Nura giden yol
FÂTIR suresinin 22 ila 26. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.
FÂTIR suresinin 22 ve 23. Ayetleri:
وَمَا يَسْتَوِي الْأَحْيَاءُ وَلَا الْأَمْوَاتُ إِنَّ اللَّهَ يُسْمِعُ مَنْ يَشَاءُ وَمَا أَنْتَ بِمُسْمِعٍ مَنْ فِي الْقُبُورِ (35:22)
إِنْ أَنْتَ إِلَّا نَذِيرٌ (35:23)
Yani:
Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirlerdekilere işittiremezsin!
Geçen bölümdeki ayetlerin devamında bu ayetler kafirleri ölülere ve müminleri diri insanlara benzeterek şöyle buyurmakta:
Kafirlerin kalbi ne görebilen ne duyabilen ölüler gibidir. Küfür bir hicab gibi insanın hakikatleri görmesini ve duymasını engeller. Gerçekte ancak gönülleri hak sözü duymak ve benimsemek için hazırlıklı olan insanlar ilahi mesajı canı gönülden duyar ve benimser. Eğer gönül hak sözü benimsemeye hazır değilse, kulak da hak sözü dinlemeye hazır değildir. Bu durum, siz bir yandan kitap okurken öbür yandan televizyonun açık olmasına benzer. Eğer siz televizyonun programına odaklanmazsanız, sunucunun söylediklerinden bir şey anlamazsınız, gerçi sesini duymaktasızı. Fakat siz onu dinlemek istemiyordunuz. Kafirler de hak söz kulaklarına ulaşıyor, fakat hak sözü duymak ve benimsemek istemediklerinden sanki hak sözü duymamış ve anlamamış gibi olurlar.
Ayetler daha sonra da Resulullah’a -s- şöyle buyurmakta: senin görevi uyarmak ve ikaz etmektir ve bu uyarılara ve ikazlara ancak gerçekten kulak vermek isteyenler önem verir ve ölüler gibi görmeyen ve duymayan insanlar önemsemez. Senin sözün her ne kadar açık ve mantıklı olursa olsun, duymak ve anlamak istemeyen kimseyi asla etkilemez.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – İman, bireyin ve toplumun hayat ve gelimesine, küfür ise bireyin ve toplumun ölüm ve çöküşüne sebep olur.
2 – İnsanları tevhid inancına davet ve dini tebliğ etmek zaruri bir durumdur, ancak eğer insanlarda gerekli zemin yoksa, onların etkilenmesini ve hakkı benimsemelerini beklememek gerekir.
3 – İnsanların küfürü ve hakka yüz çevirmeleri bize izlediğimiz yollun hakkaniyeti konusunda hüsrana veya kuşkuya sürüklememelidir.
FÂTIR suresinin 24. Ayeti:
إِنَّا أَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَإِنْ مِنْ أُمَّةٍ إِلَّا خَلَا فِيهَا نَذِيرٌ (35:24)
Yani:
Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.
Kafirlerle müminler hakkında olan önceki ayetlerin devamında bu ayet peygamberlerin temel risaletine temas ederek şöyle buyurmakta:
Halkı hak temelinde hidayete erdirmek, iyileri müjdelemek ve kötüleri uyarmak, tüm ilahi peygamberlerin görevi olmuştur. Onlar ilkin insanlara doğru yolu gösterir ve ardından dünyada ve ahirette ilahi ceza ve mükafatı beyan ederek insanları iyi amellere teşvik ve kötü amellerden meneder. Peygamber ilahi maarifi öğretmenin yanı sıra insanları terbiye eder ve öğretmenler gibi ceza ve mükafat araçlarından da yararlanır. Öte yandan peygamberin bir çok muhatabı bencil ve kibirli ve bağnaz insanlar olduğundan önceki ayet ve bu ayet insanları uyarmak ve ikaz etmeye daha çok vurgu yaparak şöyle buyurmakta:
Allah teala insanları sapkın düşünce ve amellerden alıkoymak için sürekli peygamberlerini ve evliyalarını insanları amellerinin sonu hakkında uyarmak ve ikaz etmek ve onları kötü kaderleri hakkında korkutmakla görevlendirmiştir.
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Teşvik ve tevbih veya korku ve umut birbiriyle yan yana olunca etkili olur ve her biri öteki olmaksızın eksik kalılr ve insanın terbiyesi ve manevi gelişmesi tam olmaz.
2 – Gaflet içine düşen bir toplum müjdeden ziyade ikaz ve uyarıya muhtaçtır.
3 – Yüce Allah hiç bir zaman yeryüzünü hüccetinden boş bırakmamış ve her zaman ilahi evliyalardan biri ilahi mesajları tebliğ etmek için halkın arasında var olmuştur.
FÂTIR suresinin 25 ve 26. Ayetleri:
وَإِنْ يُكَذِّبُوكَ فَقَدْ كَذَّبَ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ وَبِالزُّبُرِ وَبِالْكِتَابِ الْمُنِيرِ (35:25)
ثُمَّ أَخَذْتُ الَّذِينَ كَفَرُوا فَكَيْفَ كَانَ نَكِيرِ (35:26)
Yani:
Eğer seni yalanlıyorlarsa (üzülme), onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. (Oysa ki) peygamberleri onlara açık âyetler (mucizeler), sahifeler ve aydınlatıcı kitap getirmişlerdi.
Sonra ben, o inkâr edenleri yakaladım. (Bak ki) cezam nasıl oldu!
Önceki ayetlerin devamında bu ayet İslam Peygamberi’ne -s- hitaben şöyle buyurmakta:
Eğer Mekke müşrikleri senin davetini kabul etmiyor ve senin risaletini tekzip ediyorsa, bundan kaygı duyma ve şaşırma. Zira tarih boyunca bir çok insan cahillik veya bağnazlıktan dolayı peygamberlerel karşı durmuştur. Oysa o ilahi resuller de hem mucizeleri vardı ve hem açık söz ve mantık sahibiydi. Bazı peygamberler ise semavi kitapları vardı ve şeriat sahibiydi ve insanlara ilahi yasaları ve tealimi anlatıyordu. Gerçi inat yüzünden hakka karşı direnenler bu dünyada yakalandı ve ilahi ceza ile cezalandırılarak kaderleri başkaları için ibret konusu oldu.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Peygamberler açık söz ve kelamı vardı ve insanları da hurefeye veya boş söze göre ddeğil, delil ve mantıkla Allah’a davet ederdi.
2 – Hakkı idrak ettikten sonra inkar etmek, ilahi azap için zemin hazırlar.
3 – İlahi azap ahirete özgü bir durum değildir ve bazen bu dünyada da gerçekleşebilir.