Aralık 12, 2018 23:43 Europe/Istanbul

Bugünkü bölümümüzde ünlü Tebrizli şairlerin birkaçını sizlere tanıtmaya çalışacağız.

Tebriz, 2018 yılında İslam ülkelerinin turizm başkenti olarak seçildi. Bu ise bu güzel ve kadim şehrin potansiyellerini ve cazibelerini başkalarına tanıtmak için altın bir fırsat yarattı. Tebriz bütün tarihi, coğrafi ve kültürel potansiyelleri yanısıra birçok edip ve sanatçıyı da yetiştirerek her biri çok büyük bir üne sahip olan insanları topluma sunmuştur. Bunlar arasında ise çok tanınmış ve yetenekli şairler de vardır.

Tebriz şehri ve Doğu Azerbaycan eyaleti edebiyatçılar ve şairlerinin vatanı haline gelmiştir. İşte bu çerçevede Tebriz'in en cazip ve eşsiz mekânlarından biri de Makberetüş Şuara'dır. Bu mekânda 400'e yakın İranlı ünlü edebiyatçı ve bilim adamının mezarı bulunmaktadır. Bu mekân bu diyarın ne kadar edebiyat sever olduğunu da gözler önüne sermektedir.

Daha önceki bölümlerimizde İran edebiyatının ünlü şairlerinden Şehriyar ile ilgili kısa bir şekilde söz etmiştik. Tebriz Şehriyar'dan başka da Farsça şiir söyleyen şairler ve edebiyatçılar da yetiştirmiştir. Bunların en büyüklerinden birisi de Katran Tebrizi'dir.

Katran Tebrizi, Fars edebiyatının ilk Azeri Türkçesi konuşan şairidir. Ayrıca o, Farsça'nın Derî şivesinde şiir söyleyen ilk Azerbaycan şairidir. Onun lakabı Fahr-uş Şuarâ'dır. Doğum yeri Tebriz'in Şadabad bölgesidir. Katran Tebrizi'nin  11'inci yüzyılda doğduğu söylenmektedir. Onun çağdaşlarından olan Nasır Hüsrev Kubadiyani, Tebriz'e yolculuk yaptığı sıralarda bu şehirden geçerken, o dönem şiir okumakla meşgul olan Katran'la görüşmüş ve Derî Farsçası ile ilgili kimi hatalarının düzeltilmesinde ona yardımcı olmuştur.  

Daha sonralar Katran Tebrizî, eğitim yolu ile Horasan şivesini öğrenmiş oldu. Ancak sadece şiir söylemekle yetinmeyip şiir söylemeye de başladı. Katran döneminin başka şairleri gibi edebi sanatlar konusunda ve şiirsel hayal kurma konusunda çok kabiliyetli bir şairdi. Katran Tebrizî, kendi döneminde Horasan ve Irak bölgelerinde ün salmış ve kimi şairler tarafından üstat olarak adlandırılmıştır.

Tebriz'in yetiştirdiği bir başka büyük şairlerden biri de Mirza Muhammed Ali Saib Tebrizî'dir. Sâib 1592 yılında Tebriz'de doğmuştur. Safeviler dönemi şairlerinden olan Saib Tebrizi, Birinci Şah Abbas'ın emri ile ailesi ile beraber İsfahan'a göçürülmüştür ve artık bu tarihten sonra orada bilim öğrenmek işiyle uğraşmıştır.

Saib Tebrizi, 30 küsur yaşlarına geldiğinde ise bilinmedik olaylarla karşılaşmak için Hindistan yoluna koyularak oraya gidip Şah Cihan'ın yakın çevresinde kendine bir yer edindi. Daha sonra Kaşmir ve Herat'a da giden Saib Tebrizi tecrübe biriktirdikten sonra İsfahan'a İkinci Şah Abbas'ın yanına geldi ve ondan Melek-uş Şuara lakabını aldı.

Saib Tebrizi, hayatta olduğu bir sırada ün yapan nadir şairlerden biridir. Onun ünü sadece İran'da değil Hindistan ve Osmanlı topraklarında da yayılmıştır. Onun sevenleri yakından uzaktan yaya olarak  İsfahan'a onu görmek için bile geldiler.

Saib Tebrizi, Meşhed, Kum, Kaşan, Erdebil ve Tebriz'e de birkaç kez seyahat edip İkinci Şah Abbas ile birlikte Mazenderan eyaleti bulundu ve özellikle de Behşehr(Eşref) şehrinin güzelliklerini de şiirlerinde övdü.

