve Ensarullah'a karşı yaptırım uygulaması ve ayrıca Suudi Arabistan ve koalisyonu himaye etmesinden dolayı başka ülkelerin içişlerine karışmama ilkesini çiğnemişlerdir.