Tarihi kaynaklarda Saib Tebrizi'nin 1676 yılında öldüğü ve mezarının da İsfahan şehrindeki küçük bir bahçede olduğu söylenmektedir. Hali hazırda ise Saib Tebrizi'nin bulunduğu cadde de onun adı ile anılmaktadır.

Saib Tebrizi, Mevlana Celaleddin Belhi'ye beslediği sevgiden dolayı onunla ilgili yüz gazel söylemiştir. Saib, Mevlana'yı şiirlerinde  Ruhanî Sâgar, Ademi Aşk, Mürşid-i Ruh, Şemsi Hakikat gibi tabirlerle anmıştır. Saib'in yadığı beyitlerin sayısı kesin bir şekilde belli olamamakla beraber 80 ila 300 bin arası tahmin edilmiştir. Bunların 20 bini Azeri Türkçesinde söylenmiş şiirlerdir.

Saib kendi şiirlerinde de değindiği ve başka çağdaşlarının tasdik ettiği gibi melek gibi bir adam, zararsız, mütevazı bir insandır. Bütün tezkireciler de onun hakkında hem övgü ile bahsetmişlerdir. Saib'in iyi niyetli ve iyimser birisi olduğu çağdaş şairlerin tümünü şiirlerinde övmesinden anlaşılmaktadır.

Saib Tebrizi, usta şair Hafız'dan sonra kendine özgü bir tarz ortaya koyan eşsiz bir şairdir. Saib, kendi halkı ve döneminin mükemmel temsilcisidir. Onun iki yüz yıla yakın bir süre İran, Hint ve Osmanlı edebi dilinde hayatını sürdüren ortaya çıkardığı şiir söyleme tarzı hiçbir başka şiir söyleme tarzı ile doldurulamaz. Başka bir deyişle Nazîri, Taleb Amoli ve Kelim gibi büyük şairlerin özellikleri Saib'de topyekun bir şekilde mevcuttur. Saib Tebrizi çeşitli kalıplarda şiir söylemesine rağmen gazel türüne daha çok ilgi göstermiştir.

Kuşkusuz Saib, Hint veya İsfahan  şiir üslubunun en mükemmel örneğidir. Bu üslubun içinde bolca görülen hayalcilik ve temsil sanatı  bu türü başka edebi ve şiirsel üsluplardan ayırmaktadır. Temsil edebi sanatında şair ilk mısrada ahlaki veya irfani bir konuya değinir ve hemen ardından ikinci mısrada doğadan, eşyalardan veya somut şeylerden örnek vererek onu ispatlamaya çalışır. Saib Tebrizi ise Farsça Şiirde en güzel temsil sanatı örneklerini sunmuştur. Örneğin şu şiire değinebiliriz:

Duvar üstünde olan dikenin kıymetsizliğinden anladım

Yükseklere çıkmakla alçakların efendi olamayacaklarını

Bir başka beyitte ise şöyle yazmıştır şair:

Biz sakince yerimizde durmamak için hayattayız

Zaten dalgayız, durmamız yok olmamız demektir

Tebriz'in İran edebiyatı için yetiştirdiği bir başka şair de Pervin E'tesâmi adı ile bilinen Rahşende Etesami'dir. Bu şair İran'ın en ünlü kadın şairidir. O 14 Mart 1907 yılında Tebriz'de doğmuştur. Pervin, çocukluğunda beri Farsça, İngilizce ve Arapça'yı babasından öğrenmeye başlamıştır. Pervin, ilk dönemlerden itibaren babasından ve Dehhoda ve Melekuş Şuara Bahar gibi büyük üstatlardan dersler almaya başlamıştır. Bunun ardından ise kendisi şiir söylemeye başlamış.

Pervin E'tesami'nin basılan tek eseri onun şiir divanıdır. Bu divanda mesnevi, kıt'a ve kaside türünde yazılmış 606 şiir mevcuttur. Pervin'in şiirlerinin içeriği daha çok onun babasına bağlılığı, bilim öğrenmekteki büyük isteği, zulme karşı direnmesi, zalimlere karşı gelmesi ve mahrumlar ve mazlumlar ile empati kurması ile ilgili meselelere ayrılmıştır. Pervin'in şiirleri genellikle kişisel ve toplumsal olayları içermemektedir.

Onun şiirlerinin arasında şairi net bir şekilde tanımamıza yardımcı olacak  hiçbir şiir parçası bile mevcut değildir.

Pervin'in şiiri, anlatım ve anlam bakımından daha çok münazara ve soru-cevap şeklindedir. Pervin'in şiir divanında da 70'ten fazla münazara örneği vardır. İşte bu özellik bu şairin özel bir yere sahip olmasını sağlamıştır. Pervin'in yazdığı bu münazaralar sadece insanlar, hayvanlar ve bitkiler arasında değil iplik ve iğne gibi eşyalar arasında da  yapılmıştır. Pervin anlatmak istediklerini teşhis, tahayyül ve temsil edebi sanatlarına baş vurarak eşsiz bir şekilde okuruna sunmuştur.

Pervin Etesami'nin hayatı, meşrutiyet dönemi, Kaçar hanedanının devrilmesi, Rıza Şah'ın tahta oturması ve onun 20 yıllık despot yönetiminin başlaması ve Birinci Dünya Savaşı'na denk gelmesinden dolayı Pervin, dönemin gelişmelerinden tamamen haberdardır ve bu gelişmelere karşı hassasiyetini de şiirlerinde anlatmaya çalışmıştır.

Pervin öyle bir dönemde yaşamıştır ki iki üç seneden bir yeni siyasi bir gelişme yaşanmaktaymış. Gazete ve başka iletişim araçlarının az olmasından dolayı Pervin'in bu gelişmeler hakkında daha fazla bilgi edinmesi için tek yolu babası idi. Pervin ise bu bilgilerden yararlanarak şiirlerinde zulme karşı mücadele, yoksullukla mücadele, adalet arama ve ülkücülük kavramlarına da yer vermiştir.

İranlı çağdaş araştırmacı Muhammed Rıza Şefiî Kedkeni " Lamba ve Ayna İle" adlı kitabında Pervin Etesami'yi özel bir şair olarak nitelendirip meşrutiyetten sonra Farsça Şiirin en bağımsız şairi olduğunu söylemektedir. Bu kitapta ayrıca Pervin şiirlerinin içeriği ve anlamının da yeni bir kavram ifade ettiği anlatılmaktadır. Bu sebepten dolayı Şefii Kedkeni Pervin'i son yüzyıldaki Fars şiirinin en bağımsız şairi olarak adlandırmaktadır.

Pervin'in şiirlerinin büyük bir kısmı onun döneminde ülkeyi yöneten şahlar ve onların zalimliğinin ve gaddarlığının eleştirilmesine ayrılmıştır. Pervin " Bizim Yıldırımımız  Zenginlerin Zulmüdür"  başlıklı şiirinde zulmü alçaklık ve rezilliğin simgesi olarak nitelendirmektedir. " Ey Rençper" adlı başka bir şiirinde ise işçilerin zalimlere karşı ayaklanması gerektiği konu edinmiştir. Pervin " Talihsiz" adlı başka bir şiirinde ise    yoksulluğu konu edinmiştir. " Yetimin Gözyaşı" başlıklı bir diğer şiirinde ise dönemin hükümetinin meşruiyetini sorguluyor şair.

Bu yüzdendir ki Pervin'in şiirleri siyasi içerik taşıyor. Bazı eleştirmenler ise Pervin'in şiir divanındaki siyasi eleştiriler ve değerlendirmelerinin fazla olmasından dolayı onun şiirlerini " siyaset ve ahlak " şiiri olarak adlandırmaktadır.

Pervin Etesami'nin şiirlerinin akıcı olması ve öğüt verici olmasından dolayı uzun yıllardır şiirleri İran'ın tüm eğitim düzeylerinde öğrencilere öğretilmektedir. Pervin'in şiirlerinin büyük bir kısmı hikaye türü gibi anlatılmıştır. Bu hikayeler ise daha çok münazara şeklinde yazılmıştır.

Uzun yıllardır Pervin Etesami Edebi Ödül festivali, onun hizmetlerini ve şahsiyetini ve kadınların edebi eserleri ve yaratıcılıklarını  takdir etmek ayrıca milletler arasında özellikle de İslam Alemi ülkeleri arasında edebiyat alanında sinerji yaratmak için edebiyatçı, yazar ve araştırmacı kadınların bir araya gelmesi ile gerçekleştirilmektedir.

Yıllık olarak düzenlenen Pervin Etesami Film Festivali de bu kadın şairin adının yaşatılması için gerçekleştirilmektedir. Bu festivale katılan filmlerin konusu ise daha çok kadınların ailenin temellerinin sağlamlaştırılmasındaki rolü, kadınların aile ekonomisinin düzenlenmesindeki rolü ve aile sorumlusu kadınlardır. Bu festival Pervin Etesami'nin doğum gününde düzenlenmektedir.

Bu büyük kadın şair 4 Nisan 1941'de 34 yaşındayken Tahran'da vefat etti ve Hz. Fatıma Masume sa'ın Kutsal Türbesinde bulunan aile mezarlığında toprağa verildi.